İstiklal Marşı Mecliste Nasıl Kabul Edildi?

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla Milli Mücadele başladı. 6-11 Ocak 1921 tarihlerinde Birinci İnönü Savaşının kazanılmasıyla bu mücadelenin başarıya ulaşacağı umudu daha da arttı. İşte o günlerde bu umudu ve Milli Mücadelenin ruhunu yansıtacak bir milli marşa ihtiyaç duyuldu.

Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı) hemen harekete geçerek bir yarışma düzenledi. Kabul edilecek şiirin şairine verilecek ikramiyeden dolayı tereddüt eden Mehmet Akif Bey, bu paranın bir hayır kurumuna verilebileceği hususunda ikna edilerek onun da bir şiir yazması sağlandı.

Yarışmaya gönderilen toplam 724 şiirden 7 tanesi Maarif Vekâleti tarafından seçildi. Bu şiirlerin matbu olarak çoğaltılıp mebuslara sunulacağı söylendi. Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) bu 7 şiir arasında en çok beğendiği Mehmet Akif’in şiirini 1 Mart 1921 günü Mecliste okudu ve ihsas-ı reyde bulundu yani oyunu belli etti. Kendisinin bu şiiri seçtiğini fakat mebusların istedikleri şiiri tercih edebileceklerini söyledi.

Aradan on bir gün geçtikten sonra 12 Mart 1921’de bu konu yeniden Meclisin gündemine getirildi. Maarif Vekâleti, İstiklal Marşı hakkında Meclise bir tezkere sundu. Mebuslardan kendilerine sunulan şiirlerden birini İstiklal Marşı olarak seçip kabul etmeleri istendi. Maarif Vekili çok acele ediyordu. Seçilecek ve kabul edilecek marşın bestelenmesi için zamana ihtiyaç olduğunu vurguluyor ve bir an evvel marşın belirlenmesi için konunun Mecliste müzakere programına alınmasını istiyordu.

Ogün oturumu yöneten Reis-i Sani (İkinci Başkan), Maarif Vekâleti tezkeresinin müzakere edilip edilmeyeceğini mebuslara sordu. Olumlu oy verenlerin ellerini kaldırmasıyla konunun görüşülmesi kabul edildi.

Görüşmede ilk sözü alan bir mebus muhtemelen Maarif Vekilinin ihsas-ı reyde bulunması ve yarışmanın aldığı halden şikâyet ederek ilk yedi şiir arasında bulunan kendi yazmış olduğu şiiri geri çektiğini ve aynı şekilde bir başka tanıdığının da daha önce aynı davranışta bulunduğunu söyledi.

Oturumu yöneten Reis-i Sani’nin, genel kurula hitaben sorduğu, “İstiklal marşlarını (ön elemeyi geçen şiirleri) doğrudan doğruya genel kurulda mı müzakere edip karar vereceksiniz yoksa bir encümene (komisyon) mi havale edeceksiniz” sorusuna bir mebus, “Burada olsun, hepimiz anlarız” şeklinde cevap verince müzakerenin şekli ve yöntemi de belirlenmiş oldu.

Başka bir mebus ise farklı bir konuya dikkat çekti. Bu tür şiirlerin ısmarlama yazılamayacağını savundu. Böyle şiirlerin ya ilahi bir kaynaktan ya da acılardan beslenerek yazıldığına dikkat çekti. Cezayir Marşını hatırlattı. Bunun müsabakayla yazılmadığını, ağlayan bir ruhun, eline silahını alarak düşmana koşan, vatanına koşan bir ruhun hissiyatını yansıttığını ve bu yüzden de halk arasında yaşadığını ifade etti. Daha da ileri giderek Marseyyez’i (Fransız Milli Marşı) dile getirdi. Bu marşın Fransız İhtilali esnasında silahını alıp koşan bir genç tarafından söylendiğini ve birdenbire genel kabul gördüğünü ve bu tür şiirlerin memleketin maruz kaldığı felaketlere ağlayarak, titreyerek evvela güftesinin değil bestesinin söylendiğini vurguladı. Memleketin ısmarlama şiirlere verilecek parasının olmadığını söyledi.

