Baharla birlikte bir canlilik gelirdi istasyona. Kadinlar, genç kizlar ve afilli delikanlilarla adeta dolar tasardi istasyondaki sedir agaçlarinin üzerinde yükseldigi çimenlik alan.
Batiriklar yapilir, evden getirilen patates salatalari ve börekler, etraftakilerle paylasilirdi.
Kara trenin istasyona girisiyle birlikte, trene bakmak için kosusturulur: birkaç dakika, inenler ve binenler izlenir ve tekrar çimenlik alana dönülürdü.
Yaz aylarinda kalabaliklar artar, bisiklet zilleri, çember çeviren çocuklarin bagrislari birbirlerine karisirdi.
Köse baslarinda: yüzleri kömür isleriyle kaplanmis ve gözleri isildayan çocuklarin, mangallarda pisirdikleri misirlarin kokulari gelirdi uzaklardan.
Yapilan her alis-veriste, çocuklarin sevinçleri, beyaz dislerini göstermeleriyle anlasilirdi.
Istasyon Parki’nin ayri bir güzelligi vardi: rengarenk çiçeklerin çevreledigi ve ortasindaki küçük havuzun temiz sularini seyre dalarak, sade gazozlarini bardaklara bosaltanlarin, Sevim Tanürek’in “Mehtapli gecelerde” diye baslayan sarkisini dinlerken, ayrilmayi ve kavusmayi unuttuklari yüzlerinden okunurdu.
Kis aylarinda yagan karlarin beyazligiyla birlikte bir yalnizlik çökerdi istasyona.
Bekleme salonundaki banklarda oturan birkaç kisi ile yanan sobanin etrafinda isinmaya çalisanlara, gelen kara trenlerin hisirtilari, disariya bir davet olurdu.
Her mevsim ve her gün, istasyondaki görevlilere telefonlar edilerek ya da kara tahtaya yazilan yazilardan, kara trenlerin tehirleri ögrenilirdi.
Kara trenlerin gelislerinden önce, taze kizarmis kellelerden alabilmek için kuyruklarin olustugu ve yarim kelle bile alabilenleri sansli hissettiren istasyondaki küçük büfenin pencereleri açilir, alis-veris baslar ve bunu bilet gisesinin açilisi takip ederdi.
Kara trenin çalan düdügüyle birlikte, basinda kirmizi sapkasi ve elinde yesil-kirmizi renkli isaret araciyla hareket memurlari görünürdü.
Kara trenin alana girmesiyle siyah ve beyaz dumanlar etrafi sarar; trenden inenler, trene binenler, saticilar, alicilar, lokomotife doldurulan kömür ve sular birbirini takip ederken, sanki göz açip yummadan hepsi tamamlanmis hissini verirdi.
Faytonlar ve yayli arabalar, gelenleri alip korna sesleri arasinda, istasyonu kendi yalnizligi ve sessizligine terk ederek, uzaklasirlardi…