1960’lı yıllarda Karaman’da eğlence yerleri ve gazi alanları oldukça sınırlıydı. Haremlik-selamlık ve kaş-göç olmadığından zamanı ve de fırsatı olan kişileri bu yerlerde görmek her an mümkün olurdu. Bu yerlerle Karamanlılar özdeşleşmiş ve bütünleşmişti adeta…
Bu yüzden olsa gerek, aradan yıllar geçmesine karşı bu yerleri ve bu yerlerde yaşanılanları bütün canlılığı ile her zaman hatırlıyorum ve hatırladıkça da sıcak bir heyecan duyuyorum…
Hafta içi öğrencilerin gitmeleri yasaklanan ve akşamları önlerinde lüks lambalarla aydınlatılan ve bardağı yirmi beş kuruştan satılan devramber arabaları, zaman zaman içinde dansözlerinde bulunan konserlerin getirildiği kapalı Yeni ve Eski sinemalar…
Yeni Sinema ’da haftada bir gün kadınlar matinesi olurdu. Kadınlar matinesinin olduğu günlerde, sinemadan çıkış saatlerinde, sinemanın karşısındaki alana toplaşır, aralarında analarımızın ve kız kardeşlerimizin de bulunduğu kadınlara bakardık. Bu durum her zaman garibime giderdi. Hatırladıkça hala kendi kendime gülüyorum ve etrafa bakıyorum, gören olup da deli demesinler diye…
Yaz aylarında, uzaklardan Adamo’nun söylediği “her yerde kar var” şarkısının duyulduğu ve aralarda Kürt Ali’nin gazozundan içmek için kuyruğa girilen yazlık sinema…
Hasretlik çekenleri kavuşturan ve yeni hasretlikler yaratan kara trenlerin gelip geçtiği Tren İstasyonu…
Gençlerin genellikle havuzun etrafında toplandığı ve rengârenk çiçeklerle bezenmiş, akşamları Sevim Tanürek’in “mehtaplı gecelerde hep seni andım” şarkısını söylediği plakların tekrar tekrar çalındığı, İstasyon Parkı…
Akşamüzerleri, afiili gençlerin ve allı yeşilli elbiseleri içerisinde annelerinin yanında mahzun ve mahcup bakışlı genç kızların gezinti yaptıkları, parke taşlarla örülü İstasyon Caddesi…
Zaman zaman da hatırımdan hiç çıkmayan ve unutamadığım Kız Kalesi gezileri olurdu. Mayıs ayının gelmesiyle birlikte, hafta sonları bir otobüs kiralanarak, Kız Kalesine geziler düzenlenirdi. Gezilerin yapılacağı, ücreti, nereden hareket edeceği ve hareket saati birkaç gün öncesi bildirilirdi. Bu gezilere, bazen yeterli param olmasa da, arkadaşların katkısıyla yeterli
parayı tamamlayarak, katılırdım.
Otobüs Cuma Günleri, saat 23.00-24.00 civarlarında ve Cumhuriyet Parkı’nın yakınından hareket ederdi. Yol boyunca; şarkılar, türküler söylenir, şakalar yapılır, kahkahalarla dolu bir
yolculuktan sonra, güneş tepelerde yükselmeden Kız Kalesine ulaşırdık. İlk işimiz evde hazırladığımız yiyeceklerimizi midelere indirmek olurdu. Ben, genellikle haşlanmış patates, yumurta ve bir parça peynir ile mayalı ekmek yerdim. Yorgunluk ve açlığımızın bastırılması, bir ağırlık verirdi. Üzerimizi çıkarır ve kumların üzerine sere serpe uzanırdık. Saatler sonra, duyduğumuz seslerle birlikte uyanır, etrafımızda dolaşan, denize girmeye çalışan ve denizde yüzen mayolu kadınları gördüğümüzde anlatılamayan bir heyecana kapılırdık.
Bulunduğumuz yerde kadınlara bakmaya utanırdık. Bu nedenle bulunduğumuz yerden yirmi-otuz metre kadar ilerdeki duvarın arka tarafına geçer, duvarlarda bulunan aralıklardan kadınları izlerdik.
Güneşin altında kalmamız, kadınlara bakacağız diye saatlerce süren serüven nedeniyle, dalımız ciğer gibi kırmızı bir renkte yanardı. Akşama doğru, denize girer, yanıkların acılarını çeke çeke yüzerdik.
Dalımızdaki bu yanık, birkaç gün sürerdi…
Kemal UYSALER
16.12.2018-İZMİR
KIZ KALESİ
- 17 Aralık 2018, 17:57
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Çok güzel anılar. Ben de birkaç kez gittim.Leblebicinin otobüsleri götürürdü. Denize girmeye alışkanlığı olmadığı için bütün gün ağaç gölgelerin uyurduk.Denize girdiğimde ise korkunç yandığımı ve gunlerlerce derdimizin sorulduğunda hatırlıyorum.