ERMENEK VE ORADAKI MEMURIYET YILLARIM
- 22 Temmuz 2013, 00:00
O yillar Ermenek’te tek banka Ziraat Bankasi olup faaliyetini de Haci Durmus Kalkan’a ait ahsap bir binada sürdürüyordu. Oraya Müdürden sonra ikinci yetkili olarak gelmistim. Unvanim ise muhasebecilikti.
Karamanli da olusumuzdan örf ve adetlerimizin, hemen hemen ayni olmasi bu güzel belde ve sevecen insanlari ailecek bizleri de ilk günden itibaren aralarina almislardi bile. Bu cümleden olarak yerine geldigim muhasebeci Celal Kadioglu’nun veda yemegine de rastladigindan yenilmis içilmis ve en sonunda da Ermemegin demirbas milli çorbasi batirik yenilmis ve ondan sonra dagilmistik.
Yukarida örf ve adetlerimiz dedim. Dogru. Kurtalan’a vardigimda da burada oldugu gibi bankadaki arkadaslardan müdür de dâhil tamami yerli halktan insanlardi. Aralarinda çogunlukla Arapça ve bazen da Kürtçe konusurlar, benim orada oldugumu farkina vardiklarinda da bana dönerek “Kusura bakmayin biz kendi dilimizle konusmazsak dilimiz siser” derlerdi. Iste orada kendimi tamamen yalniz hissediyor ve kahroluyordum ki, yalniz bu konu bile buraya kendi insanlarimin arasina gelisim bana büyük bir lütuf olmustu.
Bankada Yücel adinda bir müdür, Veznedar Ihsan Görgülü ile memurlar, Mustafa Darçin, Bahadir ve Sabahattin Yaldiz kardesler Nevzat Abitagaoglu ile Nuri ve Sevki efendi adinda iki hizmetli varken daha sonra Bedia ve Hatice adinda iki bayan ile Sevket, Ali Senkal ve Tevfik Ergin adinda çok degerli arkadaslar da zamanla bize dahil olmuslardi.
Bütün bunlara ilave olarak ta Ziraat okulundan arkadaslarim ve burada bankaya bagli Tarim Kredi Kooperatiflerinde müdür olan Ibrahim Tastekin, Mehmet Tasdemir Mustafa, Polis Ali adindaki arkadaslarla da burada tekrar karsilastim.
Buraya gelinceye kadar çalismis oldugum bilhassa Çumra, Konya ve Kurtalan subelerinde bazan az bazan da, bir hayli fazla olan siyasi baski burada hiç yoktu. Daha önce çalistigim yerlere nazaran burada genis arazi de olmadigindan, zirai talepler ufak çapta hakli, asiri olmayan kredilerdi. Bunlardan en fazla talep de aricilik üzerine yapilan taleplerdi.
Ziraatta kullanilan kimyevi gübre, zirai ilaç, çesitli tohumlar köylerde zaten Tarim Kredi Kooperatifleri eli ile çiftçiye ulastirildigindan, bankaya bu konuda müracaat yapilmazdi. Sehirde baska banka da olmadigindan, resmi dairelerin bütün hesaplari ile son derece tutumlu köy ve sehir halkinin ve “Tahtaci” tabir olunan orman isçilerinin mevduat hesaplari da burada bir hayli fazlaydi.
Sunu da hemen söylemem gerekir ki buradaki sosyal yasami simdiye kadar gezdigim hiçbir yerde göremedim. Bilhassa yaz aylarinda, Istanbul’un Beyoglu’sundaki giyim ve kusami buranin caddelerinde de görürdünüz. Çünkü burada dogmus, okuyarak yüksek yerlere gelmis Profesör, Doktor, Ögretim elemanlari, yüksek bürokratlar, mühendis, ögretmen gibi Ermenekliler yazi burada geçirmek üzere yurtlarina gelmislerdir.
Sehirde ve köylerde ameliyat olmasi gereken kimseler, bu doktor hemserilerinin yazin Ermenek’e gelecegini bildiginden, yaza kadar sabreder ve buranin hastanesinde çok iyi yetismis cerrahlar tarafindan ameliyat olurlardi.
