Davut Arslan kardeşimizi 2011 yılı şubat ayında kaybetmiştik. Bu yıl 9. seneyi devriyesi. Birkaç gün önce oğlu Anıl ve ikiz kardeşi Namık’ın oğlu Akif ile çarşıda karşılaştık. Saygılı bir şekilde elimi öpmek istediler. Anıl, gözleri ile gözümün içine bakarak: Ahmet amca biliyorsun babamı 23 şubatta kaybettik. Babamla ilgili gazeteye yazı yazarsanız nasıl memnun olurum bilemezsin dedi. Gözlerinde ki ne olur der gibi ısrarlı bakışa, istediğine tabiî ki bigane kalamazdım. Ona ölümünün ardından yazdığım yazıyı güncelleyerek yazabileceğimi söyledim.
O , kızı Pınar’ın oğlu Anıl’ın kahramanı idi. Sevgili eşi Havva hanımın hayat arkadaşı idi. O Akif Çavuş Amcamızın, Emine Hanım teyzemizin oğlu Kadriye, Hediye, Fahriye ablamızın Namık kardeşimizin kıymetlisi idi. Ailesinin sevgilisi idi. Nasıl olur dedik önce. O birazdan evinden çıkıp İstanbul’a gidecek kızı Pınar’ a bilet alıp gelecekti. Meğer o sırada can alıcı Davutumuzun biletini kesmekle meşgul imiş’de bizim haberimiz yokmuş. Boynumuz kıldan ince. Ne desek boş. İlahi’nin bir takdiri bu.
Onu son yılların en kalabalık topluluğu uğurladı. Bu vefaya , bu sevgi seline çok da şaşırmadım aslında. Tören öncesi ve sonrası eş ile çocuklarının, kardeşlerinin sesi asumana yükseldi. Ağlamayan kimse yok gibiydi. Zaten ağlamayanlarında göz yaşları sessizce bir kenarda içlerine akıttığı belli oluyordu.
Nasıl ağlamayalım ki…
Çünkü o yalnız ailesinin değil, herkesin sevgilisi idi. Bulunduğu ortamı ışığı ile aydınlatır, sıcaklığı ile ısıtırdı. Üniversitelerde iletişim bölümleri kurulmadan o iletişim uzmanlığı yapıyordu. Lider özelliği vardı. Olaylara ve insanlara yön verirdi.
Cömertti. Sadece eli değil gönlü de açıktı. Mertti. Sözünün eriydi. İlkeli idi. Popüler bir söyleyişle o bir fenomendi.
İnsandı, insanoğlu idi. Kimseyi aşağıladığını, kimseye burun kıvırdığını görmedim. Kendisini zaman zaman diğer arkadaşlarından kıskandığım bile olmuştur. Her seviyeden seveni o kadar çoktu ki, istesem de onunla sık sık bir arada olamıyorduk. Ama 50 yıllık arkadaşlığımız kırılmadan, kopmadan sürdü gitti. Onu sevmemek zaten mümkün değildi. Hem onu kim sevmeye bilirdi ki?
O bir fıkra uzmanıydı. Yüzlerce fıkra hafızasında kayıtlı idi. Yeri ve zamanı geldiğinde birini veya bir kaçını arka arkaya patlatmadan duramazdı. Her fıkranın en ince ayrıntısını unutmadan, hatta kendisinden yorumlar katarak anlatır, bırakın bizleri kendisi bile katıla katıla gülerdi. Bir defasında Başakspor’ da futbol oynadığı sıralarda bir deplasman maçı dönüşünde otobüste anlattığı fıkralardan şoför direksiyon hakimiyetini kaybetmiş ve karla örtülü tarlaya girmiş. Otobüsü takım arkadaşları ile karın, çamurun içinden tekrar yola çıkardıklarında şoför: Davut abi, fıkralarını Allahaşkına otobüsün arkasında anlat. Değilse Allah göstermesin… demiş. Esprileri aslında doğumuyla başlamış. Davut , babasının memuriyeti dolaysıyla bulundukları İskender’un Namrun Kasabasında, ikiz kardeşi Namık ise birkaç saat sonra İskenderun’da dünyaya gelmiş.
O bir sportmendi. İsmet Paşa Caddesin’de Yeni sinema altında ki sahipliğini Hasan Mavili amcamızın, ,işletmeciliğini Haydar Varel abimizin yaptığı o renkli dünyada langırt, bilardo ve pin- pong salonunda üstüne adam yoktu. Atamspor, Başakspor ve Karamanspor’da oynamış, gol krallıkları yaşamış, gelmiş geçmiş en büyük gol kralı idi. Voleybol ve basketbol da da başarılı idi. Karaman’da çim hokeyi olsa eminim onu da yapardı. Bu 59 yaşında ki delikanlının bu komple sporcunun herkesten uzun ve sağlıklı yaşayacağı beklenirdi. Tabi bu bizim basit hesabımızdı. Bizden büyük hesaplar yapmamız beklenemezdi.
