Buna göre, Padisah VI.Mehmet Vahidettin özellikle Bursa’da evliliklerin ve bunun sonucu olarak da dogumlarin azaldigini, bunun sebebinin de dügünlerin gerektirdigi büyük masraf oldugunu Dahiliye Nazirini kabulü sirasinda ögrendi. Aldigi bu bilgiler üzerine harekete geçen Padisah, her yil Mayisin birinci gününün ( 1 Mayis) “Anadolu’nun Izdivaç Günü” olmasini emretti. Dügün sahiplerinin kesinlikle masraf etmemelerini isteyen Padisah, en çok dügün olan yerlerde valilerin, digerlerinde hükümet memurlarinin bulunmasini, izdivaç gününde evlenenlerin erkek çocuklarinin adini kendi oglunun adina izafeten “Ertugrul”, kiz çocuklarinin ise yine kendi kizinin ismine izafeten “Ulviye” koymalarini istedi. Ayrica her vilayette dogacak ilk çocugun annesine Padisah adina altin bir bilezik hediye edilmesini de ferman buyurdu.
Bu gelisme söz konusu gazetede o günkü dille su sekilde yer almaktaydi:
“Zât-i sahane bilhassa Bursa vilayeti dâhilinde izdivaçlarin bi’n-netice tevlidâtin tenâkus ettigi buna sebep dügünlerin istilzâm ettigi masarif-i azime oldugu, Dâhiliye Nazirini huzurlarina kabul buyurduklari zaman ögrenmisler ve her sene Mayisin birinci günü Anadolu’nun izdivaç günü olmasini, dügün sahiplerinin kat’iyyen masraf ihtiyâr etmemeleri, en çok dügün olan mahallerde valilerin, digerlerinde hükümet memurlarinin bulunmasi, izdivaç gününde evlenenlerin erkek çocuklarinin Sehzâde-i Hazret-i Padisâhî’nin ismine izâfeten Ertugrul, kizlarin da kerime-i sehryâri Ulviye tesmiye, her vilayette dogacak ilk çocugun vâlidesine nâm-i padisâhiye altun bir bilezik hediyesini ferman buyurmuslardir.”
Bu haber Son Osmanli Padisahinin ülkeyi terk etmesinden yaklasik iki yil önce nüfus artisini tesvik etmek için tedbirler aldigini göstermektedir. Ancak o gün için ülkenin ve milletin içinde bulundugu durumu düsünürsek bu düsünceleri uygulama imkâni bulmanin zor oldugu anlasilmaktadir. Zira bu girisimden kisa bir süre sonra 16 Mart 1920’de Istanbul Ingilizler tarafindan, yaklasik dört ay sonra da Bursa 8 Temmuz 1920’de Yunanlilar tarafindan isgal edilmistir. Zaten Anadolu’nun birçok yeri de o günlerde yine Ingiliz, Fransiz ve Italyan kuvvetlerinin isgali altindadir. Dolayisiyla bu tesebbüs biraz vakitsiz olmustur.
Ancak Osmanli Devleti’nde Müslüman nüfusun artisini tesvik eden Sultan II. Abdülhamit’in bu maksatla camilerde vaaz verdirmesi disinda bütün Osmanli tarihinde nüfus artisi konusunda ciddi bir girisimde bulunulmamis olmasi, Sultan Vahidettin’in bu çikisini anlamli kilmaktadir.
Imparatorluktan milli devlete geçilince bu nüfus meselesi Devletimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafindan da ele alinmistir.
Ancak Atatürk bu duruma biraz farkli yaklasmistir. Nüfusu artiracak tedbirler üzerinde durmaktan ziyade, ilk asamada nüfusu azaltan etkenleri ortadan kaldirmaya karar vermistir. Dolayisiyla hastaliklarla mücadele ederek ülkede ölüm oranlarini düsürmeye yönelik tedbirler alinmasini saglamistir. Bu da iste onu farkli kilan özelliklerinden biridir.
Atatürk geçmiste yapilan isin de farkindadir. Ona göre Anadolu halki ile biz büyük imparatorluklar kurma hevesine kapildik, fütuhat yaptik, zapt edebildigimiz her yere onu götürdük ve onu öldürdük. Yemen’i, Suriye’yi, Irak’i, Afrika’yi muhafaza edebilmek için öldürdügümüz Türklerin sayisi milyonlara ulasti. Bu tespiti yaptiktan sonra Atatürk, simdi biz bunu telafi etmek istiyoruz dedi. Bunun için de sihhi ve sosyal tedbirler almak gerektigini dile getirdi. Bunu saglamaya söz verirken, gerekirse disaridan doktor talep edilecegine, ayrica sinirlarimiz disinda bulunan Türklerin de Anadolu’ya getirilecegine ve onlarin da müreffeh bir hayat yasamalarinin saglanacagina ve bu yolla da nüfusumuzun artirilacagina dikkat çekti. Gerçekten de söylediklerini yapti. Cumhuriyetin ilk yillarinda saglik ve sosyal yardimlasma alanlarinda büyük adimlar atildi. Nüfus mübadelesi de bu amaçla gerçeklestirildi.
Iste bu düsünce ve bu anlayis farkli bir düsünce ve farkli bir anlayistir. Ayni sekilde bu bakis açisi da farkli bir bakis açisidir. “Insani yasat ki devlet yasasin” fikrinin gerçek uygulamasidir.
1930’lu yillardan baslamak üzere Atatürk’ün vefat ettigi 1938 yilina kadar geçen sürede ise dönemin hükümetleri çikarilan kanunlar ve yapilan düzenlemelerle nüfus artisini tesvik edici önlemler aldilar. Mesela çok çocuklu ailelere ödül ya da madalya vermek, vergi indiriminde bulunmak, toprak dagitiminda öncülük tanimak veya dogum kontrolünde kullanilan ilaç, araç gibi materyalin ithalatini yasaklamak gibi birtakim tedbirler alindi. Ama bütün bunlardan evvel, Atatürk önce saglik demisti.
Iste Osmanli Imparatorlugu’nun son hükümdari Sultan Vahdettin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaskani Mustafa Kemal Atatürk’ün ayni konuya farkli yaklasimlari böyle olmustu.