Ekmegini tastan çikaran bu yörenin insanlari, halki genis arazileri de olmadigindan pek çogu okumaya yönelmis ve bu hususta büyük basarilara da ulasarak kariyer sahibi olmuslardi. Bir Ugurlu köyünden bile yüzleri çok asan kisiler ögretmen veya çok çesitli kurumlarda yüksek görevlerle çalistiklarini bilirim.
Hele ilk yillar yolu da bulunmadigi için halk, çocugunu okulun bulundugu en yakin yer olan Karaman veya istasyonuna, Silifke’ye kadar günlerce süren katir sirti yolculuk hikâyelerini dinledim.
Sehir halkinin sosyal yasantisi da bir hayli yüksekti. Bilhassa Sehir Kulübünde memur ve esnaf, Ögretmenler Derneginde de ögretmen arkadaslar efendice yer içer çesitli oyunlar oynayarak eglenilirdi. Ben ve mesai arkadaslarim aksam mesaiden sonra çokça Sehir Kulübünde, bazen de Ögretmenler Dernegine giderek oradaki ortamda günün yorgunlugunu atip evimize dönerdik.
Oranin müdavimlerinden Sami Yüzbasioglu, Özel Idare Müdürü Orhan Çetin, Posta Müdürü Nadir, Harani kardesler Nadir ve Vahit, efendi kisilikleri ile tanidigim Necati, Vecit Atalik kardesler ve Polat kardesler, Hursit Akpinar, Ali Kazanci ve babasi ile su anda aklima gelmeyen daha niceleri,
Bu kulüpte Orhan Çetin beyden bir kis gününde sarhos-küfelik taklidi yaparak Posta Müdürü Nadir beye, kendisini evine kadar nasil tasittigini, yeni gelen yabancilara o kamyonlari bile çeken horozunun hikâyesini, kendisini kahvaltiya çagiran sonra da “Benim aradigim bu sofrada yok” diyerek kalkip giderek ev sahibi Sami Yüzbasioglu’nu nasil delirttigini anlatan “Sertabibi”, “Türkiyeli Hüsamettin” de diye anilan Hüsamettin Susanli’nin o açik saçik bizzat yasadigi hikâyelerini hep burada dinledim.
Ögretmenlerden Sükrü Güney, Mustafa Demirel, Hüsamettin Erdem oglumun da ögretmeni Haydar Gültekin emekli ögretmenlerden Ulvi, Sinasi Ata Gür, Kâsif Kiciman ve su anda isimleri aklimda olmayan daha çok, çok degerli ögretmenler.
Bu arada yine o yillar çesitli kurumlardan emekli olmus ve olmak üzere bulunan yine çok degerli inanlardan bankaci Ahmet Eren, Nüfus Memuru Sait ve baskâtip diger Sait efendiler. Sami Sönmez, Tevfik Çetin ve daha niceleri.
Rahmetli Bankaci Ahmet Eren asagi yukari her yilbasi gecesi biz bankacilar ile onun çok sevdigi Turan Selvi, Vacit Abitagaoglu, Doktor Erol ve su anda aklimda olmayan kisileri de çagirir, memurluk yillarinda karsilastigi olaylari, eski bankaciligi, bankada at nali mihini dahi sattiklarini anlatirdi.
Bütün Ermenekliler gibi kendisinin de batirmayi çok sevdigini, o uzak yerlerde iken bile ta Ermenek’ten batirma yapmak için buraya has bulgurunu nasil getirttigini, o kendine has anlatisi ile anlatirken bazen güler bazen de duygulanirdik.
Ermenek’in mümtaz kisilerinden Dr Mehmet Sönmez’i de bu toplantilardan birinde çok yakindan tanimistim. Dr. Mehmet Sönmez o gün ta çocuklugundan itibaren hayat hikâyesini, doktor olduktan sonra da o yillarda yolu olmayan köylere at ve katir sirtinda nasil gidip geldigini anlatirken, bizler Ermenek’in dününü ve bugününü daha iyi anlamis olurduk.
Bilhassa yaz günlerinde Cumartesi ve Pazar günleri o günlerin vasitasi jeeplere binerek çokça Zeyve Pazarinda oradaki firinlardan birinin çukur sacini alir, oranin rayihali otlarinda beslenip kesilmis olan keçi etini, içinin diger malzemelerini kendi ellerimizle hazirlar ve firin verirdik. Oranin serin havasinda ve hemen yanimizdan akan buz gibi pinar suyunun yaninda yer içer aksama da evlere dönerdik.
