Ermenek’te Gürdallar ailesindendir. Ahmet Gürdal’ın oğludur. 1855 te Ermenek’te doğmuş, 75-80 yaşında vefat etmiştir.” Anası Ayşe Aba adında bir kadındır. Asıl adı Ali dir. Mahlası İHRAKİ dir. Hayatının çoğu, çalgı, raks ile geçtiği için, gericiler tarafından ( Alevi ) unvanıyla anılır olmuştur. Alevilikle hiç bir ilgisi yoktur. İki kız evladı vardır. Değirmenlik mahallesinde otururdu. Balık avlar tanıdıklarına hediye ederdi. Türklerin en meşhur giysilerinden üç etekli zıbın giyerdi. Bütün ömrü yokluk içinde geçmiş, olduğu halde, devamlı zevkli bir hayat yaşamayı amaç edinmiştir. Uzun zamandan beri değirmencilik yapardı. Bu sebeple de “ Değirmenci Ali Ağa “derlerdi. “Tahminen 1332/1913 ile 1336/1917 yılları arasında vefat etti. Mezarı gariplerdedir.”
Okuma yazması olmadığı halde, yaratılış olarak çok zeki ve ruhu çok uyanık bir yaratılışa sahipti. Ermenek düğünlerinde zevk ve neşe âlemlerinin müdürlüğünü daima İHRAKİ yapardı. Eski Türkleri, özelikle saz şairlerini ve halk ozanlarını temsil eden, bir âşık idi, Eski “ def “ çalmada ve neşeli türkü söylemede okuyuşunda benzeri bulunmadığı gibi, eski milli oyunlarımızın her çeşidinin de en önde ustası idi. Ruhu çok uyanıktı. Sözü dinlenirdi. Dilinde her insanda bulunmayan bir akıcılık bir güzellik vardı. Kuvvetli bir belleğe sahipti. Hicviye tarzında şiirler söylerdi. Karısı kant Alisinin kızı idi. Ermenekli halk ozanı İdraki “Alevi” 1926 yayınlanama. “Konya Vilayeti Halkiyat ve Hafriyatı” Kitabı s.9 da başlayan ve s.15 te biten, ayrıca 1961 de de Prof. Dr. Kâmil İli sulu Beyin yazdığı “ERMENEK İlçesi” kitabı s. 37 de de yer alan bilgi ve şiirleri.
Yukarıda yazdığımız kaynaklardan aldığımız şiirlerden örnekler:
AVCILAR ŞİİRİ
Bismillah deyip kalktım yataktan
İncirliden, Göbelezden, Çatak’tan
Karalardan, Keşillikten, Ahattan
Ziyaret eyleyin, Akçaharmanı.
Avcı olan yaylaları dolaşır
Menzile maksuduna ulaşır
Acı almadan kovanlıktan karışır
Kebenden dökülür abı revanı.
Hacı Ahmet efendiye söylen buyursun
Münasip olan ahbaplara duyursun
Hamdi ile Hüseyin Hüseyin ağayı çağırsın
Çokça götürsünler yatak yorganı.
Avcılar sultanı saatçının Rızadır
Her ne kadar methetsem sezadır
Silah endaz vakıt eyyam gözedir
Yaylaya çıksın da görün arslanı.
Arkadaşlar memnun oldu ziyade
Kimi atlı oldu kimi piyade
Metlihan dan çıktı Morali zade
Vurdu kafes kekliğini etti kurbani.
İhraki-, Ali Ağa (Alevi)
B A T I R M A
Batırma: (batırık ) Ermenek ve Taşeli’nin tarihinden gelen, çok yenilen ince bulgur (düğürcük) ile çeşitli Zebzelerle elde yoğurarak yapılan bir çeşit çiğ yemektir ki…”Batırma (batırık ) denir. Elde ovula, ovula Pişmiş hale getirilen bu yemek çeşidi insanlar için şifa kaynağıdır. Çünkü kullanılan bütün malzemeler, doğal, bütün vitaminler, insan vücudu için değerli olan ne varsa ateşte pişirilmediğinden, makinelerde işlenmediğinden, içinde zararlı katkı maddesi de bulunmadığından, batırma insan sağlığı için çok yararlı ve kilo aldırmayan bir yiyecektir.
