Afrika’nın ta kuzeybatı ucundan başlayıp, dominotaşı gibi devrile devrile, güney komşularımızdan Irak ve Suriye’ye dayanan, adına Büyük Ortadoğu Projesi denilen olaylar zincirinden ve daha çokta son zamanlarda kendi yanlış dış politikalarımızdan, yurdumuzu çevreleyen, doğuda İran ve Ermenistan, güneyinde Irak, Suriye, Kıbrıs Güney Rum Kesimi ve biraz daha ilerideki Mısır, batımızdaki Yunanistan, kuzeyimizdeki Rusya’dan oluşan komşularımızın, hiç biri ile maalesef barışık değiliz.
Diğer taraftan komşumuz Suriye’deki olaylardan, hemen güneyimizdeki Akdeniz’in doğu kısmında toplanan ve her gün sayıları çoğalan Rusya, Amerika, Fransa, İtalya, Almanya ve sıraya girmiş daha bilmem hangi ulusun ateş güçleri çok yüksek savaş gemileri vardır ki, Allah korusun, ufak bir yanlış anlama ile dahi, ortalığı cehenneme çevirdiklerinde, en fazla zarara uğrayacak olan da, biz ve bizim yurdumuzdur..
Müslüman olduklarından kendilerine din kardeşi de dediğimiz, geçen asra kadar tam 400 yıl jandarmalıklarını yaptığımız gibi, yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş olduğumuz, üstelik oraların müdafaası için milyonlarca Anadolu çocuğunu da, o topraklarda şehit vermiş olmamıza rağmen, oraların insanlarından dün olduğu gibi, bugünde alacağımız, tek kelime ile yalnız nankörlük olmuştur.
Şuanda bile çoğu onların lehine olup, askerlerinin eğitimi için Irak’taki birliğimizin geri çekilmesi talebini ve buna benzer gerek Irak ve gerekse Suriye’de bulunan ve bulundurulması düşünülen birliklerimizi istemedikleri gibi.,
Anlaşmalara göre; Ruslara ait her çeşit gemiler, topraklarımız içindeki boğazlarımızdan geçmekte olup, uzun yıllardır arzuladıkları, ancak Esat sayesinde Suriye’de kurdukları ve günden güne de büyüttükleri üsler sayesinde “Sıcak Denizlere” de kavuştukları gibi, bu günlerde de Irak ve Kıbrıs Rum Kesiminde kuracakları yeni üsler için, anlaşma seviyesine gelmiş durumda oldukları da söyleniyor..
Tarihimize şöyle bir bakacak olursak; Osmanlı döneminde en fazla savaştığımız ülkelerden biri de Rusya’dır. Ancak, Cumhuriyetin ilk yıllarından, aşağı yukarı Atatürk döneminden bu güne kadar bütün liderlerimiz döneminde, ekonomimize en çok katkısı bulunan bazı kuruluşlarımızı da Ruslara yaptırmışızki, bunlar arasında Sümerbank’a ait çeşitli şehirlerdeki iplik,bez,kumaş fabrikaları, baraj ve hidroelektrik santralleri, İskenderun Demir Çelik, yapımı devam eden Nükleer Elektrik Santrali ve şu anda isimleri aklımda olmayan diğer teknolojik tesislerdir ki, işte şu anda kendimiz yapamadığımızdan, onları hala Ruslara yaptırmakta olduğumuz büyük tesislerdir..
Bölgemizden geçirilirken yol ve köprülere zarar vermesin diye bazı yerlerde özel yol yapıp, köprüleri de takviye ederek, ağır parçaları geçirilen Seydişehir Alüminyum Fabrikası da yine Ruslar tarafından yapılmıştır ki, bunların karşılığını da, ekseriyetle Rusya’da yetişmeyen meyve ve sebzelerle, daha çokta narenciye çeşidinden meyvelerle ödemişiz.
Son günlere kadar en büyük sebze ve meyve ihracatımızı yine Rusya’ya yaptığımız gibi, turizm gelirlerimizin en başında yine Rusya bulunmaktadır. Ayrıca yurdumuzdan mülk satın alan yabancı ülkelerden başta Antalya olmak üzere şehirlerimizde yıl yıl çoğalan ve kendilerine ait evlerde oturan, içli dışlı komşu olduğumuz çoğunlukta, yine Ruslardan oluşur.