Buranin diger mesire yerlerinden Teki Çati, Havuzlu, Tekke, Nadire Degirmeninin, Ayhatun’unda o çok degerli arkadaslarimla geçirdigim günleri unutmama imkân yok. Sehrin içindeki elektrik santralinde Agustos ayinda bile üsüdügümü hatirlarim.
Tabiat ana bu insanlardan topragi esirgemis ise de, tabii güzelligin en güzellerini de buraya bahsetmistir. Güneyyurt’a dogru giderken arabanizi bir dönemeçte durdurarak bir burundan, önce Basyayla taraflarina sonra da, Ermenek tarafina gözünüzün alabildigince baktiginizda, o genis vadide (Galiba Navahali Bogazi deniliyordu) ve karsi sirtlarda tabiatin bezedigi tabii güzelligi, renk cümbüsünü bazi yerlerde de, Göksu’nun kivrila kivrila aktigini görürsünüz. Isviçre’yi görenlerden bazilari Ermenek’i de oraya benzetirler.
Bazi günlerinde sehre uzakta olan orman isçilerinin yanina kadar giderek üzerlerinde bulunan paralari tahsil eder, hesap cüzdanlarina isler, hizmeti ayaklarina kadar götürdügümüz de olurdu. Bazen de bankimizda mevduati bulunan Avrupa’daki bir isçinin bize yazdigi mektubu üzerine köyde bulunan ailesine kadar giderek bazi sorunlarina yardimci bile oluyorduk.
Yeni banka binasinin müteahhidi, zor islerin adami cefakâr ve fedakar insan Nuri Elvan’in insaat sirasindaki çabalarini unutmama imkan yok
Sunu içtenlikle ve samimiyetle burada belirtmeliyim ki, benim Ermenek’e vardigim 1968 yilindan ayrildigim 1976 yilina kadar geçen 8 yil, Ziraat Bankasinda geçirdigin 34 yil içinde en güzel yillar olmustur. Bu arada sarkta Patnos subesine çikan müdürlügümü bile iptal ettirerek Ermenek’te kalmaya devam etmistim.
Yukarida belirttigim gibi memuriyet hayatimin en güzel günlerini Ermenek’te yasadim. O günlerimi dile getirdigim bir mektubum arastirmaci yazar Sayin Hasan Simsek beyefendinin. Ermenek ve Ermenekliye Özlem yazisi ekinde 12 Aralik 2012 tarihli Yesil Ermenek gazetesinde de yayinlanmisti.
Tabii güzelligi, içinde barindirdigi insanlarina da ayni derecede yansimis bu güzel beldeyi son olarak iki yil önce tekrar ziyaret ettigimde, karsida Kazanciya, bu tarafta da Tekiçatina kadar gidip tekrar gördüm.
Eskiye göre yollar daha da güzel, ancak tarihi Görmel Köprüsü çoktan baraj sularinda kaybolmus, Zeyve Pazarinda birkaç dükkân açilmasina karsilik, agaçlarin büyümesi ile loslasmis ve çok sessizdi. Kazanciya kadar giderek orada okul arkadaslarim Ibrahim Tastekin, Mehmet Tasdemir, Polis Ali ve güdük Ali’yi beklide dünya gözü ile son defa görüp vedalasarak Ermenek’e döndüm.
Ikinci günde dünürüm Hikmet Alan’in da bahçesi bulunan Tekiçatina vardigimda o kocaman vadinin karsi sirtlarinda medeniyetin canavarlari makineler baraj sahasini hazirlarken canhiras gicirtilar çikararak ve tozu dumana katarak çalisiyorlardi..
Oysa yillar önce bu vadide akan suyunun kenarinda bankaci veya halktan bir hayli arkadaslarla birlikte buradan ayrilisim sebebiyle benim veda yemegimi yemistik. O gün iste burada oranin bin bir türlü otlarinda yayilan üç adet çebiç (Kesinin iki yasindaki yavrusu) bu iste çok becerikli ‘Göbüs Ahmet’ tarafindan kesilip, çesitli sekillerde sicak sicak oradakilere ikram edilmis, hemen yanimizdaki soguk sularindan da doya doya içilmisti.