Bu sözler üzerine kürsüye gelen Maarif Vekili, bu mebusu renk körlüğü ile itham ederek gerçekleri göremeyip saptırdığını dile getirdi. Para konusunda en hassas kişilerden birinin Mehmet Akif Bey olduğunu bu yüzden şiiri yazmadığını ancak özel teşvik ve tedbirlerle yazmaya ikna olduğunu ifade etti. Kendilerinin milletin vekillerinin vekili olarak memleketin şairlerine müracaat ettiklerini, bu şairlerin ilk defa şiir yazmadıklarını, para mukabilinde şiir yazılmasının söz konusu olmadığını, yarışmaya gönderilen bütün şiirlerin kıymetli olduğunu belirtti. Halk şiirlerinin ve özellikle büyük milli vakalarla ilgili şiirlerin özel siparişle doğmamasının herkesçe bilinen bir gerçek olduğunun altını çizen Maarif Vekili şimdiye kadarki mevcut şiirlerimiz bugünkü mücadeleyi ifade etmiyorsa şairlerin kendi duygularını ifade etmelerinin doğru olduğunu dile getirdi. Dünyanın en çok bilinen meşhur şiirlerinin halk hareketleri arasından doğduğunu söyleyen Vekil, bu tür şiirlerin aramızda henüz doğmadığını itiraf ederek bunu arzu ettiğini belirtti. Bu durumda şairlere müracaat ettiklerini ve onların da çok güzel şiirler yazdıklarını söyledi. Bu şiirler arasından birini İstiklal Marşı olarak seçme hakkının Mecliste olduğunu vurguladı. Şiirlerin mebuslarca okunmasını, seçimin bir an evvel yapılmasını bundan sonra kendisinin seçilen şiirin bestelenmesi işiyle ilgileneceğini ve bunu da mesaisinin ikinci kısmı olarak gördüğünü ifade etti.

Başka bir mebus söz alarak yaklaşık bir hafta önce Maarif Vekili tarafından Mecliste şiirlerin okunduğunu hatırlatarak bunların beğeni topladığını ve Maarif Vekilinin bu şiirlerden birinin seçilmesini teklif etmesinin güzel bir şey olacağını söyledi. Bu ifadesiyle Maarif Vekilinin ihsas-ı reyde bulunduğundan haberi olmadığını gösterdi. Aynı mebus Mehmet Akif Bey’i bir kahraman-ı edebi olarak nitelendirdi. Onun “Safahat” adlı eseriyle Şark ve Garp âlemi hakkındaki hislerini en güzel şekilde ortaya koyduğunu belirtti. Akif Bey’in yazdığı şiirlerin en güzelinin bu son yazdığı İstiklal Marşı olduğuna işaret etti. Mecliste büyük bir heyecan uyandıran bu şiirin uzun uzadıya görüşmeye gerek olmaksızın tasvip edilmesini önerdi.

Bir mebus ise daha ilginç bir çıkış yaptı. Şiir bir meziyettir, bir ziverdir yani süs ve zinettir fakat bir hayaldir dedi. Millet Meclisinin ise bir hakikat kürsüsü olduğunu söyleyerek bir hayal olarak gördüğü şiirin hakikat kürsüsüne çıkamayacağını ve bundan dolayı şaşkınlık duyduğunu dile getirdi. Dolayısıyla bu seçim işini Maarif Meclisinin ya da Maarif Encümeninin yapması gerektiğini önerdi. Akif Bey’in şiirinin gayet güzel yazıldığını fakat kendilerinin Aşiyanda değil Mecliste olduklarını vurguladı.

Maarif Vekilinin acele etmesini eleştiren bir mebus ise aceleye gerek yoktur dedi. Milli Marşın kusursuz olması gerektiğini belirterek, muhtemelen isim vermeden Akif Bey’in yazdığı şiiri kastederek bu marşın milletin ruhundan doğma bir marş olmadığını söyledi. Sonradan ortaya çıkacak kusurların marşın değerini düşürebileceğini ifade etti. Bir encümen-i mahsus-ı edebi yani özel bir edebiyat komisyonu kurulmasını önerdi. Bu komisyonun seçimini yapmasını ve seçtiği şiirin şairini çağırarak onunla şiir üzerinde mütalaa etmelerini ve gerekirse bu şekilde değişiklikler yapılarak şiirin mükemmelliğinin sağlanabileceğini dile getirdi. Mükemmel bir marş ortaya çıkmasından başka bir niyetinin olmadığını söyledi. Bugün oylamaya sunulan yedi şiirin içinde olmayan ancak onlardan daha iyi şiirlerin bulunduğu iddialarını dile getirdi. Bütün şiirlerin okunmasını teklif etti. Ancak onun bu teklifi de kabul görmedi.

Bu tür eleştirilere dayanamayan bir mebus söz alarak şiirlerin şairlerinin malı olduğuna dikkat çekerek beğenilirse oy verileceğini, beğenilmezse oy verilmeyeceğini söyledi. Herkesin muhterem şahsiyetine saldırmadan şiirlerin kabul edilip ya da edilmeyeceğine dikkat çekti.

