Her yerde şenlik düğün, bu en büyük mutlu gün
Türk ulus kamutayı, kuruldu işte bugün
Padişahtan sultandan, kurtuldu güzel vatan
Göklere uçacağız bu gün 23 Nisan
Yıl 1948. Gün ve ay olarak da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarımızdan (hele biz çocuklar olarak), her yılki gibi, sevinç ve coşku ile kutlayacağımız bayramlarımızdan biri daha. Yer ve mekân ise; Sarayönü yakınlarında devlete ait kocaman bir arazi içine yapılmış, yalnız köy çocuklarının kabul edildiği, parasız yatılı, üç yıllık, adı da “Özden Teknik Ziraat Okulu”.
Geçen yılki Cumhuriyet Bayramında; Okul erkânı ve misafirler önünden geçerken, öğrencilerin en önünde, izci elbiseleri içinde, elimizdeki trampet ve boru seslerinin, bina duvarlarına çarpan yankıları içinde, çeşitli marşları çalarak geçtiğimizde, çok alkışlanmıştık. Ancak, okulun Müdürü Abdi Özkök’ün ifadesine göre; bu gün kutlanacak 23 Nisan Bayramı için Konya’dan ve Sarayönü’nden misafirlerinde geleceğini, izci takımından sorumlu Bayan Tarih Öğretmenimiz Hayriye Ertekin’e sıkı sıkıya tembihlediğinden, benim de trampetçi olarak içinde bulunduğum izci takımı, günlerdir sıkı bir çalışma tatbikatı, sonra iyice hazırlanmıştık ta.
Merasim saati geldiğinde Okul Müdürümüz Abdi ÖZKÖK’ ÜN (Sonradan Millet Vekili) yüksekçe bir kürsüye çıkarak gür ve etkileyici sesiyle; eski yıllarda yurdumuzun içine düştüğü kara günleri ve başkentimiz olan İstanbul’un bile düşmanlar tarafından işgal edildiğini anlatan duygu dolu sesi, hala hatırımdadır.
Müdürümüzün o günün önem ve ehemmiyetini anlattığı geniş izahatından aklımda kalanlar ise kısaca şöyleydi:
‘Bilindiği gibi o günlerde Mustafa Kemal de; Samsun, Sivas, Erzurum gibi yerlerdeki kongrelerinden sonra Ankara’ya gelmiş, İstanbul’daki padişah ve hükümetten umudunu kesen halk, kendi kaderini kendisi ele almak için, kısa zaman içinde bir seçimden sonra, o gün Ankara’ya gelebilmiş, 115 Millet Vekili ile birlikte, 23 Nisan 1920 Cuma günü, Hacı Bayram Camisinde kılınan Cuma Namazından sonra, daha önce okul olarak yapılan bir bina, gerekli değişiklikler yapılarak, bir Parlamento haline getirilmiş, dualar içinde ve en yaşlı milletvekilinin başkanlığında toplanmış,İstiklal Savaşımız da buradan yönlendirilerek, yurdumuz düşmanlardan temizlenmiştir’ dedi..
Müdürümüz devamla: ‘Avrupa Devletlerinin desteğini alan Yunanlılarla çarpışırken, binlerce şehitlerimizde olmuştur. İşte çocuklar; savaştan sonra Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu da tamamlanmış ve bu savaştan sonrada ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından, savaşta şehit olanların çocukları ile birlikte bu günün anısı olarak bütün dünyanın çocuklarına, “Çocuk Bayramı” olarak armağan etmiştir’ diyerek sözlerini bitirmişti.
Artık okulda da son aylarımızı yaşıyorduk ki; o üç yıl boyunca bilhassa tatil günlerinin bütün saatlerinde, okulun idare binasındaki radyodan, genişçe bir alandaki elektrik direğine bağlı hoparlörlerin, bazen gecenin geç saatlerine kadar, en sadık dinleyicilerinden de biri olmuştum.
O yıllardaki Ankara Radyosunun çok değerli ses sanatkârlarından dinlediğim ve hala etkisi altında olduğum Türk Sanat Müziğine olan ilgi ve bilgiyi, orada öğrendiğim gibi, yine o okulda kaldığım üç yıl boyunca, hiç kaçırmadan ve sonuna kadar dinlediğim programlardan biride 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleriydi.
Ankara Hipodromundan; o meşhur spikerlerin güzel ifadeleri ile hemen önümüzde yapılıyormuş gibi anlattıkları askerlerin resmigeçidinden sonra, kızlı oğlanlı spor giysileri içinde ortaokul ve liseli gençlerin hareketleri ve en sevdiğim ve alkış alanlar ise Harp okulları ile Köy Enstitüsü öğrencilerinin gösterileri olurdu.