Beni tanisinlar tanimasinlar ama simdi ikamet ettigim Konya’nin Musalla ve Üçler mezarliginda, ta o yilarda tanidigim çok sayida Ermenekliler var. Onlarin kabirleri yanina varip gereken Fatihayi da gönderdikten sonra, sagliklarinda çokça dile getirip bizlere hos vakit geçirten sözlerini de hatirlatirim.
Misal olarak Özel Idare Müdürü Orhan Çetin’e, onun dili ile“Kabagida boynuma takarim aman” marsini veya onun kamyonlari bile çeken horozunu sorarim. Ermenek’te iken komsum da olan Imam Kuyumcu Ibrahim’e, imam olacaginda Müftü adina seni imtihan eden Ihsan Görgülü’ ye rüsvet olarak verdigin rakinin sisesi büyük mü? Yoksa küçük’müydü? sorusunu sorarken, günlük tahsilâtini bizim bankanin veznesine yatirirken çok yoruldugunu beyan eden Mal Müdürlügü Veznedari Salim beye de “Nasil, dinlenebildiniz mi? diye takilirim.
Çogu Allahin rahmetine kavusmus olan bu güzel insanlara tekrar rahmet dilerken, geride kalanlara da selamlar ve uzun ömürler dilerim.
Karamanli da olusumuzdan örf ve adetlerimizin, hemen hemen ayni olmasi bu güzel belde ve sevecen insanlari ailecek bizleri de ilk günden itibaren aralarina almislardi bile. Bu cümleden olarak yerine geldigim muhasebeci Celal Kadioglu’nun veda yemegine de rastladigindan yenilmis içilmis ve en sonunda da Ermemegin demirbas milli çorbasi batirik yenilmis ve ondan sonra dagilmistik.
Yukarida örf ve adetlerimiz dedim. Dogru. Kurtalan’a vardigimda da burada oldugu gibi bankadaki arkadaslardan müdür de dâhil tamami yerli halktan insanlardi. Aralarinda çogunlukla Arapça ve bazen da Kürtçe konusurlar, benim orada oldugumu farkina vardiklarinda da bana dönerek “Kusura bakmayin biz kendi dilimizle konusmazsak dilimiz siser” derlerdi. Iste orada kendimi tamamen yalniz hissediyor ve kahroluyordum ki, yalniz bu konu bile buraya kendi insanlarimin arasina gelisim bana büyük bir lütuf olmustu.
Bankada Yücel adinda bir müdür, Veznedar Ihsan Görgülü ile memurlar, Mustafa Darçin, Bahadir ve Sabahattin Yaldiz kardesler Nevzat Abitagaoglu ile Nuri ve Sevki efendi adinda iki hizmetli varken daha sonra Bedia ve Hatice adinda iki bayan ile Sevket, Ali Senkal ve Tevfik Ergin adinda çok degerli arkadaslar da zamanla bize dahil olmuslardi.
Bütün bunlara ilave olarak ta Ziraat okulundan arkadaslarim ve burada bankaya bagli Tarim Kredi Kooperatiflerinde müdür olan Ibrahim Tastekin, Mehmet Tasdemir Mustafa, Polis Ali adindaki arkadaslarla da burada tekrar karsilastim.
Buraya gelinceye kadar çalismis oldugum bilhassa Çumra, Konya ve Kurtalan subelerinde bazan az bazan da, bir hayli fazla olan siyasi baski burada hiç yoktu. Daha önce çalistigim yerlere nazaran burada genis arazi de olmadigindan, zirai talepler ufak çapta hakli, asiri olmayan kredilerdi. Bunlardan en fazla talep de aricilik üzerine yapilan taleplerdi.
Ziraatta kullanilan kimyevi gübre, zirai ilaç, çesitli tohumlar köylerde zaten Tarim Kredi Kooperatifleri eli ile çiftçiye ulastirildigindan, bankaya bu konuda müracaat yapilmazdi. Sehirde baska banka da olmadigindan, resmi dairelerin bütün hesaplari ile son derece tutumlu köy ve sehir halkinin ve “Tahtaci” tabir olunan orman isçilerinin mevduat hesaplari da burada bir hayli fazlaydi.
