ABD, Lozan Antlaşması’na karşı olmuştur; bunun nedeni, I. Dünya Savaşı sırasında, Savaş sonrasında kalıcı bir barış ortamının yaratılması amacıyla 8 Ocak 1918 yılında, ABD Başkanı Wilson’un yayınladığı ilkedir.
Wilson yayınladığı bu ilkelerinin birinde: “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk bölgelerine kesin egemenlik tanınmalıdır, ancak Türk egemenliği altında yaşayan başka uluslara da kendi kendini yönetme hakkı verilmelidir,” diyor…
ABD, Wilson’un ortaya koyduğu bu ilkenin gerçekleşmesi için 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşması’nda Ermenilere ve Kürtlere devlet kurma hakkının verilmesini sağlamıştır. Batı Trakya, Kerkük ve Musul’da yaşayanların çoğunluğu Türk olduğu halde bu yöreler, Sevr Antlaşması’nda Osmanlı İmparatorluğuna bırakılmamıştır.
Anadolu’da, işgaller karşısında oluşturulan direnme harekâtının isteği sonucunda; 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nda belirlenen Osmanlı sınırlarının korunması olan Misak-ı Milli Kararı, 28 Ocak 1920 tarihinde Son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nde alınarak, ülkenin parçalanılamayacağı vurgulanmıştır.
Osmanlı Mebuslar Meclisi’nde Misak-ı Milli Kararı alınması karşısında İngilizler, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’u ve Osmanlı Mebuslar Meclisini fiilen işgal etmişler ve Mebusları da tutuklayarak, Malta Adasına sürmüşlerdir.
Osmanlı Mebuslar Meclisi bertaraf edildikten sonra 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması, Osmanlı Hükümetine imzalatılarak, Ermeni ve Kürt devletlerinin kurulmaları Osmanlı Devleti’ne kabul ettirilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenlik kurduğu coğrafyada 35 devlet kurulmuştur; Sevr Antlaşmasıyla birlikte Ermeni ve Kürtler de eklenerek, devlet sayısı 37 ye çıkarılmak istenilmiştir.
Ne var ki; Ulusal Kurtuluş Savaşımızda, Sevr Antlaşmasında bir devlet kurmaları istenilen Ermenilere karşı Doğu Cephesi açılarak, Ermeniler, Doğu Anadolu’dan atılmışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun tebaa olarak gördüğü ve değerlendirdiği Kürtler, Ulusal Kurtuluş Savaşımızda işgalci güçlere karşı usanmadan ve yılmadan savaşmışlar ve Sevr Antlaşması yerine 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran unsurlardan biri olarak, bu devletin tebaası değil; bu devletin, asli unsuru, vatandaşı olmuşlardır.
Bu bir gerçektir ve bu gerçek hiçbir zaman yok sayılamaz…
Hiç kimse; kurum ve kuruluş, Kürtleri bir tebaa olarak göremez ve de gösteremez…
Artık, Kürtler üzerinden politika yapılması, Kürt dalkavuğu yapılması, Kürt varlığının inkâr edilmesinden vaz geçilmelidir; böyle durumlar ve yaklaşımlar, hiç kimseye yarar sağlamaz, diyorum…
Ne ABD ne de başka devletler, Kürtlerin hamisi olamaz; çünkü Kürtlerin, kendilerine özgü kültürleri ve bu ülkede yaşayan insanlarla ortak geçmişleri vardır…