Yurdumuzda maalesef bulunmadığından dışardan ithal ettiğimiz ürünler arasındaki doğalgazın çoğunu yine Ruslardan ithal ediyoruz ki, bildiğim kadarı ile, yakınımızda bu miktar doğalgazı bize verebilecek hiçbir ulusta olmadığı gibi, ben verebilirim diyecek birine de asla inanmam. Örnek isteniyorsa; işte kendisine Müslüman olarak ta güvendiğimiz İran. Sudan sebepleri öne sürerek, bize verdiği doğalgazı, çoktan kesti bile...
Şu anda birçok iş adamımızın Rusya’da yapmakta olduğu çeşitli inşaatlar ve bu inşaatlarda çalışan mühendislerimiz, mimarlarımız ve işçilerimiz var. Yani her iki tarafta uzunca bir zamandan beri, birbirlerine yardımcı iki ulus olarak, sorunsuz geçinip gidiyorduk.
Son günlerde o Rus uçağının düşürülmesinde haklı taraflarımız olmakla birlikte, diğer taraftan bu durum bizim için ayni zamanda çok büyük bir talihsizlik de olmuştur. Keşke o Rus uçağı o gün topraklarımızı ihlal etmemiş veya pilotlarımızın defalarca ikazını dinleyerek geriye dönmüş olsaydı
Bu müessif sebeple; son günlerde Boğazlarımızdan geçen Rus gemileri personelinin elindeki silahını bize doğrultarak geçmesi, balıkçı teknelerimize ateş açmaları, Suriye’de bizim kırmızı çizgimiz dediğimiz, Fırat Nehrine kadar yayılacaklarına dair, ağır tahrik ve tehditleri yanında, bilhassa liderleri Putin’in, ayni tarzdaki talihsiz beyanları, aramızı gerdikçe geriyor.
Diğer taraftan; Rus doğalgazı kesilirse sorusuna Sayın Cumhurbaşkanımız: “Biz hayat boyu doğalgazla yaşamadık. Bu millet çileye alışıktır”derken, öbür taraftan Sayın Başbakanımız da: “Gerekirse tezek yakarız”diyor.
Doğuda yıllardan beri devam edip gelen ve son aylarda azıtan PKK terörü ile sürüp giden, zaten bir savaşımız var ki, bu savaşa ekonomimizden büyük bir parçayı da harcadığımız gibi, gencecik yaşta, şehit olarak verdiğimiz askerlerimizin, polislerimizin ve sivil halkımızın yuvalarına düşen ateşle, ağlamaya devam eden analar, babalar, dul kalan gencecik eşler ve yetim kalan yavrular da günden güne çoğalıyor.
Hemen yanı başımız Irak daha çokta Suriye topraklarında cirit atan çok sayıda ve hepside aleyhimizde olan terör örgütleri var ki, bunların bir kısmı Allahın adı ile baş keserken, diğerleri de yine Allahın adı ile, kendi din kardeşlerini, hiç acımadan bombalarla, kitleler halinde havaya uçurmaktan adeta zevk duyuyorlar.
Oralardan kaçarak yurdumuza sığınanlardan başka, demokrasi ve insan haklarının daha çok olduğunu sandıkları Avrupa ülkelerine kaçarken karşılaştıkları zorlukları, daha çokta Yunan Adalarına kaçak olarak geçerken verdikleri can kayıplarını, her gün televizyondan da izliyoruz.
Yukarıda da yazdığım gibi; şu anda Suriye’de daha çok Ortadoğu petrolü için süper devletlere ait, en gelişmiş silahlarla donatılmış birlikler ve gemiler var
Bilindiği gibi; NATO’ya girmemiz için Kore Savaşına girmemiz şart koşulmuş, orada verdiğimiz şehitlerin hatırı için ancak NATO ülkesi olmuşuz. Şimdilerde ise; Avrupa’da bulunan sığınmacıları alarak, ya ülkemizde veya sınırlarımız yakınındaki kamplarda tutmamız ve birazda para verecekleri vaadi karşılığında, Avrupa Ülkelerine vizesiz girme izni verebileceklerini söylüyorlar.