Sunu da hemen söylemem gerekir ki buradaki sosyal yasami simdiye kadar gezdigim hiçbir yerde göremedim. Bilhassa yaz aylarinda, Istanbul’un Beyoglu’sundaki giyim ve kusami buranin caddelerinde de görürdünüz. Çünkü burada dogmus, okuyarak yüksek yerlere gelmis Profesör, Doktor, Ögretim elemanlari, yüksek bürokratlar, mühendis, ögretmen gibi Ermenekliler yazi burada geçirmek üzere yurtlarina gelmislerdir.
Sehirde ve köylerde ameliyat olmasi gereken kimseler, bu doktor hemserilerinin yazin Ermenek’e gelecegini bildiginden, yaza kadar sabreder ve buranin hastanesinde çok iyi yetismis cerrahlar tarafindan ameliyat olurlardi.
Ekmegini tastan çikaran bu yörenin insanlari, halki genis arazileri de olmadigindan pek çogu okumaya yönelmis ve bu hususta büyük basarilara da ulasarak kariyer sahibi olmuslardi. Bir Ugurlu köyünden bile yüzleri çok asan kisiler ögretmen veya çok çesitli kurumlarda yüksek görevlerle çalistiklarini bilirim.
Hele ilk yillar yolu da bulunmadigi için halk, çocugunu okulun bulundugu en yakin yer olan Karaman veya istasyonuna, Silifke’ye kadar günlerce süren katir sirti yolculuk hikâyelerini dinledim.
Sehir halkinin sosyal yasantisi da bir hayli yüksekti. Bilhassa Sehir Kulübünde memur ve esnaf, Ögretmenler Derneginde de ögretmen arkadaslar efendice yer içer çesitli oyunlar oynayarak eglenilirdi. Ben ve mesai arkadaslarim aksam mesaiden sonra çokça Sehir Kulübünde, bazen de Ögretmenler Dernegine giderek oradaki ortamda günün yorgunlugunu atip evimize dönerdik.
Oranin müdavimlerinden Sami Yüzbasioglu, Özel Idare Müdürü Orhan Çetin, Posta Müdürü Nadir, Harani kardesler Nadir ve Vahit, efendi kisilikleri ile tanidigim Necati, Vecit Atalik kardesler ve Polat kardesler, Hursit Akpinar, Ali Kazanci ve babasi ile su anda aklima gelmeyen daha niceleri,
Bu kulüpte Orhan Çetin beyden bir kis gününde sarhos-küfelik taklidi yaparak Posta Müdürü Nadir beye, kendisini evine kadar nasil tasittigini, yeni gelen yabancilara o kamyonlari bile çeken horozunun hikâyesini, kendisini kahvaltiya çagiran sonra da “Benim aradigim bu sofrada yok” diyerek kalkip giderek ev sahibi Sami Yüzbasioglu’nu nasil delirttigini anlatan “Sertabibi”, “Türkiyeli Hüsamettin” de diye anilan Hüsamettin Susanli’nin o açik saçik bizzat yasadigi hikâyelerini hep burada dinledim.
Ögretmenlerden Sükrü Güney, Mustafa Demirel, Hüsamettin Erdem oglumun da ögretmeni Haydar Gültekin emekli ögretmenlerden Ulvi, Sinasi Ata Gür, Kâsif Kiciman ve su anda isimleri aklimda olmayan daha çok, çok degerli ögretmenler.
Bu arada yine o yillar çesitli kurumlardan emekli olmus ve olmak üzere bulunan yine çok degerli inanlardan bankaci Ahmet Eren, Nüfus Memuru Sait ve baskâtip diger Sait efendiler. Sami Sönmez, Tevfik Çetin ve daha niceleri.
Rahmetli Bankaci Ahmet Eren asagi yukari her yilbasi gecesi biz bankacilar ile onun çok sevdigi Turan Selvi, Vacit Abitagaoglu, Doktor Erol ve su anda aklimda olmayan kisileri de çagirir, memurluk yillarinda karsilastigi olaylari, eski bankaciligi, bankada at nali mihini dahi sattiklarini anlatirdi.