Kökleri Karamanoğulları Beyliğine dayanan, Vacid Atalık rahmetli olmadan önce (94) yaşında iken batırma yemeği için şöyle demişti:” “Babamın dedesinin büyük halası batırmayı en nefis yapan usta hanımlardan birisi olduğunu anlatırdı” der. Bu ifadeye göre beş göbek geriye giderseniz en az üç yüz,elli, yıla yaklaşan bir zamandan beri Ermenek’te ( batırık) yapılagelmiştir. Öyle ise “batırık” Ermenek İlçesi’nin tarihten gelen bir yemek çeşididir. Bu sebeplerdendir ki . 4 Eylül, 1968,yılı Ermenek’te (Batırma ve Ceviz Bayramı şenliği) yapılmaya başlanmıştır. Günümüzde bile Ermenekli ilk öğretim müfettişi Adil Ceylan kitabındaki dörtlüğünde şöyle seslenir.
Kefgiyle pınardan alın suyunu
Her öğlen oynarız biz bu oyunu
Araştırdım batırmanın soyunu
Öz be öz Ermenek aşı, komşular.
Ermenek’te Kamış ve Balkusan yöresine (1228) yılı yerleştirilen Karamanoğulları (1473) yılında Osmanlı Devleti Ermenek’teki Mennan kalesinde Karamanoğullarına son verir. Taşeli halkını aileleri ile birlikte önce İstanbul’a, Türkiye’nin bir çok bölgesine, Kıbrıs’a, Balkanlara, Kafkaslara sürgün eder. Bu sebeple, Karacaoğlan’ın şiirlerinin de sürgün yapılan yerlere gittiği gibi, Ermenek’in has yemeği ( batırık) ta böylece o bölgelere de yayılmıştır.
Ermenek’te sürekli yenen kendileri de Ermenek, doğumlu öğretmen Suat Altan ve Günay Ertaş “Batırma Hakkında şu bilgileri sundular.
MATIRMANIN MALZEMELERİ:
“ 1-“düğürcük”: Buğday yıkanır, kazanlarda kaynatılır, kurutulur. Taşları ayıklanır. Değirmen de ince (düğürcük) olarak öğütülür.- 2-“Ceviz: Dibekte dövülür. Güneş görmeden batırığa kullanılır.
3-Yerli doğal domates 4-“Yeşil taze biber,”- 5- Kuru soğan” 6- “Maydonoz”7- “Yağsız dana kıyması ” 8-“Yeşil lahana” 9- “Asma yaprağı”10- “ taze salatalık” 11 “Fesleğen” Batırmanın olmazsa olmazı fesleğendir.
Batırmanın yapılışı : Kişi başına bir su bardağı “ düğürcük” bir yemek kaşığı ceviz, batırmayı etli yapacaksak, Ceviz yerine et konur. İnce doğranmış bir baş soğan , doğranmış bol domates, (kış ise ıslatılmış domates kurusu) yarım demet maydanoz, bir tatlı kaşığı tuz, fesleğen , konur. Büyük bir tepside harman yapılarak yoğurulur. Yoğrula, yoğrula iyice ezilir. Batırma kıvamına gelinceye kadar yoğurmaya devam edilir. Yoğrula, yoğrula pişmiş hale getirilir. Sıkma damak zevkine, damak tadına uyum haline gelince sıkma yapılarak, üstüne de maydanoz, fesleğen yapraklarıyla süslenerek servise hazırlanır. Batırmanın geri kalan bölümü buz gibi doğal su ile yavaş, yavaş eritilerek çorba haline getirilir. Bu batırığın üstüne de maydanoz, fesleğen, yaprakları ile süslenerek , kepçe ile servis yapılır. Batırık yenirken yanında haşlanmış lahana, taze yeşil biber, yeşil soğan, domates, marulda bulunur. Sofrada limon da bulundurulur. Batırmanın üzerine geleneksel Toros Pekmezli Ermenek Helvası “ yenir.
Batırmanın aslı bu iken bazı çevrelerde batırma adı altında, batırmanın içine tahin, fıstık, kenevir, salça, limon, susam yağı gibi değişik yiyecekler kullanarak asıl olan batırık yozlaştırılıyor.
B A T I R M A Şİ İ R İ
Batırmadır kadınların alayı
Et olmazsa ceviz, kendir kolayı
Şimdi buldu bulgur küpü belayı
Yandı canım batırmanın elinden.
Sabahleyin yaprağa saldı kızını
Hazır etti biberini tuzunu
Geleceği yola dikti gözünü
Yandı canım batırmanın elinden.
Batırıktır kadınların ulusu
Yemeyenin ortadadır ölüsü
Cumhur oldu erkeklerin karısı
Yandı canım batırmanın elinden.