Görülüyor ki; Türkiye olarak, hele şu günlerde çok kritik günleri yaşıyoruz.
Tarihte çıkan savaşların çoğu menfaatlere dayanırsa da, bazen de bir diktatörün herhangi bir sebeple rencide olduğunu sandığı fiyakası sebebiyle de olmuştur ki, örnek olarak bunlardan İkinci Cihan Savaşını çıkaran Alman Diktatörü Hitler’i görürüz.
Yukarıda yazdığım gibi; şu anda doğuda zaten bir savaş yaşıyoruz ki, orada hem şehit veriyor ve hem ekonomimizden büyük bir bölümünü, buradaki savaş için harcıyoruz.
Diğer taraftan; bilhassa son yıllarda, civar komşularımızla barışık olmadığımız gibi, ulus olarak ta, kendi kendimizle de barışık sayılmayız. Hiç kimse kendi hakkına razı değil. Barut fıçısı gibiyiz ve tahammülsüzüz ki, bu sebeple en çok zarar verdiğimizde çocuklarımız ve kadınlarımız. Sabah evimizden çıkarken başımıza nelerin geleceğini tahmin etmemiz bile zorlaştı.
Söylenenlere göre; nüfusun dörtte biri işsiz olup, bunların çoğunluğunu da gençler oluşturuyor.Yeterince iş sahası açılamıyor.Zenginle fakir arasındaki fark her gün daha çok açılıyor.Hukuktan ve insan haklarının ihlalinden şikayetler çoğaldı. Parti liderlerimizin hiç birinin konuşmaları, birleştirici değil.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda; aklıma rahmetli Turgut Özakman’ın Diriliş adındaki eserinde söylediği sesleniş gelir ki, O bugünler için şöyle demişti: “Bir zamanlar diri, canlı, hayat dolu, duyarlı, dikkatli bir millettik. Bu yeteneklerimizle de Çanakkale ve Milli
Mücadele Zaferlerini, ilkellikten ve bağnazlıktan kurtuluşu, uyanışı, aydınlanmayı, çağdaşlığı ve Cumhuriyeti kuran bir ülke iken, içeriden ve dışarıdan söylenen ninnilerle, süslü kutu ve renkli göz alıcı şişeler içinde sunulan uyku ilacı ile bizi yeniden uyutmaya çalışıyorlar.
Şu anda bilinçsizlik, ruhsuzluk, yakın geçmişimizi yağmalama, önemsizleştirme ve hatta nankörlüğe varan tavır ve hareketlerimiz öne geçtiler. Uyan ey Türk. Dirliğin, birliğin, dilin, benliğin, tarihin, yurdun ve adın bir kez daha giderse, bir daha hiç geri gelmez”
Türkiye olarak büyük bir yükün altında olduğumuz, ayni zamanda çok kritik günleri de yaşadığımız bu günlerde tek isteğimiz; tıpkı İstiklal Savaşında olduğu gibi, bütün milletçe birlik ve beraberlik içinde, icabında elimizi bu ağır taşın altına, yine hep beraber sokarak, yani o tezeği fakirlerle birlikte zenginlerimizin de yakmayı kabul etmesinden sonra, kısacası KuvayiMilliye Ruhu ile olacaktır.Eger o ruhu kaybetmemişsek.
Başımızda bulunan liderlerimizden de dileğimiz; düşürülen uçak sebebiyle bize ara sıra çatan Rus Lideri Putin’in egosunu da, politik tecrübeleri ile bertaraf edip, tatlıya bağlayarak, Rusya ile olan eski ilişkilerimizi, yeniden sağlamalarıdır ki, bence bu iş önce bizim için, sonrada iki ulusun menfaatine olacaktır
İçinde bulunduğumuz yıl yurdumuz için ne yazık ki çoğunlukla hiçte arzu etmediğimiz, kaybedilen bir yıl olarak geçti. Yeni bir yıla da girerken başta kendi içimizde sonrada etrafımızdaki savaşların hemen durdurulması, arzu ettiğimiz barış ve huzurun yeniden tesisi en büyük temennimizdir.
