“Müslüman insan dünyadan sorumludur”
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, yapılan her işte bir fikir olması gerektiğini dile getirerek, “İşlerimizi bir ide doğrultusunda gerçekleştirmeliyiz. Eğer ilim bizim için bir yaşam tarzı ise ilim uğruna çalışmak bizi asla yormaz. Yaptığınız işin önemini bilmelisiniz çünkü Müslüman insan dünyadan sorumludur. Başarının sırrı amentü’nün bedelini ödemekle olur. İmanın bedelini ödemeliyiz.” dedi.
“Kavramlarına sahip olmayanlar kültürlerine ve tarihlerine de sahip olamazlar”
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, kavramların bilim tarihi açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kavramlar, sosyal bilimlerin temelini oluşturur. Her kavram kendi tarihselliği içerisinde bir anlam kazanır. Kavramlarına sahip olmayan toplumlar kültürlerine ve tarihlerine de sahip olamazlar. İnsanlar sözcüklerle konuşur fakat gerçek entelektüel insanlar kavramlarla konuşur. Malumât olmadan marifet, marifet olmadan ilim, ilim olmadan irfân sahibi olunmaz. Ülkemizde düşünürlerimizi mürşit gibi gösterdiğimiz için bilgiyi çoğaltamıyoruz. Onlara iyilik yaptığımızı zannediyoruz fakat aslında onlara zarar veriyoruz. Eleştiriye açık olmayan bilgi gelişmez ve kendini ifade edemez.”
“Ontolojik, epistemolojik, aksiyolojik ve kronolojik şematizm olmadan bilim tarihi anlaşılamaz”
Bilgi teorisini açıklarken ontolojik, epistemolojik, aksiyolojik ve kronolojik şematizmin ilkelerini bilmenin zorunlu olduğunu söyleyen Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu konuşmasına şöyle devam etti: “Bilim tarihi kavramı ilk olarak August Comte tarafından kullanılmıştır. Bilim tarihi, Avrupalı olmayan ulusların kendilerini modern göstermeleri için bir araç olarak görülmüştür. Bilim tarihi çalışmalarında ulusların yaptıkları işlerin grameri yazılmıştır. Bu açıdan medeniyet tarihi yazıcıları için histografi çok önemlidir.”
“Düşünce istidlalî akla dayanır ve medeniyeti istidlalî akıl üretir”
Bilginin medeniyet oluşturmasına dair görüşlerini açıklarken Prof. Dr. Fazlıoğlu şunları söyledi: “Akıldan söz ederken hangi akıldan söz edildiğinin iyi bilinmesi gerekir. Nitekim biz fıtrî akılla iman eder, nazarî akılla idrak eder, istidlalî akılla ispat ederiz. Düşünce, istidlalî akla dayanır. İstidlalî akıl kavramsal, nedensel, yöntemsel ve eleştirel olmak üzere dört unsurdan meydana gelir. İstidlalî akıl, paylaşılabilir yani kamusal niteliğe sahip ve toplum inşa eden bilgi üretir. Medeniyeti istidlalî akıl üretir. Halbuki rüya, sezgi ve ilham böyle değildir.”
“Tercümeler ihya, ıslah ve güncelleme hareketidir”
“İslam’ın bilim tarihine en büyük katkılarından biri, bin yıllık hikmeti başka bir dille yani Arapça ile yeniden ifade etmesidir” diyen Prof. Dr. Fazlıoğlu, konuşmasında tercüme hareketleri ve Osmanlıya ilişkin değerlendirmelerde de bulunarak şunları söyledi: “Tercümeler, tercüme hareketi değil, Akdeniz havzasında ölmüş bilimi ihya, ıslah ve güncelleme hareketidir. Bir medeniyetten söz edebilmek için yeni bir ontolojisinin olması gerekir. Bu sebeple Osmanlı medeniyeti diye bir medeniyetten söz etmek doğru değildir; çünkü yeni bir ontolojisi yoktur. Aynı ontolojik temelde süreklilik söz konusudur. Günümüzde Osmanlı dönemi, ya Yunan’ın devamı ya da batının geçmişi olarak sunulmaya çalışılmaktadır ki bu doğru değildir.”
Gün boyu devam eden seminerde, ‘Bilim Tarihi Nedir, Klasik Dönem İslam Medeniyetinde Felsefe ve Bilim Tarihi, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Bilim Tarihinin Ana Hatları, Bilim Devrimi ve Sonrası Üzerine Değiniler’ konu başlıkları ele alındı.
