Kök ismi irfan olan ma’ruf kavramının ‘bilmek, tanımak, düşünerek kavramak’ anlamlarına geldiğini söyleyen Prof. Dr. Halit Çalış, “Ma’ruf; bilinen, tanınan ve benimsenen şey demektir. Münker ise nükr ya da nekaret kökünden gelir ve bir şeyi bilmemek, zor ve sıkıntılı olmak gibi anlamlarda kullanılır. Münker; tasvip edilmeyen, yadırganan, sıkıntı duyulan şey demektir.” dedi.
Cahiliye döneminde ma’ruf ve münker kavramlarının kullanışı ile ilgili bilgi veren Prof. Dr. Çalış, ma’ruf kelimesinin ‘iyilik, ikram, gönül okşayıcı söz ve davranış’ anlamlarında, münker ve türevlerinin ise ‘yadırgama, birinin varlığından huzursuz olma’ anlamlarında kullanıldığını belirterek, eski Arap edebiyatında ma’ruf yerine urf, münker yerine nükr kelimelerinin de kullanıldığını söyledi.
Kur’an ve Sünnette Ma’ruf ve Münker
İslam döneminde her iki kavramın da eski anlamlarını korumakla birlikte kapsamlarının genişlediğini ifade eden Prof. Dr. Halit Çalış konuşmasını şöyle sürdürdü: “İyi ve doğru kabul edilen inanç, düşünce ve davranışlar için ma’ruf; yanlış, İslam dinine yabancı, Müslüman toplum tarafından yadırganan inanç, düşünce ve davranışlar için ise münker kelimesi kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de ma’ruf ve münker kelimeleri dokuz ayette ‘ma’rufu emretme, münkeri nehyetme’ anlamına gelen ifade kalıplarıyla geçmektedir. Ma’rufun dinin yapılmasını gerekli gördüğü, münkerin de bunların zıttı olan söz ve davranışların tamamını kapsadığı görülmektedir.”
Prof. Dr. Çalış, İslam toplumunda iyiliğin hakim kılınması, kötülüğün önlenmesi, faziletli bir toplumun oluşturulması ve yaşatılması için gösterilen faaliyetlerin emir bi’l-ma’ruf, nehiy ani’l-münker şeklinde formüle edildiğini ifade ederek “İslam toplumunda ortak şuurun meydana gelmesini sağlayan bu ilke bir bakıma İslam’ın temel dinamiğini oluşturur. Bunun ihmali değerler sisteminin zayıflamasına, giderek nihilizme ve anarşizme yol açarak din ve devlet hayatında telafisi zor birtakım felaketlere sebep olur. Nitekim Peygamberler emir bi’l-ma’ruf, nehiy ani’l-münker için gönderilmiştir. Bunun ihmal edilmesi halinde peygamberlik müessesesi anlamını kaybeder, din ortadan kalkar, fesat ve anarşi yayılır, ülkeler harap olur.” dedi.
Ma’rufun Belirlenmesinde Şeriata Uygunluk Ölçütü
İslam dininin inançta, zihniyette, gelenek ve göreneklerde esaslı değişiklik ve yenilikler yapmış olmasının bir sonucu olarak ma’rufun ve münkerin tarifi ve mahiyetinde şeriata uygunluk ölçütünün ön plana çıktığını söyleyen Prof. Dr. Çalış, “Cahiliye, kabile geleneklerine uygunluğu, İslam ise dinî ölçülere ve fıtrat kurallarına uygunluğu ölçü almıştır. Buna göre, İslam dininin getirdiği değerler manzumesine, hayat tarzına, görgü kurallarına uygun olan söz ve davranışlar ma’ruf, uygun olmayanlar münker sayılmıştır.” açıklamasında bulundu.
“Maruf, fıtrattan kopmamış ortak akıl ürünü kabullerde süreklilik ifadesidir”
Prof. Dr. Halit Çalış, seminerin sonuç kısmında dinin ahlak ve akl-ı selim ölçülerini koruyup geliştirme, bunlara aykırı olanların oluşumunu engelleme hususunda ferdi ve toplumsal duyarlılık oluşturmayı ve bunu toplumun tüm kademelerine yaymayı öngördüğünü belirterek “Subjektif iyi ve kötü anlayışlarının geçerliliği yoktur. Maruf, fıtrattan kopmamış ortak akıl ürünü kabullerde süreklilik ifadesidir. Vahiy, maruf ölçütüdür. Akıl ve tecrübeye dayalı kabuller ve uygulamalar, vahye dayalı değerlerle çelişmemesi kaydıyla maruftur. Net belirlemelerde bulunulmamış esnek alanlarda dinî, ahlakî ve hukuki ölçüt, maruftur.” Diye konuştu.
