KURTALAN EKSPRESİ (Şahabettin’e)

Yıl 1975, aylardan Ocak .

Kurtalan Ekspresi, Haydarpaşa Tren Garı’nın dördüncü peronunda harekete hazır…

Birinci mevkide, dört aday öğretmeniz. Ben, Mustafa, Avni ve Kemali…

Hava soğuk, deniz sakin, martılar sessiz. İçimde bir hüzün var, gözlerim yaşlı…

Beni uğurlamaya gelen kardeşim ve üç yaşındaki yeğenim Mehmet.

Öğrencilik, çalışma hayatım ve askerliğimin oluşturduğu ve dolu dolu dokuz yıl yaşadığım İstanbul’dan ayrılıyorum.

Ekspres, Anadolu’nun içlerine doğru durmadan yol alıyor…

Anadolu, önümüzde uzadıkça uzayan bir beyaz dünya sanki…

Bu beyaz dünyada gece ve gündüz kayarak, bir sabah vakti Malatya’ya ulaştık.

Mustafa, Maraş Elbistan’a; Kemali, Elazığ Keban’a gitmek üzere ayrıldılar.

Ben, Avni ile Arapkir’e gitmek için Malatya’da bir gün beklemek durumunda kaldık.

Atamam Arapkir’e yapılınca, lise yıllarımda ve Üniversite yıllarımdan tanıdığım, aynı yurdun aynı odalarını paylaştığım bir Karamanlı arkadaşımın Arapkir’de olduğunu düşündükçe, yıllardır Arapkir’de yaşıyor hissine kapılmaktan kendimi alamıyordum.

Kokuşmuş kapitalizmin ürettiği paraya tapanlar, insanların ceplerindeki beş kuruşu bile nasıl çalarız planlarını yaptıkları ve çaldıkları bu paralarla adam yerine konuldukları dönemde;

Kredi olarak aldığı 240 TL’nin, 140 TL sini babasına gönderip, 100 TL ile İstanbul Hukuk Fakültesi’nde eğitim gören ve bu koşullar altında yaşamını sürdüren adam gibi bir adamla, belli bir süre de olsa, bu arkadaşımla, düşüncelerimi ve fikirlerimi paylaşacağımı anımsamak bile bana bir heyecan veriyordu.

Arapkir’deyim. Arkadaşım, beni de evine ortak etti.

İki katlı, iki odalı, ahşap bir ev… Biz, üst kattayız; alt katta ev sahipleri var.

Arapkir’de, saat 11.00’de elektrikler sönüyor. Biz, gaz lambasını yakıyoruz. Okumaya başladığımız kitap, henüz bizi bırakmıyor.

Her taraf kar. En çok gittiğimiz yer, meteoroloji tepesi. Bu tepeden Arapkir’i seyrediyoruz.

Arapkir’de bizim gibi bekar arkadaşlar da var. Bazı akşamları bir araya geliyor kaynatıyoruz. Sabahları çokça etli ekmek yaptırıyoruz. Etli ekmeğin içini arkadaş hazırlıyor.

Bir gün ilçeye bir bakanlık müfettişi geldi, Arkadaş için soruşturma yapmak için Benim de ifademi aldı.

Benim bir TÖB-DER üyesi öğretmen olduğum, bu arkadaşın neden beni evine aldığını sordu. Ne söylesem değeri yok, geçersizdi bunu biliyordum. Çünkü aylar öncesi, bazı yiyecek malların stoklayanları, arkadaşım sıkıştırmış ve o mallara el konulmasını ve günün fiyatlarıyla satışını sağlamıştı.

Soruşturmanın üzerinden bir ay geçmeden arkadaşımın tayini, Van Gürpınar’a çıktı.

İlçedeki avukat, veteriner, Avni ve Ben, bir anadol araba ile Elazığ, Bingöl, Muş ve Bitlis üzerinden Gürpınar’a oradan da Van’a geçtik. Van’ı gezdik, Urartu’lardan kalan Hoşap Kalesi’ni gördük.

Yıllar sonra, Karaman’da arkadaşla karşılaştık. Lafladık, anılara daldık, güldük.

Arkadaşım; yine sıcak, yine doğal, yine samimi, yine dürüst, yine olgun ve yine saygın kişilik. Yılarca hep kendisi olarak kalmış.

YORUM EKLE

banner284