Erleri çarşıdan etini taşır
Satırın sesinden tavan titreşir
Et olmazsa domateste yaraşır
Yandı canım batırığın elinden
Erlerini köye kent’e savarlar
Komşulara elçi haber salarlar
Batırığı yerler düğün kurarlar
Yandı canım batırığın elinden.
Ali Ağa- İhraki-( Alevi)
Batırma şiiri Ermenek ilçes kitabı s.37 den. alınmıştır. Kaynak alta yazılmıştır.
“ Ermenek İlçesi,” kitabı ,Ermenek Kültür Yardımlaşma Derneği Adına yazan ”Doçent Dr. ( Prof. Dr. )Kamil İlisulu, Mars Matbaası-Ankara (1961)
“Sayın Mustafa Ertaş’a- hediye edilmiştir.”
Kâmil İlisulu, 20.03 1972—imza”
Değerli meslektaşım, emekli ve Ermenekli Adil Ceylan 11 Nisan 2018 tarihli “Yeşil Ermenek “ gazetesindeki “Mertçe –Ermenek’çe” köşesinde “Ermenek Batırmasını şöyle dillendirir.
Sıkması ayrı güzel, sulusu ayrı güzel
Kimse sahiplenmesin, Ermenekliye özel
Adı belli cümbüştür onun hazırlanması
Soframızın baş tacı Ermenek batırması.
Onun en çok tadına sekilerde varılır
Her öğlen yoğrulmazsa çocuk gibi darılır,
Bıçıngısı artarsa sarması da sarılır
İlahanasız olmaz Ermenek batırması.
İlle ceviz girecek tadı onunla gelir
Ermenekli batırmanın hasını öyle bilir
Eger canın isterse etlisi bile olur,
Dertlilere devadır Ermenek batırması,
Demir kaşıkla olmaz, tahta kaşık olacak,
Cümbür cemaat herkes etrafına dolacak,
Yetişemeyen dersen o gün öksüz kalacak,
Dünyada en birinci Ermenek batırması.
Deli batırık dersen pembe eğrimle hoştur,
Canın öyle çektiyse maldana doğru koştur,
Komşuları da çağır ortalığı bir coştur,
Böyğanam yoğurmazsa bu işin tadı çıkmaz,
Üç öğün var deseler ceylan yavrusu bıkmaz,
O variken başka bir şeye dönüp bakmaz,
Pek de bi güzelimiş Ermenek batırması.
Adil Ceylan
“Uluslararası Geçmişten Günümüze Ermenek ve Çevresi Sempozyumu” 02.04.2018 günü açılış konuşmasında , Ermenek’e bağlı Kadranlı Köyü doğumlu, Ankara’da oturan Sayın Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay, konuklara ”sizlere“ batırık” şiiri okuyacağım” diyerek şu dizeleri dillendirdi:
Batırmadır gelinlerin alayı
Bulgur küpü şimdi buldu belayı
Et olmazsa kırmızı eğrim kolayı
Yandı canım batırmanın elinden.
Sabah olur salar yaprağa kızını
Hazırladı maydanozu tuzunu
Herkesler yoluna dikti gözünü
Yandı canım batırmanın elinden.
Ahir zaman geldi düzen bozuldu
Çok kimselerin ciğerleri üzüldü
Hamdi yemedi de karnı büzüldü
Yandı canım batırmanın elinden.
Porf. Dr. Süleyman Hayri Bolay.
HALK OZANI ÂŞIK İHRAKİ” ALİ AĞANIN ŞİİRLERİNE DEVAM EDİYORUZ DESTAN:
Meydan mahallesinde kahveci olduk
Nazar edin baştan geçen dumanı
Hacısın, hocasın nakkaşa aldık
Hiss ettik Mûzibi dostu düşmanı.
Dinle sözlerimi ey kahpe meydan
Bir zaman fakire oldun du mesken
Çok yaşasın büyük küçük zabitan
Fil cümlesi Padişahın arslanı.
Kahvenin yıllığı iki yüz elli
Tenezzül etmemeliydi temeli
Dudaksız’ın (1) işi evvelden belli –(1)dükkanın sahibi olan imamdır.
Kör olası yerin küçük kıranı.
İki yüz elli olursa yıllığı
Yirmi bir kuruşa gelir aylığı
Âlemi âciz etti mûciziliği
Sırım boynunda Rumeli Çingânesi
Aybaşı gelmeden ister parayı
İki gün durursan buldun belâyı
Bir metelik için atar narayı
Minareye bağlar, dini, imanı.