1970 yılından itibaren başlayan ve son yıllarda da süratlenen Cumhuriyet ilkeleri ile birlikte, atalarımızdan bize miras olarak bırakılan, bizi biz yapan, çok güzel örf ve adetlerimizi, birer birer terkederken, başımıza olmadık bütün kötülükleri de kendimiz davet ediyoruz. Bunlardan biride; bahaneler uydurularak, milli bayramlarımızı birer birer savsaklanmaya, baştan savmaya ve en sonunda da, unutturmaya çalışılıyor gibi ki, buda normali ve iyiyi düşünen, unutmayan, sorup, soruşturan, kısacası vatanını seven insanları, kara kara düşündürüyor.
Son yıllarda ve hem de nihayet Avrupa Birliğine gireceğiz diye umutlanırken; yurdumuzda olan bütün olumsuzluklarla birlikte, kadınlarımıza yaptıklarımız yetmiyormuş gibi, kendilerini koruyamayacak kadar küçük çocuklara yapılan insanlık dışı davranış ve istismarlardan, bütün dünya önünde, hem de bir Müslüman ülkesi olarak, zaten yerin dibine batmış gibiyiz..
Yanlış ve pişmanlıktan dönmek, erdemliliğinde en büyüğü olduğuna göre, gelin o eski 1970 yılından önceki yaşantımıza, o yıllardaki bütün ulusça olan birlik ve beraberliğimizle birlikte, sınır komşularımız ve dünya ile olan o barışık günlerimize, dönelim.
Evet, her gün doğu illerimizden gelen şehit haberleri, ocaklara ateşler düşürerek, ciğerlerimizi de parçalıyor ama, o bahane edilip, Ulus olarak hür ve bağımsız bir devlet olmanın simgesini de taşıyan ve o küçücük kalplerinde kötü düşüncenin zerresi bile olmadan cıvıl cıvıl sesleri ile neşe kaynağımız çocuklarımıza; hem de Atatürk tarafından armağan edilmiş 23 Nisan günündeki bayramlarını bari yasaklamayalım. Bırakın onları eski yıllarda olduğu gibi; bu yıl da, kendi bayramlarını doya doya kutlasınlar. Onların bu kadarcık istekleri çok mu yani?
Türk ulus kamutayı, kuruldu işte bugün
Padişahtan sultandan, kurtuldu güzel vatan
Göklere uçacağız bu gün 23 Nisan
Yıl 1948. Gün ve ay olarak da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarımızdan (hele biz çocuklar olarak), her yılki gibi, sevinç ve coşku ile kutlayacağımız bayramlarımızdan biri daha. Yer ve mekân ise; Sarayönü yakınlarında devlete ait kocaman bir arazi içine yapılmış, yalnız köy çocuklarının kabul edildiği, parasız yatılı, üç yıllık, adı da “Özden Teknik Ziraat Okulu”.
Geçen yılki Cumhuriyet Bayramında; Okul erkânı ve misafirler önünden geçerken, öğrencilerin en önünde, izci elbiseleri içinde, elimizdeki trampet ve boru seslerinin, bina duvarlarına çarpan yankıları içinde, çeşitli marşları çalarak geçtiğimizde, çok alkışlanmıştık. Ancak, okulun Müdürü Abdi Özkök’ün ifadesine göre; bu gün kutlanacak 23 Nisan Bayramı için Konya’dan ve Sarayönü’nden misafirlerinde geleceğini, izci takımından sorumlu Bayan Tarih Öğretmenimiz Hayriye Ertekin’e sıkı sıkıya tembihlediğinden, benim de trampetçi olarak içinde bulunduğum izci takımı, günlerdir sıkı bir çalışma tatbikatı, sonra iyice hazırlanmıştık ta.
Merasim saati geldiğinde Okul Müdürümüz Abdi ÖZKÖK’ ÜN (Sonradan Millet Vekili) yüksekçe bir kürsüye çıkarak gür ve etkileyici sesiyle; eski yıllarda yurdumuzun içine düştüğü kara günleri ve başkentimiz olan İstanbul’un bile düşmanlar tarafından işgal edildiğini anlatan duygu dolu sesi, hala hatırımdadır.
