Başlık olarak verdiğim bu üç kelimenin birleşimi bir esnaflığın nasıl oluşturulduğunun sembolüdür. Benim bildiğim kadarıyla esnaf denilince üç kısım aklıma gelmektedir. 1- Zanaatkarlar (El emeği olan kısım) 2-Esnaf (Bakkal, manifaturacı, manav, kasap gibi) 3- Bilgi, teknik ve teknolojik (Avukat, eczacı, doktor, mühendis v.s.)
Bu ayrımcılığı niye yaptınız diyebilirsiniz. Sanatkar ayrı zanaatkar ayrı birer kavram ve mesleklerdir. Bu konuların daha geniş olarak yazımı ile açıklamaları uzun olduğu için ben sizlere zanaatkarlığın değer ve ölçüleri olduğu kadar toplumdaki var oluşu ile gelişmesi ve de çalışmalarının faydalarını yazarak anlatmak istiyorum.
Hepimiz biliyoruz ki eskiden ve şimdiki yıllarda yaşam koşulları zor mu zor idi. Tabi ki bu yaşam ve gelişim her yılı birbirinden aratır duruma gelmektedir buna da ekonomik savaş ve varlıklar yokluklar savaşı da deniliyor.
Yıllar öncesine gidecek olur isek birçoğunun çocukluk çağlarındaki hep düşünceleri ve idealleri okuyup adam olmak bir iş güç sahibi, bir makam ve masa memurluğu gibi iyi düşüncelerdi. Amma gel gelelim maddi gücü olmayan birçok aileler çocuklarının tahsil hayatlarının devam ettirebilmesi imkânlarına sahip olamıyorlardı. Kendi güçleriyle çocuklarını iyi kötü okutup Ortaokulu bitirip Lise ve Yükseği için imkânları daha da zorlaştığından, hele 1957 yılına kadar Karaman’ da bir lisenin olmaması bu okuma azminin de ayrı bir frenleme noktası oluyordu.
Bunun içindir ki çocuklarının yarını ve istikbalinin genç yaşta kötü yollara sapmadan bir meslek sahibi olması gayreti ve düşünce ile veliler ilkokulunu bitiren çocuklarını bir zanaatkârın yanında çalışarak hayata başlamalarını, iyiyi, kötüyü, kazanmayı, kazandırmayı, sevgiyi sevmeyi, danışmayı danışmayı, birliği ve beraberliği gibi kavramları kendisinde oluşturması da ayrı bir kazancıdır.
Çocukların en çok öğrenmek istedikleri mesleklerde; marangozluk, terzilik, kunduracılık, oto tamirciliği, bakırcılık, elektrikçilik gibi mesleklerdi.
Baba çocuğunu bir terziye getirdiği zaman “Ustam bu çocuk önce Allaha sonra sana ve vatana emanet iyi, terbiyeli, namuslu ve çalışkan bir zanaatkar olabilmesi için sana Eti Senin Kemiği Benim diyerek veriyorlar. İşte başlangıç bu.
Bundan sonraki başlangıçta çocuğun kendi ismi yanında toplumdaki adı da ÇIRAK’ tır. Çıraklık bütün sanatlar da hakikaten en zor yıllardır. Psikolojik yönden olsun, bilmediği ve alışmadığı bir yerdeki yaşamının ne kadar zor ve zorlukların yenilmesi ayrı bir sabır, azim meselesidir diyorum. (Bu safhayı kendim bir meslek grubunda çırak olarak çalıştığımdan dolayı çok iyi biliyorum.)
Çıraklık devresinin bir günü bir ayı ve yılı yoktur ki kalfalık sınıfına geçebilsin. Çıraklık devresinde hem sanatı gözünü açarak, dikkat ederek ve bazen de kaçamak olarak kalfaların çalışma usullerini öğrenerek gelişme çabaları olmaktadır. Çıraklık döneminde ustaya ve kalfaya bağlı olarak onların buyrukları ve tertip, düzenleri talimatları ile gösterdikleri bazı zorluklar olsa da katlanarak çalışmalarına devam edecektir. Kalfalık ve Ustalık konularını da gelecek baskıda buluşmak üzere.