CHP, ülkemizde parlamenter sistemin (Başbakanlık Hükümet Sistemi) ve demokrasi rejiminin olduğu dönemlerde bir türlü iktidar olamadı. Bunun nedenini, partinin dışında oluşan gelişmeler ve parti içi durumlar, olarak değerlendirilebilir, kanaatindeyim.
Öncelikle ülkemizdeki siyasi oluşumlara kısaca bakalım:
1876’da halk padişahın yanında yönetime ortak edildi; 1908 yılında ise ilk kez çok partili döneme geçildi. Siyasi varlığını gösteren partilerden: Hürriyet ve İtilaf Partisi, saltanata ve mutlak monarşi yanlısı bir tutucu ve muhafazakâr parti ve askeri ve bürokrasi ye dayanan bir siyasi hareket olan İttihat ve Terakki Partisi ise meşruti monarşiden yana ilerici ve devrimci bir partidir.
Bu partilerin cumhuriyet döneminde uzantıları:
Hürriyet ve İtilaf Partisinin devamı olarak: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası, DP, AP, MHP, ANAVATAN, DYP, AKP.
İttihat ve Terakki Partisinin devamı olarak: CHP ve solundaki partiler. Ancak CHP, askerin siyasetin dışında tutulmasını savunmuştur.
CHP’nin dışındaki gelişmeler:
Kurtuluş Savaşı’nı başlatıp başarıya ulaştıran kadroların oluşturduğu ve bir seri devrimleri gerçekleştiren:
1946 yılında çok partili döneme geçerek demokrasiyi başlatan ve nihayet 1965 yılında sosyal demokrat bir parti kimliğine bürünerek, kendisini yenileyen CHP, 1950 yılından itibaren günümüze kadar tek başına (1978 yılında AP’den koparılan on bir milletvekili ile çok kısa bir süre iktidarda kalmıştır) iktidara gelemedi.
Halife sultan yönetimi altında asırlarca yönetilen toplumumuzun en temel hassasiyeti ve yumuşak karnını din oluşturmaktadır. Bu nedenle CHP karşıtları sürekli olarak bu alana vurmuşlardır. Cumhuriyet döneminde kurulan ilk siyasal parti olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, tüzüğüne “partimiz dine saygılıdır.” Yazarak, ilk olarak CHP’nin din konusunda hassasiyetinin olmadığını aktarmaya çalışmıştır.
Böylece CHP’nin dinsiz bir parti olduğu söylemi ortaya atılmış oldu. Siyasi partiler, örgüttür, tüzel kişilikleri vardır; örgütlerin ve tüzel kişiliklerin dini olmaz; örgütlerde görevli olanların yani gerçek kişiliği olanların dini olur.
İşte bu temel yaklaşımın altında;
Laiklik ilkesinin kabul edilmesi.(Laikliğin bir dinsizlik olarak değerlendirilmesi, Oysa laiklik, dinsizlik değil, devlet kurumları ve hukuk kurallarının din yerine akıl ve bilime dayandırılmasıdır. Bu nedenle de laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir)
Hilafetin kaldırılması.
Tekke, zaviye ve medreselerin kapatılması.( Yeni muhalefet ilk ocaklarını tekkelerde ve medreselerde kuruyor, irticanın her türlüsüne serbestçe yaslanıyordu.)
Yeni Türk Alfabesinin kabul edilmesi ve şapka giyilmesine dair yasanın çıkarılması ve buna benzer devrimlerin yapılmasını, din karşıtlığı olarak değerlendiren ve dinle ilişkilendiren ve devrimler nedeniyle çıkarlarını kaybeden dinle geçinen kesimler, bir algı yaratarak, yarattıkları bu algı çerçevesinde azımsanmayacak bir yoğunlukta bir sosyolojik taban oluşturdular.
Bu kesimler siyasetlerini bu tabana dayanarak ve bu olgu çerçevesinde sürdürdüler.
(SÜRECEK)