Müdürümüzün o günün önem ve ehemmiyetini anlattığı geniş izahatından aklımda kalanlar ise kısaca şöyleydi:
‘Bilindiği gibi o günlerde Mustafa Kemal de; Samsun, Sivas, Erzurum gibi yerlerdeki kongrelerinden sonra Ankara’ya gelmiş, İstanbul’daki padişah ve hükümetten umudunu kesen halk, kendi kaderini kendisi ele almak için, kısa zaman içinde bir seçimden sonra, o gün Ankara’ya gelebilmiş, 115 Millet Vekili ile birlikte, 23 Nisan 1920 Cuma günü, Hacı Bayram Camisinde kılınan Cuma Namazından sonra, daha önce okul olarak yapılan bir bina, gerekli değişiklikler yapılarak, bir Parlamento haline getirilmiş, dualar içinde ve en yaşlı milletvekilinin başkanlığında toplanmış,İstiklal Savaşımız da buradan yönlendirilerek, yurdumuz düşmanlardan temizlenmiştir’ dedi..
Müdürümüz devamla: ‘Avrupa Devletlerinin desteğini alan Yunanlılarla çarpışırken, binlerce şehitlerimizde olmuştur. İşte çocuklar; savaştan sonra Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu da tamamlanmış ve bu savaştan sonrada ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından, savaşta şehit olanların çocukları ile birlikte bu günün anısı olarak bütün dünyanın çocuklarına, “Çocuk Bayramı” olarak armağan etmiştir’ diyerek sözlerini bitirmişti.
Artık okulda da son aylarımızı yaşıyorduk ki; o üç yıl boyunca bilhassa tatil günlerinin bütün saatlerinde, okulun idare binasındaki radyodan, genişçe bir alandaki elektrik direğine bağlı hoparlörlerin, bazen gecenin geç saatlerine kadar, en sadık dinleyicilerinden de biri olmuştum.
O yıllardaki Ankara Radyosunun çok değerli ses sanatkârlarından dinlediğim ve hala etkisi altında olduğum Türk Sanat Müziğine olan ilgi ve bilgiyi, orada öğrendiğim gibi, yine o okulda kaldığım üç yıl boyunca, hiç kaçırmadan ve sonuna kadar dinlediğim programlardan biride 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleriydi.
Ankara Hipodromundan; o meşhur spikerlerin güzel ifadeleri ile hemen önümüzde yapılıyormuş gibi anlattıkları askerlerin resmigeçidinden sonra, kızlı oğlanlı spor giysileri içinde ortaokul ve liseli gençlerin hareketleri ve en sevdiğim ve alkış alanlar ise Harp okulları ile Köy Enstitüsü öğrencilerinin gösterileri olurdu.
1970 yılından itibaren başlayan ve son yıllarda da süratlenen Cumhuriyet ilkeleri ile birlikte, atalarımızdan bize miras olarak bırakılan, bizi biz yapan, çok güzel örf ve adetlerimizi, birer birer terkederken, başımıza olmadık bütün kötülükleri de kendimiz davet ediyoruz. Bunlardan biride; bahaneler uydurularak, milli bayramlarımızı birer birer savsaklanmaya, baştan savmaya ve en sonunda da, unutturmaya çalışılıyor gibi ki, buda normali ve iyiyi düşünen, unutmayan, sorup, soruşturan, kısacası vatanını seven insanları, kara kara düşündürüyor.
Son yıllarda ve hem de nihayet Avrupa Birliğine gireceğiz diye umutlanırken; yurdumuzda olan bütün olumsuzluklarla birlikte, kadınlarımıza yaptıklarımız yetmiyormuş gibi, kendilerini koruyamayacak kadar küçük çocuklara yapılan insanlık dışı davranış ve istismarlardan, bütün dünya önünde, hem de bir Müslüman ülkesi olarak, zaten yerin dibine batmış gibiyiz..
Yanlış ve pişmanlıktan dönmek, erdemliliğinde en büyüğü olduğuna göre, gelin o eski 1970 yılından önceki yaşantımıza, o yıllardaki bütün ulusça olan birlik ve beraberliğimizle birlikte, sınır komşularımız ve dünya ile olan o barışık günlerimize, dönelim.
Evet, her gün doğu illerimizden gelen şehit haberleri, ocaklara ateşler düşürerek, ciğerlerimizi de parçalıyor ama, o bahane edilip, Ulus olarak hür ve bağımsız bir devlet olmanın simgesini de taşıyan ve o küçücük kalplerinde kötü düşüncenin zerresi bile olmadan cıvıl cıvıl sesleri ile neşe kaynağımız çocuklarımıza; hem de Atatürk tarafından armağan edilmiş 23 Nisan günündeki bayramlarını bari yasaklamayalım. Bırakın onları eski yıllarda olduğu gibi; bu yıl da, kendi bayramlarını doya doya kutlasınlar. Onların bu kadarcık istekleri çok mu yani?