Aman bu meydana kimse varmasın
Düşmanım ise de muhtaç olmasın
Sakı artlarında namaz kılmasın
Haram olsun ona Hakkın Kur’’ân
Dudaksız meydana neler edecek
Sümme Hâşâ Hakkı inkâr edecek
Ağzı bütün olsa çok dut yeyecek
Birbirine kırdıracak insanı.
Lâmos’lu oğludur o topal bacak
Yüz verseniz zali bir ev yıkacak
Karadağ gâvuru gibi elinde nacak
Asıl o batırdı koca meydanı.
Felek bir top attı kalbim virandır
Cümlenin rızkını Mevlâ verendir
Kişi zâdeleri Kal’a Direndir
Onun Çin Maçin’ de yoktur akranı
Çoğu sahte – vakar anadan hacı
İftihar kesbetmiş dolandırıcı
Hacı Mahmut oğlu o tantanacı
Dergâtan tardolmuş Mekke şeytanı,
Havlı içinde Rızayı bulma
Ali Ağa –zâdeye kurban olmalı
Müftü – zâde Reşidi de almalı
Ateşe yakmalı zinhar meydanı.
İhrâkî’yi çok severim deyenler
Meğer münafıkmış yüze gülenler
Deyyus defterine imza verenler
Şerife’nin oğludur onun akranı.
DESTAN
Ey solak bir zaman meydana çıktın
Nice mazlumların hatırın yıktın
Evvel Çimeneli’nin hânesin yıktın
Her hususta memnun etti şeytanı.
Balcıoğlu ile oldunuz refik
Kuraş da olmaz mı muhibb-i sâdık
Sizi konuklardı biraz münafık
Onlar da terk etti dini imanı
Adana ‘dan çıktın firar eyledin
Geldin Ermenek’e karar eyledin
Kâr ettim sanırsın zarar eyledin
Asla yoktur kurtulmanın in
Meyyiten derdestin emri alındı
Etraf’ı erbaaya haber salındı
Büyük küçük tedarikte bulundu
Kimse terk edemez emr-i sultanı.
Ey solak ettiğin hezeyanlar yeter
Haziran on b e ş i n de alındı haber
Ara yerde vasıtalar muteber
Gönderdiler Musto ile Bicanı
Musto ile Bican Ağa vardılar
Seni çayın kenarında gördüler
Saat altı buçukta geri geldiler
Sabah çıkar o yanığın dumanı.
Kaymakam Bey senin haberin aldı
Saat sekiz buçukta menzile vardı
Sağından solundan istihkâm aldı
Bundan sonra bulamazsın meydanı
Nice meratibin şanına lâyık
Evlâd-ı vatana himmetin Fâyık
Ermenek görmedi böyle bir sâdık
Bin yaşasın padişshın arslanı.
Yüzbaşı Mustafa teslim ol! Dedi
Firara yüzbaşı koşarak gitti
Kaymakam Bey onun emrini verdi
Evvela kedisi aldı nişanı.
Yüzbaşı Hasana Hakka yüz tutu
Bismillah deyip de nişana yattı
Tetiğe yapışıp bir kere attı
Sağından solundan akıttı kanı.
Lâşesini bir merkebe sardılar
Livâ, vilayete haber verdiler
Büyük, küçük bundan ibret aldılar
Rezil etti Hakkın verdiği canı.
Bu yolda ölene yazık denilmez
Tertip olup cenazesin yunulmaz
Danışıldı namazı da kılınmaz !
Kaldırıp atılmaz hendek mekanı.
Bu dünya kimseye değildir bâki
Âh u figanları tutu eflâki
Bunu böyle söyler Âşık İhrâki
Bir zaman söylensin dilde destanı.
DESTAN
Hâlet öyle müzevvirin âdeti
Asla yoktur din-i mübingayreti
Kişinin şekerden latif sohbeti
Münafık daima bed-lisan ölür.
İltifat gösterir gördüğü yerde
Hep fesat düşünür durduğu yerde
Müzevvirlik yapar vardığı yerde
Onların hocası kör şeytan olur.
Ehl-i meclis dinler bunun sözünü
Kör duman bürüsün iki gözünü
Yarın mahşer karalarlar yüzünü
Efendimiz ona baş düşman olur.
