KAVAL DEYİP GEÇME

Geçen yılın yazı ne güzeldi. Karaman’da dostlarla görüşüyor, anlatıyor ve dinliyorduk. Bir gün sevgili dost M. Vehbi Uysal müzede çalışırken çıkardıkları dergilerden söz açtı. Sonra bunları bana verdi. Kentimizin geçmişi yazılıydı. Çok yararlandım. Bu yazılardan “Çoban Kavalı” ne güzeldi. Müze çalışanı Ahmet Bayram Üner tarafından yazılmıştı.
Kavalın bir öyküsü şöyle: “Kaval cennette bulunmuş. Koyunlarda cennetteymiş. Koyunların cennetten çıkarılmaları gerekmiş ama üstesinden gelinememiş. Sonunda erenliğe erişmiş çobana “şu kavalı al, ardına bakmadan çala çala kapıya yürü, koyunlar ardın sıra gelirler” demişler. Çoban denileni yapmış, koyunlar ardından gitmişler. Bir iki gün yol almışlar ki, çoban arkasına bakınca sürünün ardı kesilmiş. Koçun cennette kaldığı anlaşılmış. Çobanda geriye dönünce, cennetin kapısı örtülmüş. Böyle olmasaymış tüm koçların boynuzları gümüş olacakmış. Halil peygamber oğlu İsmail’i kurban etmek isterken bıçak kütleşir. Bu kez Cenab-ı Hak cennette kalan koçu armağan olarak göndermiş. Peygamber Halil, koçu kurban etmiş. Bunun üzerine kurban, Müslümanlara farz edilmiştir. Bunu gören şöyle yakınmış: “Kavalın sağır deliği olmasaydı keşke” (Sağır delik olmasaydı kavaldan hiç ses çıkamazdı)
Bir de Suya İndirme Havası var. Öyküsü şöyle: Ağanın çobanı, beyin kızını sever. Evlenmek istediğini söylerse de bey kızını vermez, yalnız çobanı da küstürmek istemez. Çobana olmayacak bir iş buyurarak olayı küllendirmeye çalışır. Koşul şöyledir: Bey bir hafta boyunca koyunlara bolca tuz yedirir, su içirmez. Hafta dolunca ırmak kenarına gelirler. Çoban tuz yemiş, su içirilememiş koyunları, su içirmeden geriye götürmesi gerekiyormuş. Eğer başarırsa kızı alacakmış. Çoban kavalını çalarak kaynağa sürüyü götürür. Hayvanlar tam suyu içecekleri sırada, kavalın sesini değiştirir ve su içmelerini engeller. Ne olursa olur, sürü başı Karakoç buna uymaz. Çobanda kavalının sesini değiştirerek asi koça yalvarır.
Söz konusu koyundan açılmışken bizim koçbaşlarıyla bezeli tarihsel evin acıklı yazgısını da unutmamalıyız. Lal (Lel değil. Çünkü yaptıranı olan Lal dizdarın adından gelir) Hamamın az karşısında bulunan, sokağa bakan duvarında taştan koçbaşları vardı. Ne olduysa oldu, bu ev yerinden sökülüp, güngörmez bir yere fırlatıldı.
Lisede öğrenciyken, Fatih Sultan Mehmet ile Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Otlukbeli Savaşını okuyunca, bu beyin koyunları akmış herhalde diye düşünmüştüm. Yıllar sonra dil uzmanı Agop Dilaçar beyi okuyunca gerçeği öğrendim. Orta Asya’da yaşayan Türkler yönleri: Kuzey-Kara, Güney-Kızıl, Doğu-Gök(mavi), Batı-Ak olarak kullanmışlar. Yöne göre de boyları adlandırmışlar. Akkoyunlular, Karakoyunlular da yöre olarak kullanılmış. Yani “ak” yöresindekileri Akkoyunlu, Kara-Kuzey yöresindekileri Karakoyunlu denmiş. Buradaki “koyun” sözcüğü onguna (totem) işaret eder. Koyun onların kutsalıdır.

 

YORUM EKLE

banner284