Bütün Ermenekliler gibi kendisinin de batirmayi çok sevdigini, o uzak yerlerde iken bile ta Ermenek’ten batirma yapmak için buraya has bulgurunu nasil getirttigini, o kendine has anlatisi ile anlatirken bazen güler bazen de duygulanirdik.
Ermenek’in mümtaz kisilerinden Dr Mehmet Sönmez’i de bu toplantilardan birinde çok yakindan tanimistim. Dr. Mehmet Sönmez o gün ta çocuklugundan itibaren hayat hikâyesini, doktor olduktan sonra da o yillarda yolu olmayan köylere at ve katir sirtinda nasil gidip geldigini anlatirken, bizler Ermenek’in dününü ve bugününü daha iyi anlamis olurduk.
Bilhassa yaz günlerinde Cumartesi ve Pazar günleri o günlerin vasitasi jeeplere binerek çokça Zeyve Pazarinda oradaki firinlardan birinin çukur sacini alir, oranin rayihali otlarinda beslenip kesilmis olan keçi etini, içinin diger malzemelerini kendi ellerimizle hazirlar ve firin verirdik. Oranin serin havasinda ve hemen yanimizdan akan buz gibi pinar suyunun yaninda yer içer aksama da evlere dönerdik.
Buranin diger mesire yerlerinden Teki Çati, Havuzlu, Tekke, Nadire Degirmeninin, Ayhatun’unda o çok degerli arkadaslarimla geçirdigim günleri unutmama imkân yok. Sehrin içindeki elektrik santralinde Agustos ayinda bile üsüdügümü hatirlarim.
Tabiat ana bu insanlardan topragi esirgemis ise de, tabii güzelligin en güzellerini de buraya bahsetmistir. Güneyyurt’a dogru giderken arabanizi bir dönemeçte durdurarak bir burundan, önce Basyayla taraflarina sonra da, Ermenek tarafina gözünüzün alabildigince baktiginizda, o genis vadide (Galiba Navahali Bogazi deniliyordu) ve karsi sirtlarda tabiatin bezedigi tabii güzelligi, renk cümbüsünü bazi yerlerde de, Göksu’nun kivrila kivrila aktigini görürsünüz. Isviçre’yi görenlerden bazilari Ermenek’i de oraya benzetirler.
Bazi günlerinde sehre uzakta olan orman isçilerinin yanina kadar giderek üzerlerinde bulunan paralari tahsil eder, hesap cüzdanlarina isler, hizmeti ayaklarina kadar götürdügümüz de olurdu. Bazen de bankimizda mevduati bulunan Avrupa’daki bir isçinin bize yazdigi mektubu üzerine köyde bulunan ailesine kadar giderek bazi sorunlarina yardimci bile oluyorduk.
Yeni banka binasinin müteahhidi, zor islerin adami cefakâr ve fedakar insan Nuri Elvan’in insaat sirasindaki çabalarini unutmama imkan yok
Sunu içtenlikle ve samimiyetle burada belirtmeliyim ki, benim Ermenek’e vardigim 1968 yilindan ayrildigim 1976 yilina kadar geçen 8 yil, Ziraat Bankasinda geçirdigin 34 yil içinde en güzel yillar olmustur. Bu arada sarkta Patnos subesine çikan müdürlügümü bile iptal ettirerek Ermenek’te kalmaya devam etmistim.
Yukarida belirttigim gibi memuriyet hayatimin en güzel günlerini Ermenek’te yasadim. O günlerimi dile getirdigim bir mektubum arastirmaci yazar Sayin Hasan Simsek beyefendinin. Ermenek ve Ermenekliye Özlem yazisi ekinde 12 Aralik 2012 tarihli Yesil Ermenek gazetesinde de yayinlanmisti.
Tabii güzelligi, içinde barindirdigi insanlarina da ayni derecede yansimis bu güzel beldeyi son olarak iki yil önce tekrar ziyaret ettigimde, karsida Kazanciya, bu tarafta da Tekiçatina kadar gidip tekrar gördüm.
Eskiye göre yollar daha da güzel, ancak tarihi Görmel Köprüsü çoktan baraj sularinda kaybolmus, Zeyve Pazarinda birkaç dükkân açilmasina karsilik, agaçlarin büyümesi ile loslasmis ve çok sessizdi. Kazanciya kadar giderek orada okul arkadaslarim Ibrahim Tastekin, Mehmet Tasdemir, Polis Ali ve güdük Ali’yi beklide dünya gözü ile son defa görüp vedalasarak Ermenek’e döndüm.