2016 yılı başta yurdumuz sonrada bütün dünya ulusları için hayırlı, huzurlu ve barış dolu bir yıl olsun. .
Diğer taraftan komşumuz Suriye’deki olaylardan, hemen güneyimizdeki Akdeniz’in doğu kısmında toplanan ve her gün sayıları çoğalan Rusya, Amerika, Fransa, İtalya, Almanya ve sıraya girmiş daha bilmem hangi ulusun ateş güçleri çok yüksek savaş gemileri vardır ki, Allah korusun, ufak bir yanlış anlama ile dahi, ortalığı cehenneme çevirdiklerinde, en fazla zarara uğrayacak olan da, biz ve bizim yurdumuzdur..
Müslüman olduklarından kendilerine din kardeşi de dediğimiz, geçen asra kadar tam 400 yıl jandarmalıklarını yaptığımız gibi, yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş olduğumuz, üstelik oraların müdafaası için milyonlarca Anadolu çocuğunu da, o topraklarda şehit vermiş olmamıza rağmen, oraların insanlarından dün olduğu gibi, bugünde alacağımız, tek kelime ile yalnız nankörlük olmuştur.
Şuanda bile çoğu onların lehine olup, askerlerinin eğitimi için Irak’taki birliğimizin geri çekilmesi talebini ve buna benzer gerek Irak ve gerekse Suriye’de bulunan ve bulundurulması düşünülen birliklerimizi istemedikleri gibi.,
Anlaşmalara göre; Ruslara ait her çeşit gemiler, topraklarımız içindeki boğazlarımızdan geçmekte olup, uzun yıllardır arzuladıkları, ancak Esat sayesinde Suriye’de kurdukları ve günden güne de büyüttükleri üsler sayesinde “Sıcak Denizlere” de kavuştukları gibi, bu günlerde de Irak ve Kıbrıs Rum Kesiminde kuracakları yeni üsler için, anlaşma seviyesine gelmiş durumda oldukları da söyleniyor..
Tarihimize şöyle bir bakacak olursak; Osmanlı döneminde en fazla savaştığımız ülkelerden biri de Rusya’dır. Ancak, Cumhuriyetin ilk yıllarından, aşağı yukarı Atatürk döneminden bu güne kadar bütün liderlerimiz döneminde, ekonomimize en çok katkısı bulunan bazı kuruluşlarımızı da Ruslara yaptırmışızki, bunlar arasında Sümerbank’a ait çeşitli şehirlerdeki iplik,bez,kumaş fabrikaları, baraj ve hidroelektrik santralleri, İskenderun Demir Çelik, yapımı devam eden Nükleer Elektrik Santrali ve şu anda isimleri aklımda olmayan diğer teknolojik tesislerdir ki, işte şu anda kendimiz yapamadığımızdan, onları hala Ruslara yaptırmakta olduğumuz büyük tesislerdir..
Bölgemizden geçirilirken yol ve köprülere zarar vermesin diye bazı yerlerde özel yol yapıp, köprüleri de takviye ederek, ağır parçaları geçirilen Seydişehir Alüminyum Fabrikası da yine Ruslar tarafından yapılmıştır ki, bunların karşılığını da, ekseriyetle Rusya’da yetişmeyen meyve ve sebzelerle, daha çokta narenciye çeşidinden meyvelerle ödemişiz.
Son günlere kadar en büyük sebze ve meyve ihracatımızı yine Rusya’ya yaptığımız gibi, turizm gelirlerimizin en başında yine Rusya bulunmaktadır. Ayrıca yurdumuzdan mülk satın alan yabancı ülkelerden başta Antalya olmak üzere şehirlerimizde yıl yıl çoğalan ve kendilerine ait evlerde oturan, içli dışlı komşu olduğumuz çoğunlukta, yine Ruslardan oluşur.