Seminer, soruların cevaplandırılması ve konuyla ilgili karşılıklı fikir alışverişinin ardından sona erdi.
Cahiliye döneminde ma’ruf ve münker kavramlarının kullanışı ile ilgili bilgi veren Prof. Dr. Çalış, ma’ruf kelimesinin ‘iyilik, ikram, gönül okşayıcı söz ve davranış’ anlamlarında, münker ve türevlerinin ise ‘yadırgama, birinin varlığından huzursuz olma’ anlamlarında kullanıldığını belirterek, eski Arap edebiyatında ma’ruf yerine urf, münker yerine nükr kelimelerinin de kullanıldığını söyledi.
Kur’an ve Sünnette Ma’ruf ve Münker
İslam döneminde her iki kavramın da eski anlamlarını korumakla birlikte kapsamlarının genişlediğini ifade eden Prof. Dr. Halit Çalış konuşmasını şöyle sürdürdü: “İyi ve doğru kabul edilen inanç, düşünce ve davranışlar için ma’ruf; yanlış, İslam dinine yabancı, Müslüman toplum tarafından yadırganan inanç, düşünce ve davranışlar için ise münker kelimesi kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de ma’ruf ve münker kelimeleri dokuz ayette ‘ma’rufu emretme, münkeri nehyetme’ anlamına gelen ifade kalıplarıyla geçmektedir. Ma’rufun dinin yapılmasını gerekli gördüğü, münkerin de bunların zıttı olan söz ve davranışların tamamını kapsadığı görülmektedir.”
Prof. Dr. Çalış, İslam toplumunda iyiliğin hakim kılınması, kötülüğün önlenmesi, faziletli bir toplumun oluşturulması ve yaşatılması için gösterilen faaliyetlerin emir bi’l-ma’ruf, nehiy ani’l-münker şeklinde formüle edildiğini ifade ederek “İslam toplumunda ortak şuurun meydana gelmesini sağlayan bu ilke bir bakıma İslam’ın temel dinamiğini oluşturur. Bunun ihmali değerler sisteminin zayıflamasına, giderek nihilizme ve anarşizme yol açarak din ve devlet hayatında telafisi zor birtakım felaketlere sebep olur. Nitekim Peygamberler emir bi’l-ma’ruf, nehiy ani’l-münker için gönderilmiştir. Bunun ihmal edilmesi halinde peygamberlik müessesesi anlamını kaybeder, din ortadan kalkar, fesat ve anarşi yayılır, ülkeler harap olur.” dedi.
Ma’rufun Belirlenmesinde Şeriata Uygunluk Ölçütü
İslam dininin inançta, zihniyette, gelenek ve göreneklerde esaslı değişiklik ve yenilikler yapmış olmasının bir sonucu olarak ma’rufun ve münkerin tarifi ve mahiyetinde şeriata uygunluk ölçütünün ön plana çıktığını söyleyen Prof. Dr. Çalış, “Cahiliye, kabile geleneklerine uygunluğu, İslam ise dinî ölçülere ve fıtrat kurallarına uygunluğu ölçü almıştır. Buna göre, İslam dininin getirdiği değerler manzumesine, hayat tarzına, görgü kurallarına uygun olan söz ve davranışlar ma’ruf, uygun olmayanlar münker sayılmıştır.” açıklamasında bulundu.
“Maruf, fıtrattan kopmamış ortak akıl ürünü kabullerde süreklilik ifadesidir”
Prof. Dr. Halit Çalış, seminerin sonuç kısmında dinin ahlak ve akl-ı selim ölçülerini koruyup geliştirme, bunlara aykırı olanların oluşumunu engelleme hususunda ferdi ve toplumsal duyarlılık oluşturmayı ve bunu toplumun tüm kademelerine yaymayı öngördüğünü belirterek “Subjektif iyi ve kötü anlayışlarının geçerliliği yoktur. Maruf, fıtrattan kopmamış ortak akıl ürünü kabullerde süreklilik ifadesidir. Vahiy, maruf ölçütüdür. Akıl ve tecrübeye dayalı kabuller ve uygulamalar, vahye dayalı değerlerle çelişmemesi kaydıyla maruftur. Net belirlemelerde bulunulmamış esnek alanlarda dinî, ahlakî ve hukuki ölçüt, maruftur.” Diye konuştu.
Seminer, soruların cevaplandırılması ve konuyla ilgili karşılıklı fikir alışverişinin ardından sona erdi.