50’li-60’lı yaşları yaşayan bizim kuşak malumaliniz (erkekler) Askerlik Yoklaması’ndan düşeli çok oldu. Pek çoğumuz ise, çalışma hayatından da çekildi. Çalışırken başlangıcı belli sonu belli bir mesainin, Allah bereket versin her aybaşında bir karşılığı vardı. Emeklilik sürecinde ise başı sonu belli olmayan bir gübür gübür koşuşturma içinde, bilardo topu gibi bir o köşeye, bir bu köşeye savrulduğumuz hengâmede kuruşun adı bile geçmiyor. Çalışanların bir patronu olur. Fakat emeklinin herkesin iş verdiği, fakat ödeme yapmadığı on patronu vardır. Kıymetini bilsinler.
Allah var şimdi… Bizim kuşak anne-babalarından daha iyi şartlarda hayat sürdü. Savaş-kıtlık görmesek de, gak deyince ekmeği guk deyince suyun pekde hazır olmadığı bir dönemde yetiştik. Benzin kuyruklarını da gördük, sana yağ kuyruklarını da. Bugünkü bolluğu ise doyasıya yaşamanın tadını sürüyoruz. Berber İbrahim arkadaşımızın: Allah göstermesin bir savaş mavaş olsa bizler iyi kötü idare ederiz, ama bizden sonrakiler edemez diyor. Doğru diyor.
Bizim kuşak hem kendini eğitti, hem de toplumu eğitmeye çalıştı. Bu ülkü için kendini heba edenler bile oldu. Büyük mesafeler kat etti. İyi mevkilere de ulaştı. Genelde topluma hizmet etti. Özelde ise yorulduğu halde kendisini bugünlere getiren anne-babalarına hizmet hürmet etmeyi ihmal etmedi. Dahası; bugün evlenip çocuk sahibi olan çocuklarına destek olmayı hala sürdürüyor. Oda yetmedi: Çocuklarının çocuklarını torunlarını aslanlar gibi büyütebiliyorlar. Şimdi herkesin aklına şu soru geliyor: Bizim kuşak neyse de bizden sonraki kuşaklar ne durumda olacaklar? Bu sorunun, olumlu-ılımlı bir cevabının mümkün görünmediğini çoğumuz biliyor. Osmanlının son dönemlerindeki gibi yedi cephede birden savaşan bizim cevval, cabbar, şahbaz kuşağımız son fedakâr kuşak olarak toplumsal tarihimize geçecek mi bilmiyorum. Ama çocuklarımızın kuşağı neyse de torun kuşaklarımızın geleceği, gençlere kalırsanız kolay, biz yetişkinlere göre ise hayli zahmetli olacak.
Bizden sonraki özellikle torun kuşaklarda misal: Evlerde bir arada oturup üç öğün yemek yenmeyecek. Çünkü yemek yapmak diye bir görev-zevk olmayacak. Herkesin bir küçük lokantası veya bilmem neyi olacak, misafirini de oraya götürecek.
Çorba, pilav, kuru fasulye unutulacak. Zaman zaman marketlerden alınan donmuş gıdalarla evlerde nostalji yaşanacak.
Evlerde, bahçelerde salça kaynatılmayacak, turşu kurulmayacak, sebze-meyve, erişte kurutulmayacak, erişte kesilmeyecek.
Piknikte hiçbir şey hazır olmayacağı için piknikler kalkacak. Piknik bizi bozar abi, diyecekler.
Önlerindeki çayı soğuk, kola’yı ılık içecekler. Çünkü ataletten hiçbir şeyi kıvamında iken yapamayacaklar. Yanlış anlaşılmasın, bu bir istek, yazısı değildir. Olası yaşanacakların bugünden çekilen fotoğrafıdır.
Bizden sonraki sonraki özellikle torun kuşaklar ülke meseleleri ile ilgilenmeyecek. Kıbrıs’a, Balkanlar’a, Kafkaslar’da, Türki Cumhuriyetlere dönüp de bakmayacaklar. Yunan’a, Bulgar’a dost diyenler, savaşa gerek yok diyenler çoğalacak. Askerlik, para kazanmak için yapılan bir meslek olarak görülecek. Asker uğurlamaları kalkacak.
Hemşerilik duygusu ayıp sayılacak. Yerel olmadan evrensel olmayı deneyecekler, ama yerel olunmadan evrensel olunamayacağını anladıklarında ise tren kaçmış olacak.
Bir soya, sülaleye, aileye mensubiyet duygusu sıfıra yaklaşacak. Kendilerini kökleri ile değil, doğduğu ve oturduğu yerle ifade edecekler.