Ikinci günde dünürüm Hikmet Alan’in da bahçesi bulunan Tekiçatina vardigimda o kocaman vadinin karsi sirtlarinda medeniyetin canavarlari makineler baraj sahasini hazirlarken canhiras gicirtilar çikararak ve tozu dumana katarak çalisiyorlardi..
Oysa yillar önce bu vadide akan suyunun kenarinda bankaci veya halktan bir hayli arkadaslarla birlikte buradan ayrilisim sebebiyle benim veda yemegimi yemistik. O gün iste burada oranin bin bir türlü otlarinda yayilan üç adet çebiç (Kesinin iki yasindaki yavrusu) bu iste çok becerikli ‘Göbüs Ahmet’ tarafindan kesilip, çesitli sekillerde sicak sicak oradakilere ikram edilmis, hemen yanimizdaki soguk sularindan da doya doya içilmisti.
Beni tanisinlar tanimasinlar ama simdi ikamet ettigim Konya’nin Musalla ve Üçler mezarliginda, ta o yilarda tanidigim çok sayida Ermenekliler var. Onlarin kabirleri yanina varip gereken Fatihayi da gönderdikten sonra, sagliklarinda çokça dile getirip bizlere hos vakit geçirten sözlerini de hatirlatirim.
Misal olarak Özel Idare Müdürü Orhan Çetin’e, onun dili ile“Kabagida boynuma takarim aman” marsini veya onun kamyonlari bile çeken horozunu sorarim. Ermenek’te iken komsum da olan Imam Kuyumcu Ibrahim’e, imam olacaginda Müftü adina seni imtihan eden Ihsan Görgülü’ ye rüsvet olarak verdigin rakinin sisesi büyük mü? Yoksa küçük’müydü? sorusunu sorarken, günlük tahsilâtini bizim bankanin veznesine yatirirken çok yoruldugunu beyan eden Mal Müdürlügü Veznedari Salim beye de “Nasil, dinlenebildiniz mi? diye takilirim.
Çogu Allahin rahmetine kavusmus olan bu güzel insanlara tekrar rahmet dilerken, geride kalanlara da selamlar ve uzun ömürler dilerim.
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Rıza Servi - 4 yıl Önce
Çok güzel elinize sağlık. Yazınızda rahmetli Turan Servi’nin soyadı Selvi yazılmış.
Naci Erikoğlu - 4 yıl Önce
Yaşım 65 bahsettiğiniz yıllarda ben ortaokulu bitirip 73 yılnda da Ermenek lisesinden mezun olmuştum Yazınızda bahsi geçen Bedia Hanım lisede dönem arkadaşımdır Ben de 73 yılında üniversite soruları çalınıp iptal edilince Assubay olarak Silahlı kuvvetlere katıldım veAnkaraya yerleştim Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer derler Ne günler geldi geçti Allah sağlık versin Şen ve esen kalın
Zehra Çetin Yılmaz - 4 yıl Önce
Elinize yüreğinize sağlık saygılar çok duygulandım Ben rahmetli Orhan Çetinin kızıyım
Tahir Külahcı - 4 yıl Önce
Güzel memleketimin güzel insanlarını bu güzel yaazinizla tekrar yad ettik. Kaleminize yüreğinize sağlık. Yazıda ismi geçen gecmeyen ve Ahirette intikal etmiş büyüklerimize Allah'tan rahmet yaşayanlara uzun ve sağlıklı bir yaşam diliyorum
Fehmi Bademcu - 4 yıl Önce
Yüreğinize , elinize , kaleminize sağlık. Ermenek e sevdalanmamak mümkün mü ? Ben de bir Ermenek sevdalısı olarak , size teşekkürlerimi ve saygılarım sunarım .
Tevfik bey’le ermenekte yollarımız kesişmişti kendisi ermenek ve ermenekliyi öyle benimsemişti ki, ben uzun süre kendisini ermenekli olarak bildim. Sıcak dostluğunu hep hissettim..bu anı yazısı da ermenek ve ermeneğin o dönem güzel insanlarını çok güzel anlatıyor teşekkürler tevfik ağbey