Oradaki bazi olaylar sebebi ile benden önce gelip bu çiftlikte çalisanlarin çogu aralarindaki kavgalar sonunda kovulduklarindan çiftligin müdürü beni çagirmis ve “Oglum senin gibi temiz ve çaliskan isçilere ihtiyacim var. Tanidiklarin varsa mektup yaz gelsinler” dediginde birinci sene çok sevdigim arkadasim Hüseyin Demirtas’i çagirmis, yazi burada birlikte çalisarak bitirmis, kis aylarinda da köye dönmüstük.
Ikinci yil baharda çiftlige dönerken çiftlik müdürü Hamit beyin, çiftligin arazilerini biraz daha genisletecegini, bizim gibi çaliskan birkaç kisiyi daha getirebilecegimizi de tembihledigi için bu yil birkaç kisiyi beraber götürürken, bunlarin içinde köyümüzden Isa Duysak adinda bir arkadasimiz da vardi.
Isa bizim gibi Ziraat Alet ve Makineleri Kursuna gitmediginden, oraya ara isleri veya bize yaptigimiz islerde yardimci olmak için geliyordu. Bu arkadasimiz fazlaca hayalci, sakalarinda ciddi görünen ve ayni zamanda hos sohbet birisiydi.
O yil çiftlige geldigimizde, daha önceleri iki üç adet çesitli marka traktör ve ekipman varken, bu yil paletli Inter marka baska bir traktör, biçerdöver ve bunlarin ekipmanlari da alinmis, yalniz Elbistan Höyügü arazilerinde yapilan tarim, bu yil Toplama, Kürdikanli, Katranci, Kirkagaç Belpinar ve Örtülü köylerinden kiralanan yeni arazilerin katilimiyla, isleyecegimiz arazi miktari çogalmisti.
Çiftlik Müdürü Hamit bey’in daha önceleri Ceylanpinar Devlet Üretme çiftligindeki idareciliginden tanidigi Süleyman adinda bir ustabasi ve Mengenli Resit adinda bir de asçi getirdigi gibi, Hamit beyin ta Bati Trakya’daki Yunanlilar tarafindan istimlâk edilmis arazilerinden tanidigi pehlivan yapili simdi adini unuttugum bir kâhyamiz bile olmustu.
Isleyecegimiz araziler aramizda taksim olunmus olup, ben ve arkadasim Hüseyin Demirtas geçen yil da kullandigimiz Case ve Johndeere marka iki traktörle, yeni kiralanmis olan Toplama köyünün arazilerinde çalismaya baslamistik.
Bu köy çiftligin bulundugu yere epeyce uzak oldugundan, yanimiza da yardimci olarak iste bu Isa adindaki arkadasimizi almistik. Isa bizim yemeklerimizi hazirlar, traktörlerin bakim ve ikmali sirasinda bize yardim da ederdi.
Oralar yaz aylarinda çok sicak oldugundan, geceleri çalisir, gündüzleri de mahruti çadirimizin alt uçlarini açarak birazcik serinleyen havasinda aksama kadar uyumaya çalisir ve dinlenirdik.
Yine bir gün sabaha kadar tarla sürerek çalismis, uyumak, dinlenmek ve traktörlerin ikmalini yaparak aksama hazir vaziyete getirmek için çadirimiza geldigimizde arkadasimiz Isa’yi bulamadik. Korkmustuk. Burasi Suriye sinirina yakin oldugu için, bilhassa geceleri kaçakçilarin ve hirsizlarin cirit attigi yerlerden biriydi.
Belki de bitisik köyde bizden çalisanlarin yanina gitmistir demis isek de, yine içimiz rahat degildi. Yorgun, uykusuz ve açtik. Su anda baska bir yapacagimiz olmadigindan, o yillarda kullanilan gaz ocaginin üzerine koydugumuz çay suyunun kaynamasini beklerken kumanyamizdan zeytin peynir gibi katiklarimizi da hazirlamaya baslamistik.
Bir ara çadirin kapisindan, uzakta biri atin üzerinde, digeri de atin yularindan çekerek bize dogru gelen iki kisiyi gördüm ve arkadasima birilerinin bu tarafa dogru geldigini söyledim...
Adamlar iyice yaklastiginda ise, atin üzerindeki sahsin bizim Isa oldugunu anladik. Ama bir anlam verememistik. Biraz daha yaklastiklarinda, atin üzerindeki arkadasimiz elini agzina götürerek susun, bir sey söylemeyin isaretini veriyordu.
Ben ve arkadasim Hüseyin saskin saskin onlara bakarken, yabanci adam “Kusura bakma doktur bey, seni gece epeyce yorduk. Allah senden razi olsun. Hastamiz aksamdan simdi daha iyi” gibi sözlerle birlikte Isa’nin attan inmesine yardim ederken, diger taraftan bir hayli agir heybeyi de çadirin önüne kadar getirip koymus ve içindekileri alarak heybeyi bosaltmamizi söylemisti..
Biz heybenin içindeki yogurt, taze peynir ve yumurtadan olusan yükü bosaltirken, Isa adama “Korkmayin hasta artik tehlikeyi atlatti. Ben bir aralik ugrar yine bakarim” diyordu.
Adam gittikten sonra, biz bir taraftan gülerken, diger taraftan da hayret, merak ve hatta saskinlik içindeki sorularimiza, Isa ciddi ciddi “Ne yapayim yani, adam gecenin bir yarisi kapimi çalmis, agir bir hastasi için sifa ariyordu. Kendisine ben doktorum dedim. (Içinde Aspirin, Opon ve Gripin gibi basit ilaçlari koydugumuz çantayi da göstererek) su çantayi da beraberimde götürdüm dedi ve devamla.
Oraya vardigimda düsük yapmis, kanamasi olan bir kadin hastayi gösterdiler. Orada bulunan develerinin pisligini sacin üzerinde iyice pisirttikten sonra, incecik dövdürüp, sicak sicak kadinin altina serdirdim. Bizim çantadan bir Aspirin ile bir Oponu da dag çayi ile arka arkaya içirdim. Hasta terlemis, sancisi kesilmis ve ferahlamisti. Ben buraya gelirken hasta eski halinden çok iyiydi dedi.
Bir gün sonra bize yine taze peynir ve yogurt getirdiler. Anlattiklarina göre kendilerine halk arasinda göçerler deniyormus. Küçükbas koyun, keçi ve develerini otlatmak üzere buralardaki köylerde kira ile tuttuklari meralarda hayvanlarini otlattirdiklarini söylediler.
Hayvanlarinin iki gün önce baska bir köye gittigini, ancak bu hastalari için mecburi olarak birkaç kisi burada kaldiklarini, hastanin da, bizim doktorun tedavisi ile sifaya kavusmus oldugundan, yarin buradan ayrilacaklarini anlattilar. Bize de son bir defa tesekkür etmek için ugramislar. Vedalastik ve ayrilip gittiler.
O günlerde çayimizin yaninda yalniz zeytin ve peynir varken, bizim Doktor Isa’nin sayesinde artik taze peynir ve yumurta da vardi.
Sonradan eniste-kayin olan, ancak her ikisi de Ahrete göçen bu arkadaslarima Allahtan rahmetler dilerim.
Konya’daki Yesildereli