Zaten amcası varsa dayısı olmayan, teyzesi varsa halası olmayan torunlarımız, en yakınlarını bile tanımayacak. İstanbul’da bir amca (amcam demek istiyor) varmış, ama tanışmıyoruz diyecekler.
Bir kısım ailelerde iki-üç çocuk yine olacak. Diğer bir kısım ailelerde ise ya bir çocuk olacak ya da hiç olmayacak.
Yanlış anlaşılmasın, bu yazı bir dilek yazısı değildir. Olası gelinecek noktaların bugünden çekilen fotoğrafıdır.
Evlilikler azalacak. Boşanmalar rekor kıracak. Kimse sıkıntı, dert, kahır çekmeyecek. Evlenenler ise sevmeden sentetik evlilikler yapacak. Evlilik dışı aile hayatı yaşayanlar olacak. Evlilik dışı çocuklar doğacak.
Bırakın aynı şehirden, ülkesinden evlenmeyi, Alaska’dan, Kutuplar’dan, Eskimo’larla evlenenler olacak.
Kız istemeler, söz kesmeler, nişanlar, düğün törenleri azalacak. Arkadaşlar arasında tak diye evlenenler olacak. Anneler 6 ay sonra, babalar öbür dünyada duyacaklar.
Başsağlığı, geçmiş olsun, hayırlı olsun, Allah kavuştursun, gözaydın ziyaretleri, yok daha neler neler, hangi devirde yaşıyoruz diyerek kaldırılacak.
Yanlış anlaşılmasın, bu yazı bir temenni yazısı değildir. Olası gelinecek durakların bugünden çekilen fotoğrafıdır.
Aile mezarlıkları azalacak, insanlar yaşadığı yerlerde defnedilecek. Öyle her ölene koşup gidilmeyecek. Bazı yakınların cenazesine bile yetişilemeyecek. Sahibi çıkmayanlar olacağından belediyeler cenaze kaldıracak. Kimsesizler ve garipler mezarlıkları büyüyecek.
Ortalık Huzurevleri’nden, Yaşlı ve Hasta Bakım Merkezlerinden geçilmeyecek.
Dini bayramlarda anne-baba evinde toplanılmayacak. Bayram ziyareti yapanlar öcü-böcü gibi parmakla gösterilecek. Bugün pek bir yaygın olan telefonla kandil kutlamaları banal (sıradan, bayağı, adi) gelecek. Facebook ve Watsapp üzerinden arkadaş, akraba görüşmeleri bugüne bakıp da ümitlenilmesin, bunları yakın bir gelecekte bıkıp bırakılacak.
Yol, adres soran yetişkinler ayıplanacak. Navigasyona, cep telefonundan navigasyona baksana babalık, denilecek.
Tiyatro, konser, sinemada neymiş diyecekler. Zaten gitmedikleri konferanslara, açık oturumlara, sempozyumlara, ben almayım hem bunlar fani şeyler diyecekler.
Sigara, bacak bacak üstüne atarak ve sigarayla saygımı olurmuş felsefesinden hareketle, bilhassa üşendiklerinden: Şununla bir ilgileniver (yakıver) annem, diyerek büyüklerin yanında içilecek.
Hiç torun büyütmeyecekler, çünkü onlara da bakacak birileri gerekecek. Bir ara çok kullandıkları: Ayaklarımın üzerinde durabilirim lafını çöp kutularında yer kalmadığından, zaten çöplük olan odalarının orta yerine atacaklar.
Öğüt, tavsiye, nasihat dinleyen, tecrübeden istifade eden zaten yok fevkindeydi. Böylesi abes kelimelerin sözlüklerden çıkarılması çalışmaları başlayacak.
Arkadaşlar arasında sohbet, muhabbet, paylaşma, dayanışma olmayacak. Dünyanın kendisi etrafında döndüğünü zanneden her şeyi bilen, şişkin egolu, asık suratlı, tepkisiz, duygusuz, doyumsuz, ruhsuz topluluklar olacak. Japonya durumdan vazife çıkarıp robot yapmayı bırakacak.
Böyle bir yazıyı neden yazdım bilmiyorum. Ama inanın hafakanlar bastı, torun sahibi birisi olarak içim karardı. Karamsar olabilirim. Ama yazdıklarımın çeyreği bile gerçekleşse durum vahim. Dediğim gibi, bu yazı bir istek, dilek, temenni yazısı değildir. Çocuklarımızın, özellikle de torunlarımızın geleceğine ümitsizlikten doğan bir yeisle yazılmış bir yazıdır. Elbette, böyle olmayacağız, ben böyle olmayacağım diyenleri tenzih ederim. Keşke öyle olsun. Yanılmış olmayı mı..? İşte bunu hem isterim, hem dilerim, hem temenni ederim.
İrtibat: 0 532 335 03 90