O yıllar Konya Belediyesine ait otobüslerin tamamına yakını Kayalıpark ile parkın tam karşı güneyinde bulunan PTT Binalarının arasındaki alandan kalkar, yolcularını şehrin dört bucağına, buradan taşırdı.
O gün görev yaptığım hemen oracıktaki Ziraat Bankasında sona eren mesaiden çıkmış, ikametim olan Fatih Işıklar istikametine kalkacak otobüsü kaçırmamak için, acele acele, hemen karşımdaki bu ilk durağa vardığımda; her gün olduğu gibi diğer dairelerden de mesaiden çıkanların teşkil ettiği büyük bir kalabalıkla karşılaştım..
Kalabalığın bir bölümünde; daire şeklinde toplanmış, yüksek sesle konuşan ve bazen de gülen, başka bir topluluğu gördüğümden, merak ederek yanlarına vardığımda gördüklerime, bazıları gibi hakikaten gülmek mi yoksa yüreği yumuşak ve bilhassa yine oradaki bayanların, o anda yüzlerine vuran ana yüreği hüznü ile üzülmek mi lazım? Bende kestiremedim.
O anda gördüğüme göre; parktaki ulu çınar ağaçlarının birinde yuva yapmış, bir kırlangıç yavrusu ya kaza ile, veya annesine özenerek, biran önce uçma hevesine kapıldığından, yuvasından ayrılır ayrılmaz yere düşmüş, bunu gören arkadaşın biride; yavrunun zarar görmemesi için, en azından tekrar ağacın bir dalına bari bırakma düşüncesi ile, onu yerden almaya çalıştığı sırada, anne kırlangıcın yavrusuna bir kötülük yapılacak sanıp, hiçbir korku duymadan, kendi hayatını bile hiçe sayarak, acı çığlıkları, açılmış gagası ve o küçücükte olsa kanat darbeleri ve bütün hışmı ile, yavrusunu yerden almaya çalışan şahsın elini, kolunu ve hatta yüzünü tırmalamaya çalışıyordu.
Otobüsümde geldiğinden, oradan ayıldım ama, neticenin nasıl sonuçlandığını da merak ediyordum ki, ertesi gün mesai arkadaşlarımdan birinin ifadesine göre; o anda ikinci bir kişinin de müdahalesi ile, kuşun yavrusu uzanabildiği kadar yüksek bir dala bırakıldığından, ana kuşun bu konudaki korku ve endişesinin de sonlandırılmış olduğunu duymuştum.
Şu günlerde; doğu illerimizde PKK ile savaşırken şehit olan çocuklarımızın annelerinin yürek parçalayan acı feryatlarını da gördüğümde; aklıma hep o günkü kuşun yavrusu için, kendi hayatını bile hiçe sayan, mücadelesini hatırladım.
Bizleri var eden analarımıza ne yapsak azdır ama, önümüzdeki pazar gününün “Anneler Günü” olması sebebiyle;‘annesi sağ olup imkânları olanlar bizzat, imkânı olmayanlar telefonla, mutlaka analarını arayarak gönüllerini alsınlar. Dünyadan ebediyen ayrılan bütün analarımız için dileğim ise; Allahın en güzel selam ve rahmetinin, onlarla birlik olmasıdır.’
Analar gününüz “kutlu olsun.”
İki büyük nimetim var. Biri anam biri yârim.
İkisine de hürmetim var. Biri anam biri yârim.
Yukarıdaki candan mısraları ile seslenen Neşet Ertaş’a da, rahmet olsun.
O gün görev yaptığım hemen oracıktaki Ziraat Bankasında sona eren mesaiden çıkmış, ikametim olan Fatih Işıklar istikametine kalkacak otobüsü kaçırmamak için, acele acele, hemen karşımdaki bu ilk durağa vardığımda; her gün olduğu gibi diğer dairelerden de mesaiden çıkanların teşkil ettiği büyük bir kalabalıkla karşılaştım..
Kalabalığın bir bölümünde; daire şeklinde toplanmış, yüksek sesle konuşan ve bazen de gülen, başka bir topluluğu gördüğümden, merak ederek yanlarına vardığımda gördüklerime, bazıları gibi hakikaten gülmek mi yoksa yüreği yumuşak ve bilhassa yine oradaki bayanların, o anda yüzlerine vuran ana yüreği hüznü ile üzülmek mi lazım? Bende kestiremedim.
O anda gördüğüme göre; parktaki ulu çınar ağaçlarının birinde yuva yapmış, bir kırlangıç yavrusu ya kaza ile, veya annesine özenerek, biran önce uçma hevesine kapıldığından, yuvasından ayrılır ayrılmaz yere düşmüş, bunu gören arkadaşın biride; yavrunun zarar görmemesi için, en azından tekrar ağacın bir dalına bari bırakma düşüncesi ile, onu yerden almaya çalıştığı sırada, anne kırlangıcın yavrusuna bir kötülük yapılacak sanıp, hiçbir korku duymadan, kendi hayatını bile hiçe sayarak, acı çığlıkları, açılmış gagası ve o küçücükte olsa kanat darbeleri ve bütün hışmı ile, yavrusunu yerden almaya çalışan şahsın elini, kolunu ve hatta yüzünü tırmalamaya çalışıyordu.
Otobüsümde geldiğinden, oradan ayıldım ama, neticenin nasıl sonuçlandığını da merak ediyordum ki, ertesi gün mesai arkadaşlarımdan birinin ifadesine göre; o anda ikinci bir kişinin de müdahalesi ile, kuşun yavrusu uzanabildiği kadar yüksek bir dala bırakıldığından, ana kuşun bu konudaki korku ve endişesinin de sonlandırılmış olduğunu duymuştum.
Şu günlerde; doğu illerimizde PKK ile savaşırken şehit olan çocuklarımızın annelerinin yürek parçalayan acı feryatlarını da gördüğümde; aklıma hep o günkü kuşun yavrusu için, kendi hayatını bile hiçe sayan, mücadelesini hatırladım.
Bizleri var eden analarımıza ne yapsak azdır ama, önümüzdeki pazar gününün “Anneler Günü” olması sebebiyle;‘annesi sağ olup imkânları olanlar bizzat, imkânı olmayanlar telefonla, mutlaka analarını arayarak gönüllerini alsınlar. Dünyadan ebediyen ayrılan bütün analarımız için dileğim ise; Allahın en güzel selam ve rahmetinin, onlarla birlik olmasıdır.’
Analar gününüz “kutlu olsun.”
İki büyük nimetim var. Biri anam biri yârim.
İkisine de hürmetim var. Biri anam biri yârim.
Yukarıdaki candan mısraları ile seslenen Neşet Ertaş’a da, rahmet olsun.