Yurdumuzda maalesef bulunmadığından dışardan ithal ettiğimiz ürünler arasındaki doğalgazın çoğunu yine Ruslardan ithal ediyoruz ki, bildiğim kadarı ile, yakınımızda bu miktar doğalgazı bize verebilecek hiçbir ulusta olmadığı gibi, ben verebilirim diyecek birine de asla inanmam. Örnek isteniyorsa; işte kendisine Müslüman olarak ta güvendiğimiz İran. Sudan sebepleri öne sürerek, bize verdiği doğalgazı, çoktan kesti bile...
Şu anda birçok iş adamımızın Rusya’da yapmakta olduğu çeşitli inşaatlar ve bu inşaatlarda çalışan mühendislerimiz, mimarlarımız ve işçilerimiz var. Yani her iki tarafta uzunca bir zamandan beri, birbirlerine yardımcı iki ulus olarak, sorunsuz geçinip gidiyorduk.
Son günlerde o Rus uçağının düşürülmesinde haklı taraflarımız olmakla birlikte, diğer taraftan bu durum bizim için ayni zamanda çok büyük bir talihsizlik de olmuştur. Keşke o Rus uçağı o gün topraklarımızı ihlal etmemiş veya pilotlarımızın defalarca ikazını dinleyerek geriye dönmüş olsaydı
Bu müessif sebeple; son günlerde Boğazlarımızdan geçen Rus gemileri personelinin elindeki silahını bize doğrultarak geçmesi, balıkçı teknelerimize ateş açmaları, Suriye’de bizim kırmızı çizgimiz dediğimiz, Fırat Nehrine kadar yayılacaklarına dair, ağır tahrik ve tehditleri yanında, bilhassa liderleri Putin’in, ayni tarzdaki talihsiz beyanları, aramızı gerdikçe geriyor.
Diğer taraftan; Rus doğalgazı kesilirse sorusuna Sayın Cumhurbaşkanımız: “Biz hayat boyu doğalgazla yaşamadık. Bu millet çileye alışıktır”derken, öbür taraftan Sayın Başbakanımız da: “Gerekirse tezek yakarız”diyor.
Doğuda yıllardan beri devam edip gelen ve son aylarda azıtan PKK terörü ile sürüp giden, zaten bir savaşımız var ki, bu savaşa ekonomimizden büyük bir parçayı da harcadığımız gibi, gencecik yaşta, şehit olarak verdiğimiz askerlerimizin, polislerimizin ve sivil halkımızın yuvalarına düşen ateşle, ağlamaya devam eden analar, babalar, dul kalan gencecik eşler ve yetim kalan yavrular da günden güne çoğalıyor.
Hemen yanı başımız Irak daha çokta Suriye topraklarında cirit atan çok sayıda ve hepside aleyhimizde olan terör örgütleri var ki, bunların bir kısmı Allahın adı ile baş keserken, diğerleri de yine Allahın adı ile, kendi din kardeşlerini, hiç acımadan bombalarla, kitleler halinde havaya uçurmaktan adeta zevk duyuyorlar.
Oralardan kaçarak yurdumuza sığınanlardan başka, demokrasi ve insan haklarının daha çok olduğunu sandıkları Avrupa ülkelerine kaçarken karşılaştıkları zorlukları, daha çokta Yunan Adalarına kaçak olarak geçerken verdikleri can kayıplarını, her gün televizyondan da izliyoruz.
Yukarıda da yazdığım gibi; şu anda Suriye’de daha çok Ortadoğu petrolü için süper devletlere ait, en gelişmiş silahlarla donatılmış birlikler ve gemiler var
Bilindiği gibi; NATO’ya girmemiz için Kore Savaşına girmemiz şart koşulmuş, orada verdiğimiz şehitlerin hatırı için ancak NATO ülkesi olmuşuz. Şimdilerde ise; Avrupa’da bulunan sığınmacıları alarak, ya ülkemizde veya sınırlarımız yakınındaki kamplarda tutmamız ve birazda para verecekleri vaadi karşılığında, Avrupa Ülkelerine vizesiz girme izni verebileceklerini söylüyorlar.
Görülüyor ki; Türkiye olarak, hele şu günlerde çok kritik günleri yaşıyoruz.
