Yarim saat sonra Ali ve yegenlerinin yanina gelen Ayse:
Sizlerde burada kalmak ister misiniz? diye sordu.
Ali:
Tesekkür ederim, ancak bizim burada kalmamiz için fazla zamanimiz yok, dedi.
Ayse, Ali ve yegenleri yanlarina gelen bir jipe binerek, ormanin kuzey bölümündeki hayvanat bahçesine geçtiler.
Ayse, duygusal bir sesle: hayvanat bahçesinde her iklimde yasamlarini sürdüren hayvanlar var, diye anlatimina basladi; burada dogal doga kosullarinin olusturdugu hayvan barinaklarinin yani sira yabanci ülkelerden gelen mimarlarinda katkilariyla yeni barinakla da olusturuldu dedi.
Birlikte iç kisimlara ilerlemeye basladilar, yogun bir kalabaligi görerek merak ettiler. Kalabaliga yaklastiklarinda annesinin yaninda yeni dogmus bir fil yavrusunu gördüler.
Mahseri bir kalabaligin ortasinda, insanlarin bir nehir gibi yukaridan asagiya dogru aktiklari hissine kapilan Ali:
Öyle saniyorum ki, burayi bir bastan bir basa gezmek, birkaç günümüzü alir? diye, Ayse’ye sordu.
Ayse:
Evet, en az üç günümüzü alir, diye yanitladi.
Orta yükseklikteki bir tepenin yamacinda bulunan birkaç kayanin arasinda iki aslan gördüler. Aslan, neler oldugunu anlamak istercesine insanlara bakiyor, zaman zaman da doya doya esniyordu.
Ayse:
Tepenin arka tarafinda da kaplan, çita ve leoparlar var; karsi bölümlerde ise, kümes hayvanlari ile küçük bas hayvanlar bulunuyor, bu hayvanlari çocuklar çok seviyorlar ve adeta onlarla dostluk kuruyorlar, dedi.
Bahçedeki insanlar, hayvanlara bakarken; sanki hayvanlar da insanlara çekingen bir sekilde bakiyorlar hissini veriyordu.
Hüseyin, ormana geldikleri andan itibaren ara sira Ayse’ye bakiyor, Ayse’nin davranislarina ve konusmalarina bir anlam vermeye çalisiyordu, içinden de bana bakar mi acaba? diye sorular da geçiriyordu.
Karaca ve ceylanlarin bulundugu dag hayvanlar bölümüne geldiklerinde, Ayse’nin kaçamak bakislarini yakalayan Hüseyin, nerede oldugunu unuttu hatta biraz da utandi, Ayse’ye bir daha bakmama karari aldi, ancak elinde olmadan, gözleri Ayse’ye bakmaya basladi.
Hüseyin’in bu durumunu gören Ayse, Hüseyin’in yanina yaklasarak: nasil buralari güzel buluyor musun ve begeniyor musun? diye sordu.
Hüseyin, kekeleyerek:
Evet, çok güzel, dedi.
Ali:
Bizim için bu kadar yeterli, Botanik Bahçe bölümüne geçelim, dedi.
Giris kapisinda bekleyen jipe binerek, Hayvanat Bahçesi’nin Dogu kisminda olan Botanik Bahçesi’ne geçtiler.
Mor salkim çiçekleri agaçlarinin dal budak saldigi, her türlü çiçeklerin süsledigi, yesilin farkli görüntülere büründü bu yer, gerçekten harika bir doga parçasi olmus, diye söze baslayan Ali, jipten inmeden görebileceklerimizi görüp dönelim, bu güzellikler beni neredeyse sarhos edecekler, dedi.
Hüseyin:
Bunlar nasil güzelliklerdir böyle Allah’im! Asma bahçelerinin ünlendirdigi Babil’i bile gölgede birakiyor, diyerek hayretini dillendirdi.
Ayse:
Hüseyin’in anlatimlarina gülerek karsilik verdi
Hüseyin:
Bu kizin gülüsleri de bir baska güzel diye, içinden geçirdi.
Ayse:
Tropikal iklimlerde yetisen bitkilerde yetistiriliyor, dedi.
Hüseyin:
Karaman’in ikliminin sert oldugunu biliyorum, dedi.
Ayse:
Evet, bu bitkiler için seralar olusturuldu, bu seralarda belli bir sicaklik ortami saglaniliyor, dedi.
Ali:
Üretilen bu çiçekler ve bitkilerin satislari var mi, pazar bulunuyor mu? diye sordu.
Ayse:
Evet, ulusal ve uluslararasi pazarlar var; satislar yapiliyor ve azimsanmayacak bir girdi saglaniliyor, dedi.
Ali:
Aksam olmak üzere, kente dönelim, dedi.
Ayse:
Tamam, Karadag’a yarin gideriz, dedi.
SÜRECEK