O bir doğrucu Davut’du. Doğruya doğru, eğriye eğri derdi. Fakat kırmadan, dökmeden o bir kenarda kendisini unutturmuş yüksek karakterli bir değerdi. Üzerinde durulsa ve kendisi biraz olsun isteseydi şehrin yerel yönetiminde ve Ankara merkezli seçilmişlerden olması hiç de hayalden şeyler değildi. Bu olgu aynı zamanda Karaman’ın makus talihi idi. O dürüstlüğü ve kişiliği ile her görüşün onaylayacağı yürekli bir entelektüeldi. Donanımlıydı. Siyasi ve sosyal yorumları isabetli idi.
O inançlı bir insandı. Son yıllarda inancını fiiliyatta da yaşıyor, her koltuğunda iki karpuz, hiçbir şeyi ihmal etmeden her şeyi bir arada yapmak istiyordu.
Özelliklede son 10 yılını aile ve akrabalarına vakıfetmişti. Şehirden veya köyü Pınarbaşın’ dan kimi yakınını doktora götürüyor, kimini ameliyat ettiriyor, kimin önüne düşüp ekmelilik sorununu çözüyor ve emekli olmasına vesile oluyordu. Yine köyündeki ata toprağına sahip çıkıyor, sıfırdan, uçsuz bucaksız üzüm bağı kuruyor, bedenen de çalışıyordu. Karadağ’ın Karaman merkezden her yerden görüldüğünü bildiği halde durumunu birazda ironi ile : Bağım Karadağ manzaralı. Daha çok arazi alacağım. Yürüyerek gezmek mümkün olmayacak, atla gezeceğim şeklinde espriler yapmaktan da geri kalmıyordu.
Evet, her şey ama her şey iyi gidiyordu. Aklımıza kötü hiçbir şey gelmiyordu. Öyle ya bu koca dünya hepimize yetecek kadar büyüktü. Ya da biz öyle sanıyorduk. Oysa bu yaşlı, bu eski büyük çark hep bildiği gibi dönüyor, şaşırıp yanılmıyor ve nice cevahiri içine alıyordu.
Evet … İkizlerden Davut artık bana muzip bir ifade ile: Ne haber Ahmet Aga. Ne var ne yok Kaptan demeyecek. Bana çocukluk lakabım ile seslenmeyecek. Bundan böyle her Fener’ in maçı olduğunda kimlerle gidip nerde seyredelim hesabı yapmayacak. Yeri gelmişken deyip, şöyle muzip bir fıkra patlatmayacak bizlere Kara Davut. Kendisini uğurlamaya gelen Atomsporlu, Başaksporlu, Karamansporlu arkadaşları ile akşamlara kadar topun peşinden koşmayacak Gol Kralı Davut Kaptan.
O öyle bir menzile gitti ki; artık istediği her şey onun ayağına kadar gelecek. Bir şeyi istediğinde o istediği şeyi aklından geçirmesi yeterli olacak. Ailesi, sevdikleri, arkadaşları, sebze bahçesi, üzüm bağı her daim elinin altında olacak gittiği yerde sevdikleri ile yaşayacak.
Birkaç yıl evvel Pınarbaşı dağlarına diktiği binlerce üzüm fidanı bu kış gününde Davut’suz daha fazla üşüyecek. Ama baharla beraber rüzgarla oynaşan milyonlarca asma yaprağı ona el sallayacak, dualar edecek ve her yıl ağustos sıcağında ballanan dolgun salkım salkım üzümler Davut abimiz gelsinde bizi toplasın diye boşuna bekleyecek.
Onu sevenler onu her fırsatta anacaklar. Her vesile ile yad edecekler. Onun eksikliğini bıraktığı boşluğu hep hissedecekler bundan hiç kuşku yok.
Yolun açık olsun Davut Kardeşim mekanın cennet olsun.
9. ölüm yıl dönümünde eşine ve çocuklarına, Arslan ailesine, sevenlerine tekrar başsağlığı ve taziyelerimi sunarım. Hepimizin başı sağolsun Allah rahmet eylesin.
Ah be Davut…!
Davut Arslan’ın Ardından
- 04 Mart 2020, 15:15
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
Sevgili Ahmet Kardeşim,
Rahmetli Davut kardeşimizin 9. ölüm yıl dönümünde yazmış olduğun harika anlatımla Davut ile geçirdiğimiz o günler ve özellikle futbol oynadığımız ve fıkralarını anlattıktan sonraki onunla birlikte gülüşümüzü tekrar hatırlayarak geçmişi andım. Allah rahmet eylesin adam gibi adamdı.