Müzevir ters olur kimseye uymaz
Müzevirlik yapar vardığı yerde
Kaptığını tutar zerrece doymaz
Carcarlıkta gözü Kıptıyanolur.
Zâtı zât olmayan durmaz ıkrara
Bin ni’metverirse durur inkâra
Kör kediler gibi tutsa bir fâre
Kuyruğun kabartır bir arslan olur.
Kendi işine bak karışma ele
İster isen olmak a’lâdan a’lâ
Sadık hizmet eyle ehl-i kâmile
Kadreler giderek bir ummân olur.
Müzevvirin olmaz sözünün veçhi
Dipsiz kuyu ile boş ambar içi
Biraz boncuk , kibrit bulursa çerçi
Rütbe-i bâlâda bezirgân olur.
Bir fazlı, ameli olmayan hımar
Müzevirlik yapar cenneti umar
Bir bağ ki görmezse terbiye tımar
Çalı çırpı biter hâristan olur.
Müzevvir görmemiş hoca hem mektep
Küheylân yetini tutar mı mektep
Karılar kargası diline sebep
Teke terbiyesi papağan olur.
İstikamet üzre durmak a’ lâdır
Bilene bu sözüm dürr-i yektadır
Müzevvir , münafık hasmı Mevlâdır
Biter nam , nişanı perişan olur.
Müzevvirde olmaz asla din iman
Sözü geçmez olur kesilir derman
Müzevvir, müfsidin son hâli yaman
Fındık satar gezer kalpazan olur.
Büyük , küçük meclisine gidersen
Müzevirliğe sen tevbe edrsen
Acap bu destanı kim yazdı dersen
Hâne –berdûş hem de lâmekân olur.
Bu sözü söylerken tedahhul eyle
Boşla arasını tebessüm eyle
Şeytan iğvasına tahammül eyle
Öfke baldan tatlıdır ziyan olur.
Aşırıya gidip çıyma Hudâyı
Kendine dâvet edersin nizâyı
Yiğit isen arada bul rızâyı
Herkesin gönlünde bir arslan olur,
İhrâkî’nin omuzunda abası
İnsan beğenmez müzevvir kabası
Ayaklarına yüz bin meşe sopası
Onların meskeni marsuvan olur.
DESTAN
Ey mağrur dünyaya bend olma sakın
Her mesnedin sonu zevval görünür
Edersen nefsini zinaya yakın
Her haram gözüne hel’al görünür.
Şöhreti Es’ad oğludur hem ismi Abdullah
Mektebde icazet mahlası Âgâh
Dünya ve ahiret bulmazsın felâh
Hakkın takdirinde neler görünür.
Tesaddi ettin acze-i ma’aşâ
Kaşer, peynir yedin, karıştın keşe
Semerini dayadılar güneşe
Yalınız başında yular görünür.
Âşıklar, sâdıklar deryaya daldı
Deryanın içinde ateşe yandı
Ettiğin insanlık yanına kaldı
Dünya mesnedi zıl, hayal görünür.
Yedi karın geçmiş nura batası
Süt be süt küheylân ana, atası
O Rüstem efendi yere batası
Zarara, faydaya güler görünür.
Büyüklerdir fukaranın velisi
Siz oldunuz bir sevincin delisi
Hamdülillâh bulduk şimdi reisi
İnşaalâh sonu hayır görünür.
Ermenekli Âşık İhraki’nin bu dizeleri “ Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyat” kitabından alınmıştır. Arap harfleriyle yazlı olan bu kitabı akrabamız olan Ermenekli Prof. Dr. Hami Koçaş “Sevgili Mustafa Ertaş’a ilgisi dolayısı ile 25 Ağustos 1996 “yazarak hediye etmiştir. Rahmetli olan Hami Koçaş ,dayımıza Allahtan rahmetler diler, makamı cennet olsun dileriz.
Âşık İHRAKİ’ nin bu gün kitaplarda yer almayan bazı anı ve şiirlerini akrabamız olan Hakkı Erikoğlu , Rıza Bellemiş ile daha bir çok Ermenekli dostlardan öğrendim. Bu şiir ve anıları okuyucularımıza aynen sunuyoruz.
“Ermenek’te bir adamın tavuğu kaybolmuş. Bahçeleri aramış. Tavuğun kanadını Talat efendinin bahçesinde bulmuş. Bunu İhraki’ye anlatmış. Bir şiir yazıvermesini istemiş. Ali Ağa şu destanı söylemiş.