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, yapılan her işte bir fikir olması gerektiğini dile getirerek, “İşlerimizi bir ide doğrultusunda gerçekleştirmeliyiz. Eğer ilim bizim için bir yaşam tarzı ise ilim uğruna çalışmak bizi asla yormaz. Yaptığınız işin önemini bilmelisiniz çünkü Müslüman insan dünyadan sorumludur. Başarının sırrı amentü’nün bedelini ödemekle olur. İmanın bedelini ödemeliyiz.” dedi.
“Kavramlarına sahip olmayanlar kültürlerine ve tarihlerine de sahip olamazlar”
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, kavramların bilim tarihi açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kavramlar, sosyal bilimlerin temelini oluşturur. Her kavram kendi tarihselliği içerisinde bir anlam kazanır. Kavramlarına sahip olmayan toplumlar kültürlerine ve tarihlerine de sahip olamazlar. İnsanlar sözcüklerle konuşur fakat gerçek entelektüel insanlar kavramlarla konuşur. Malumât olmadan marifet, marifet olmadan ilim, ilim olmadan irfân sahibi olunmaz. Ülkemizde düşünürlerimizi mürşit gibi gösterdiğimiz için bilgiyi çoğaltamıyoruz. Onlara iyilik yaptığımızı zannediyoruz fakat aslında onlara zarar veriyoruz. Eleştiriye açık olmayan bilgi gelişmez ve kendini ifade edemez.”
“Ontolojik, epistemolojik, aksiyolojik ve kronolojik şematizm olmadan bilim tarihi anlaşılamaz”
Bilgi teorisini açıklarken ontolojik, epistemolojik, aksiyolojik ve kronolojik şematizmin ilkelerini bilmenin zorunlu olduğunu söyleyen Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu konuşmasına şöyle devam etti: “Bilim tarihi kavramı ilk olarak August Comte tarafından kullanılmıştır. Bilim tarihi, Avrupalı olmayan ulusların kendilerini modern göstermeleri için bir araç olarak görülmüştür. Bilim tarihi çalışmalarında ulusların yaptıkları işlerin grameri yazılmıştır. Bu açıdan medeniyet tarihi yazıcıları için histografi çok önemlidir.”
“Düşünce istidlalî akla dayanır ve medeniyeti istidlalî akıl üretir”
Bilginin medeniyet oluşturmasına dair görüşlerini açıklarken Prof. Dr. Fazlıoğlu şunları söyledi: “Akıldan söz ederken hangi akıldan söz edildiğinin iyi bilinmesi gerekir. Nitekim biz fıtrî akılla iman eder, nazarî akılla idrak eder, istidlalî akılla ispat ederiz. Düşünce, istidlalî akla dayanır. İstidlalî akıl kavramsal, nedensel, yöntemsel ve eleştirel olmak üzere dört unsurdan meydana gelir. İstidlalî akıl, paylaşılabilir yani kamusal niteliğe sahip ve toplum inşa eden bilgi üretir. Medeniyeti istidlalî akıl üretir. Halbuki rüya, sezgi ve ilham böyle değildir.”
“Tercümeler ihya, ıslah ve güncelleme hareketidir”
“İslam’ın bilim tarihine en büyük katkılarından biri, bin yıllık hikmeti başka bir dille yani Arapça ile yeniden ifade etmesidir” diyen Prof. Dr. Fazlıoğlu, konuşmasında tercüme hareketleri ve Osmanlıya ilişkin değerlendirmelerde de bulunarak şunları söyledi: “Tercümeler, tercüme hareketi değil, Akdeniz havzasında ölmüş bilimi ihya, ıslah ve güncelleme hareketidir. Bir medeniyetten söz edebilmek için yeni bir ontolojisinin olması gerekir. Bu sebeple Osmanlı medeniyeti diye bir medeniyetten söz etmek doğru değildir; çünkü yeni bir ontolojisi yoktur. Aynı ontolojik temelde süreklilik söz konusudur. Günümüzde Osmanlı dönemi, ya Yunan’ın devamı ya da batının geçmişi olarak sunulmaya çalışılmaktadır ki bu doğru değildir.”
Gün boyu devam eden seminerde, ‘Bilim Tarihi Nedir, Klasik Dönem İslam Medeniyetinde Felsefe ve Bilim Tarihi, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Bilim Tarihinin Ana Hatları, Bilim Devrimi ve Sonrası Üzerine Değiniler’ konu başlıkları ele alındı.