Kış mevsimi denince aklımıza gelen soğuk fırtına, yağmur ve karlarla anılmaktadır. Bunların bu mevsimde yarattıkları faydaları ve zararların yanında topluma ve çiftçiye hatta esnafa neler neler yapabilmektedir.
Ben sizlere çiftçiye ve esnafa olan kış günlerinin fayda ve zararlarından ziyade toplumdaki yaşam hayatındaki etkileri nelerdir onları yazmak istiyorum. Elbette hayat zorlaşsa da bir başkadır karlı kış günleri ve geceleri. Eski yıllarda evlerimiz tek katlı ve toprak damlı evlerdi. Nadiren iki katlı kiremitli evler vardı ama toprak damlı evlerdeki yaşam hayatının tadı tuzu şimdiki beton yığını olan apartmanlarda bulamazsınız. Eski yıllarda toprak damsız evi olmayan mahallelerimiz yoktu. Bu evler tek katlı kerpiçten yapılır. Tabi ki temeli ve en az iki metresi taşla örülüdür. Bu evlerimizde kış günlerinin ısınması soba iledir. Karlı kış günlerinde ise damların mutlaka kürünmesi ve arkasında yuvak taşı ile de yoğurulması gerekmektedir. Bu yuvakla sıkıştırma işi ise karlar hafif erimeye başladığında topraklı damın üzerine tuz serpilir ve arkasından da yuvak taşı ile sıkıştırılırdı. Kürünen karlar sokak aralarına doldurulur yürümeye ve at arabalarının geçmelerine çok engel olur idi. Bunun içinde mümkün olduğu kadar komşuların anlaşmaları ile yollara ve sokaklara karların kürünmemesine özen gösterilirdi.
Eksiği gediği ile bu toprak damlı evlerin özelliğini yazık gelin birde buralardaki yaşamlara bakalım. Evler düz çatı, direkler üzerinde hazır onun üzerinde de topraklar ve çatı kenarlarına da uzantısı çıkık kamışlarla sıkıştırılmış topraklar ile bulunan bu merkeze de saçak veya çelenk çıkıntı diyoruz. Yağmurlar yağması, karların yağdıktan sonra erimeleri halinde her ne kadar damları yuvak taşı ile yoğursak da evin içerisine sular damlar idi. Çaresi ise bu damlayan suların olduğu yere içerisine az su doldurulmuş kaplar konur ve sular buraya damlardı. Kaba suyu niye koyardık derseniz? Suların ilk damlalarından sert yere değince sıçrar ve halıları, kilimleri ıslatırdı. Bir başka çarede imkanı olanlar büyükçe bir kaputu direklere dört tarafından bağlar orta yerinde bir ağırlık koyar etrafta damlayan sular bu merkeze gelir oradan da altta bulunan kaba damlayarak halledilirdi.
Bu evlerin bir özelliği de kış günleri kavunlar olmadığından direklere çakılan çivilere kavunlar iple saplarından bağlanarak asılır orada muhafaza edilirdi. Hemen hemen her evde bunları görebilirdiniz. Tek katlı topraklı evlerin mutlaka olmazsa olmazı ilaveli yapıları da var idi. Bunlar mutfaklar, tuvaletler ve ahır samanlıklarıdır. Tuvaletler mümkün olduğu kadar oturma yerlerinden biraz uzak yerlere yapılırdı. Mutfaklar odalara yakın yerlerde olurdu. İçerisinde ekmek yapmak için büyükçe bir tandırı onun yanında da iki gözlü yemekleri pişirmek için küçük tandır ocakları bulunurdu ki bunlarda büyük bir kerpiç ile örülü olan baca ile dışarı ve damdan en az iki metre yükseklikte yapılırdı. Arıca yemekleri pişirmek için de topraktan (çamur tabir edilen) yapılmış küçük taşınır ocaklar vardı. Bu evlerin banyoları ise oda içlerinde gusül hane ile ifade edilen yüklüklerin içindedir. Kışlık yiyeceklerinin bir çoğu da buzdolabı falan yok (o yıllarda yoktu) onun gibi soğutucu olmasa da mutfaklar soğuk olduğu için oralarda tel dolaplar ve büyük söğütten örme selelerin altlarına konur üstüne ağır bir taş konur kediler açıp yemesinler diye konurdu. Yiyeceklerin korunması ve pişirilmesi gibi olaylarında anlatımı uzun olacağı için şimdilik kısa geçiştiriyorum.
Hadi gelin şimdi de okul hayatına başlayalım. Evleri okulları yakın olanlar için pek sorun olmaz idi. Bu da öğle yemek saati içindir. Uzak olanlar da çantalarına kitaplarının bir köşesine (çantalar çoğunlukla tahtadan ve kalın bezlerden yapılmıştır) evde annelerin sıktığı mayalı veya şebit ekmeğin kıyma, peynir, kavrulmuş ciğer gibi yiyecekler ile yanında ceplere doldurulan kuru iğde, kuru üzüm, mısır kavurgası gibi yiyecekler bulunurdu. Karlı damların kürünmesi ile sokaklarda yürüyerek okula gitmenin zorluklarını bu yılları yaşamış olan bizler çok iyi biliriz. Daldan dala atlayarak yazıyorum ama olmuyor işte. Hani demiştik ya her evin bir avlusu var. O küçük bahçe de neler olmazdı ki; maydonoz, pırasa, ıspanak, taze soğan, turp, havuç, marul, lahana az da olsa kırmızı pancar gibi kış sebzeleri ekilirdi. Bahara doğru ise bunlar yeşerir ve güneş aştığı zaman da taze taze koparıp mayalı ve şebit ekmeğinin arasına koyup yemesi bir başka lezzetli.
Hani diyeceksiniz bu bahçe avlusunda hiç mi tavuk, kaz, hindi, ördek gibi hayvanlarınız yok mu? Olmazsa olmazı olur mu hiç onlarında kümesleri ve bulunduğu mekanları da tabi ki bahçenin uzak köşeleridir. Bakın yine başka yerlere geçtik gelin okula götürdüğümüz sıkmalar öğle tatiline kadar kururdu bunları soba üzerinde ısıtmak da yasaktı. Ne yapalım nöbetleşerek ısıtılır yenirdi. Bazen de yasak olmasın rağmen çimen ekmek getirenler de olurdu. Yasak, ceza, dayak ve bazı sertlikler olmasına rağmen bunların hep nasıl bir hayat yaşamına etki ettiğin sonraki yaşlarda hep anladık ve yad ettik. Kış günlerinin zorluklu ve hırpalayıcı şekilleri olmasına rağmen yine de diyorum ki; varsın olsun da o günlerin tatları ve sevgileri şimdiler de olsun.