Talat’ın başında bir dilim sarık
Sana da haramilerden mi kaldı bu hampalık
İstese
Bilinmez yerlerde çok hırsızlar var.
Arkadaşları Ali ağayı çağırarak,”Bugün GÖKSU kenarında Sarıtaş bucağında yiyip içelim, alem yapalım senbir kaç yumurta kaynat,birde 35 lik al kavil yerinde buluşalım derler. İhraki istenilenleri hazırlar.. Heybeyi eşeğinin semerine ardar. Heybe kayıp düşmesin diye semer ağacındaki “ Kocacık” a bağlar. Eşeğine biner Göksu’ çayının yolunu tutar. Varsa baksa ki Çayın kenarında yani SARITAŞ bucağında ki “Kavil yerinde” kimseler yok. Arkadaşları bilerek gelmezler. Alevi’ye oyun oynarlar. Alevi Sarıtaş’ta çayın kenarında oturur,arkadaşlarını bekler. Gelen olmayınca, Rakıyı açar. Yumurtalardan ikisini sayar, içmeye başlar. O anda da “ Otlu” lakabıyla bilinen Hafız Osman atın üstünde şakır, şakır selam bile vermeden İhraki’nin yanından bir oyana bir bu yana tozu dumana katarak gider gelir. Ali ağa, Otlu,hafıza, ve arkadaşlarına çok kızar. Kafayı iyice bulur. Kumsalda bir kazık bularak suyun sıvazlayıp , düzgün yüzey haline getirdiği kumun yüzüne elindeki kazıkla şöyle yazar.
Çay kenarında geze geze
İki yumurta oldu, rakıya meze
“Otlu”su, boklusu selam vermez oldu bize
Nerdesiniz ey analarını yüzü koyun ……
Alevi gelip geçenler okusun diye yazdığı yazıyı ( şiiri ) öylece bırakır . Ermenek’e döner. Alevi’nin bir şeylerle uğraştığını uzaktan seyreden arkadaşları gelip yazıyı görür ve okurlar. Dilleri boğazlarına tıkanır. Sesleri çıkmayıverir.
Hükümet tarafından Mazı yaylasına mecburen yol yapmaya götürülen âşık İhraki (Alevi) şöyle seslenir.
“Metreyle ölçerler çakarlar kazığı
Fakıra , fukaraya çok ettiler yazıyı
Hırpalayıp, iter bahtı eziği
İçinde ciğeri burganımız var
Hacı Ahmet Efendi gibi arslanımız var” der.
Hacı Ahmet Efendi , Hacı Metinlerden Orhan Çetin Bey’in babasıdır. Alevi’yi Mazı yaylasından, yol çalışmasını bıraktırıp İhraki’yi Ermenek’e getirir. Alevi : yoldan geldiği için hanımı olan Kantalisi’nin kızına bir yorgunluk kahvesi yapmasını söyler. Eşi daha önceden limon tuzu koyduğu fincanı yıkamayı unutur. O fincanla kahveyi Aleviye getirir, buyur iç der. Kahveyi yudumlayan Alevi şöyle seslenir
Sabahtan doğar seher yıldızı
Kahve pişirir Kantalisi’nin kızı
Yarısı şeker, yarısı limon tuzu
Bulaşığı bilmez öldürür bizi
Öğretmen Günay Ertaş (Torcu ) Âşık İhraki ‘nin kızı için şunları anlattı: “Ermenekteki babamların evi ile Mehmet Gürdal emminin evleri bizim eve çok yakındı. Aradan bir yol geçerdi.
Gürdallardan Mehmet emminin hayatının altında küçük pencereli bir oda vardı. Bu odada Alevi’nin kızı dedikleri beli bükülmüş nene Hala otururdu. Çok yaşlı idi.Bazı günler Anam “Nene Hala’yı “ yemeğe çağırırdı. Bazı gümlerde bizim eve gelir, halama boynunu çiğnetirdi.
Ermenekli, elli beş yıllık eşim öğretmen Günay ERTAŞ ilginç bulduğum bir anısını daha şöyle anlattı: “Küçüklüğümüzde , bizim eve yakın olan, Kitapçı Şevki SOYLU’nun evinin batı yönünde oturan nereden Ermenek’e geldiği bilinmeyen “ZELLANGAYDI” adındaki fakire herkes yemek götürürdü. Annem de benimle o çok fakire yemekler gönderirdi . Gelen yemeklerin hepsini, Zellangaydı aynı kaba , toprak tencereye döker, “ gideceği yer aynı değil mi? “ derdi.