Çocuklar bu serin rüzgar beni kendime getirdi dersem inanir misiniz? Hiç yorgunlugum kalmadi, dedi.
Hasan ve Hüseyin, dayilarinin söylediklerini duymamislardi. Çünkü ikisi de karsilarindaki dev bir levhadaki isikli olarak yayinlanan bir yaziyi okumaya baslamislardi.
“Karaman’da gördügünüz bütün güzellikler, Karamanoglu Mehmetbey Üniversitesi ile Karaman Belediye Baskanligi’nin isbirligi ile üretilmistir”
Hasan, geçmisteki bir olayi hatirlar gibi “Ete kemige büründüm Yunus diye göründüm.” diyen Yunus’un yurdu Karaman, dedi.
Kisa bir sessizlikten sonra bu kez Hüseyin:
Türk Dili’nin baskenti Karaman diyerek, gülümsedi.
Arabalarini lokantanin önünde birakan Ali ve yegenleri, etraftaki beyaz boyali binalarin sirrina ermek için kafa yorarlarken, karsilarinda 10-15 metre kadar genislikte bir kanalla karsilastilar. Kanal dairemsi bir sekildeydi. Ne ile karsilastiklarini anlamaya çalistiklari sirada, yanlarindan geçen düzgün giyimli bir gence Ali:
Bu kanal degil mi, su nereden geliyor, diye sordu.
Genç adam:
Evet bu kanal iç içe geçmis durumda bu gibi dört kanaldan biri, dedi.
Bulunduklari yerden kanali asmak için dört çelik köprü gördüler. En yakin köprüden geçip, ilerlemeyi sürdürdüler, yaklasik bir kilometre sonra ikinci kanali gördüler. Kanalin ortasinda devasa bir beyaz yapi dikkatlerini çekti.
Ikinci kanali heyecanla geçtiler. Giriste “KARAMANOGLU MEHMETBEY MEYDANI” yazisini okudular. Ikinci kanalin geçtigi yerin ortasinda, yüzlerce metrekareye yayilmis bir kaide üzerinde yetmis seksen metre yüksekliginde beyaza boyali Karamanoglu Mehmetbey anitini gördüler. Anitin kaide kismindaki yaziyi Hüseyin uzaktan okumaya çalisti.
“KONUSTUGUN DIL NE ISE SEN OSUN”
Meydanin sonlarina dogru ve kanalina yakin yerde, yarim ay seklindeki binalari gördüler. Bu binalar; Valilik, Belediye Baskanligi, Adliye, Defterdarlik binalari idi.
Her kanaldan karsi tarafa dört çelik köprüyle geçiliyordu. Uyku ve yorgunluklarini unutan Ali ve yegenlerinin dikkatini yerdeki çöp konulan kare seklindeki ve kapaklari otomatik olarak açilan çöp araçlari çekti. Bunlar; çöp, kagit, cam, plastik, metal ve pil atiklarinin atildigi araçlardi.
Meydandan ikinci kanali geçerek, ayrildilar. Binalarin dis yüzlerinin günes isiklariyla birlikte ayna gibi parlamaya baslayan isyerlerinin Türkçe olan adlari dikkatlerini çekti.
Gördükleri güzelliklerin etkisiyle adeta sarhos olan Ali ve yegenleri, nereye gideceklerini ve de ne yapacaklarini bile düsünemedikleri bir anda Hüseyin, önlerinden geçmekte olan ögrenci görünümündeki bir kadina:
Karaman’da sadece bir meydan mi var? diye sordu. Kadin:
Üniversitenin bulundugu yerde ikinci bir meydan daha var, “YUNUS EMRE MEYDANI” dedi.
Arabalarindan oldukça uzaklastiklarinin farkina vardiklarinda; günes, sicakligini iyiden iyiye hissettiriyordu.
Yunus Emre Meydani’na geldiklerinde bu meydanin girisinde de “YUNUS EMRE MEYDANI” yazisini okudular. Meydanin, Karamanoglu Mehmetbey Meydani kadar büyüklükte oldugunu gördüler. Burada da meydanin ortasinda genis bir alana yayilmis bir kaide üzerinde, beyaza boyali, yetmis seksen metre yükseklikte Yunus Emre Anitini gördüler. Anitin kaidesindeki yaziyi Ali okudu: “YARADILANI SEVDIGIN SÜRECE VARSIN”
Meydanin bir tarafinda üniversitedeki binalar, diger taraflarinda da bin kisilik oldugunu ögrendikleri bir kütüphane, konferans salonlari, tiyatro salonlari ve benzeri kültür binalari vardi.
Yunus Emre Meydani’nin etrafi yesil bir kusak gibi agaçlarla örülmüstü.
SÜRECEK