Tarihte çıkan savaşların çoğu menfaatlere dayanırsa da, bazen de bir diktatörün herhangi bir sebeple rencide olduğunu sandığı fiyakası sebebiyle de olmuştur ki, örnek olarak bunlardan İkinci Cihan Savaşını çıkaran Alman Diktatörü Hitler’i görürüz.
Yukarıda yazdığım gibi; şu anda doğuda zaten bir savaş yaşıyoruz ki, orada hem şehit veriyor ve hem ekonomimizden büyük bir bölümünü, buradaki savaş için harcıyoruz.
Diğer taraftan; bilhassa son yıllarda, civar komşularımızla barışık olmadığımız gibi, ulus olarak ta, kendi kendimizle de barışık sayılmayız. Hiç kimse kendi hakkına razı değil. Barut fıçısı gibiyiz ve tahammülsüzüz ki, bu sebeple en çok zarar verdiğimizde çocuklarımız ve kadınlarımız. Sabah evimizden çıkarken başımıza nelerin geleceğini tahmin etmemiz bile zorlaştı.
Söylenenlere göre; nüfusun dörtte biri işsiz olup, bunların çoğunluğunu da gençler oluşturuyor.Yeterince iş sahası açılamıyor.Zenginle fakir arasındaki fark her gün daha çok açılıyor.Hukuktan ve insan haklarının ihlalinden şikayetler çoğaldı. Parti liderlerimizin hiç birinin konuşmaları, birleştirici değil.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda; aklıma rahmetli Turgut Özakman’ın Diriliş adındaki eserinde söylediği sesleniş gelir ki, O bugünler için şöyle demişti: “Bir zamanlar diri, canlı, hayat dolu, duyarlı, dikkatli bir millettik. Bu yeteneklerimizle de Çanakkale ve Milli
Mücadele Zaferlerini, ilkellikten ve bağnazlıktan kurtuluşu, uyanışı, aydınlanmayı, çağdaşlığı ve Cumhuriyeti kuran bir ülke iken, içeriden ve dışarıdan söylenen ninnilerle, süslü kutu ve renkli göz alıcı şişeler içinde sunulan uyku ilacı ile bizi yeniden uyutmaya çalışıyorlar.
Şu anda bilinçsizlik, ruhsuzluk, yakın geçmişimizi yağmalama, önemsizleştirme ve hatta nankörlüğe varan tavır ve hareketlerimiz öne geçtiler. Uyan ey Türk. Dirliğin, birliğin, dilin, benliğin, tarihin, yurdun ve adın bir kez daha giderse, bir daha hiç geri gelmez”
Türkiye olarak büyük bir yükün altında olduğumuz, ayni zamanda çok kritik günleri de yaşadığımız bu günlerde tek isteğimiz; tıpkı İstiklal Savaşında olduğu gibi, bütün milletçe birlik ve beraberlik içinde, icabında elimizi bu ağır taşın altına, yine hep beraber sokarak, yani o tezeği fakirlerle birlikte zenginlerimizin de yakmayı kabul etmesinden sonra, kısacası KuvayiMilliye Ruhu ile olacaktır.Eger o ruhu kaybetmemişsek.
Başımızda bulunan liderlerimizden de dileğimiz; düşürülen uçak sebebiyle bize ara sıra çatan Rus Lideri Putin’in egosunu da, politik tecrübeleri ile bertaraf edip, tatlıya bağlayarak, Rusya ile olan eski ilişkilerimizi, yeniden sağlamalarıdır ki, bence bu iş önce bizim için, sonrada iki ulusun menfaatine olacaktır
İçinde bulunduğumuz yıl yurdumuz için ne yazık ki çoğunlukla hiçte arzu etmediğimiz, kaybedilen bir yıl olarak geçti. Yeni bir yıla da girerken başta kendi içimizde sonrada etrafımızdaki savaşların hemen durdurulması, arzu ettiğimiz barış ve huzurun yeniden tesisi en büyük temennimizdir.
2016 yılı başta yurdumuz sonrada bütün dünya ulusları için hayırlı, huzurlu ve barış dolu bir yıl olsun. .