Kendi yazdığı İstiklal Marşının, Meclis huzurunda okunmasını isteyen bir mebus da bu sırada Meclis Başkanlığına takrir verdi. Oturumu yöneten İkinci Başkan, müsabakaya dâhil olmayan bir şiiri okutamayacaklarını bunu kabul ederlerse bundan sonra da benzer tekliflerin

gelebileceğini ve bunun üstesinden gelinemeyeceğini söyledi. Bazı mebuslar ise marşın önemli olduğuna dikkat çekerek en güzel olanı bulmak için her geleni okumak gerektiğini ifade ettilerse de bu marşın okunması teklifi reddedildi.

Bir mebus daha söz alarak İstiklal Marşını seçmenin Milli Meclisin işi olmadığını, şiir meselesinin bir sanat meselesi olduğunu söyledi. Eğer mutlaka Meclis bunu yapacaksa mebuslar arasında bu işten anlayanların katılacağı bir komisyon kurulmasını önerdi. Bu da yapılamayacaksa seçim işinin doğrudan Maarif Vekâletine ait olduğunu ifade etti.

Başka bir mebus da “Maarif Vekâletine ne kadar şiir verilmiş ise onlar yeniden bir encümene verilsin ve orada yeniden tetkik edilsin” dedi.

Bunun üzerine Maarif Vekili tekrar söz aldı. Daha önce de söylenildiği gibi şairleri rencide etmeden bir seçim yapılması gerektiğini, ısmarlama şiir ve halkın tercümanı olmama gibi nitelendirmelerin yanlış olduğunu söyledi. Bu seçimin bir encümen tarafından yapılsa bile sonunda yine Meclisin genel isteği doğrultusunda tekrar genel kurula geleceği ve son kararın burada verileceğini hatırlatarak bu nedenle elde mevcut yedi şiir arasından birinin Meclis tarafından seçilmesinin daha doğru olacağını söyledi. Seçilecek şiirin halk üzerindeki tesirini anlamak için mebusların kendi kalplerinden başka ölçüsü olmadığını hatırlatarak halkın temsilcisi olan mebusların seçeceği şiirin halk tarafından da kabul göreceğini dile getirdi.

Bu konuşmadan sonra İkinci Başkan, görüşmelerin yeterli olduğuna dair takrirler olduğunu söyleyerek müzakerenin kifayetini oylamaya sundu. Müzakereler yeterli bulundu.

Buna rağmen art arda öneriler geldi. Yarışma dışı başka bir marşın yine Mecliste okunması önerildi ama bu öneri kabul edilmedi. Meclisin bir meclis-i edebi olmadığı bu nedenle şiir seçiminin Maarif Vekâletince yapılması teklifi de kabul görmedi. Şiir seçimi işinin erbab-ı ihtisastan oluşan bir encümene verilmesi teklifi de kabul edilmedi. Seçilecek şiirin besteye gelip gelmediği hususunda şairler ve bestekârlardan oluşan bir encümen kurulması talebi de reddedildi. Bir mebus tarafından verilen, Mehmet Akif Bey’in yazdığı şiirin kendisi tarafından okunması teklifi de arada kaynayıp gitti.

Bu sırada Mehmet Akif Bey’in şiirinin kabul edilmesiyle ilgili pek çok takrir verildi. Bu takrirlerden biri oylanmadan önce iki mebus söz almak istedi. Hatta bunlardan biri değişiklik yapılması ihtimalinin olabileceğini söyledi. İkisine de müzakere bitmiştir gerekçesiyle söz verilmedi. Dolayısıyla onların ne diyecekleri belli olmadı.

Meclis İkinci Başkanı, Maarif Vekâletinin her marşın ayrı ayrı oylanması isteğini mebusların oyuna sundu. Bu istek de kabul edilmedi. Bir mebusun verdiği “Bütün Meclisin ve halkın takdiratını celbeden Mehmet Akif Beyefendinin şiirinin tercihan kabulünü teklif ederim” şeklindeki takriri tekrar okunarak oya sunuldu ve kabul edildi. Bu sırada gürültüler arasında “ret” sesleri duyuldu.

Bunun üzerine marşın aleyhinde olanların da sayısının tespiti istendi. Marşı kabul edenlerin tekrar el kaldırmaları talep edildi. Mehmet Akif Bey’in yazdığı İstiklal Marşının ekseriyet-i azime yani büyük bir çoğunlukla kabul edildiği görüldü. İstek üzerine Maarif Vekili bu marşı Meclis kürsüsünden bir kez daha okudu. Mebuslar sürekli alkışlar arasında onu ayakta dinlediler.

İstiklal Marşı böylece kabul edilmiş oldu. Kendisi de mebus olan Mehmet Akif Bey ve Meclisin o günkü oturumuna katılan bütün mebusların katkılarıyla Türk Milleti bu marşa kavuşmuş oldu. Hepsinin ruhu şad olsun.

Doç. Dr. Alaattin UCA

KMÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü KARAMAN

YORUM EKLE

banner284