KORONA DEVRİ ŞAKALARI

Bugünlerde, bendeniz dâhil pek çok arkadaşımız ve 65 Yaş Üstü insanımız 40 gündür evlerinde hapis durumda. Bu durumumuzu baştan söyleyim ki; yazıya konu olan olaylar daha bir anlaşılır olsun. Malum; Korona zaten espriye yatkın insanımızı iyiden şakacı yaptı. 
İsmi lazım değil bir arkadaşım yaptığı harika şakasını telefonda nakletti. Her yerde olduğu gibi koca apartmanda kimse kimseyle kapıdan kapıya bile görüşemez olmuş. Yasağı-tedbiri delen bitişik iki komşu hanım hariç. Kafadar bu iki hanım telefonla veya kapıdan kapıya alçak sesle anlaşır, arada bir buluşur, mesafeli de olsa kahvelerini içer, zararsız dedikodularını yapar ve yine sessizce ayrılırlarmış. Aralarındaki bu sırrı, özellikle de apartmanda sosyal mesafeyi şiddetle esnetmekten yana olan üçüncü arkadaşlarından çekinip-korksalar da saklayıp sürdürüyorlarmış. Bir gün yine bir araya gelirler. Kahveler yapılır. Aman o duymasın, duyarsa bizi apartmandan sürer vallahi derler. Gülüşüp kahvelerinden ilk yudumu alırken kapı zili acı acı çalar. Ev sahibinin eşi hemen fırlar, kapıyı açar ve: Oo (falan) hanım… Buyrun buyrun der ve eşine (çekinip-korktukları) falan hanım kapıda diye seslenir. Ne olduysa her şey birkaç saniyede olmuştur. Ev sahibesi eşi görülmemiş bir endişeyle: Eyvah eyvah… Ne yapacağız şimdi… Tüh ki ne tüh diye mırıldanarak açık kapıya yönelir. Fakat kapıda kimse yoktur. Olaya kendisini o kadar kaptırmıştır ki eşine hala: Hani ya nerede diye olmayan misafiri sorarmış. O ana kadar kendini tutmayı başaran bizimki gülmekten ölmek üzeredir. Durum anlaşılmıştır; zili çalan da kapıyı açan da uslu mu uslu kırk yıllık eşidir. Zil çalıp da korktukları başına gelen misafir komşu da kendince çözüm ararmış meğer: N’apalım o da gelir şu köşeye oturur. Yakalandık bir kere, dermiş kendi kendine.
Gelelim benim şakama. Sokağa çıkma yasağı olmayan 35 yıllık sütçü Ömer kardeşim: Ahmet abi pazardayım. İstediğin bir şey varsa alıvereyim dedi. Sağolsun; bolca elma, portakal ve son zamanlarda yemeye başladığım küflü peynirleri yüklenmiş getirdi. Balkona koyarken eşim kızımla konuşuyordu. Kızım: Babam nasıl, ne yapıyor diye sorunca eşime yavaşça: Baban pazara gitti kızım de… dedim. Kızım: Ne...? Neden bıraktın anne? Hem babam kronik hasta, durumunu bilmiyor mu. Nasıl yapar böyle bir şeyi diye yüksek perdeden endişelenip kızdığı benim kulağıma kadar geldi. Bunu duydum ya; pazardan gelen nevaleyi balkondan aldım, gerisin geri daire kapısının kıyısına koydum. Çok geçmeden kızım evinden bir sinirle geldi. Ben henüz gelmiş ve üzerimi çıkarırmış gibi yaparken kızım; bir gelen nevaleye baktı, bir bana baktı, çalımlanıp geçti oturdu. Tam bana kızmaya hazırlanıyordu ki; ben gülmeye başladım, zeki çocuk hemen anladı olayı. Eşimle içimizden gülüp duruyorduk, kızımızı da güldürdük. Fena mı oldu yani. Böyle fırsatı bir daha nerede bulacağım. Yaptım şakamı gitti. 
Beni uzaktan tanıyanların, benden ummadıkları şekilde küçük küçük şakalar da yapmadım değil. Sokağa çıkma yasağımızın ilk haftasında baylı-bayanlı yıllardır görüştüğümüz arkadaşımı aradım: Sami akşam bize buyrun, Esatları da arayacağım dedim. Şaka yapıyorsun tabi, dedi. Evet ama şaka olmamasını daha çok isterdim dedim. Akabinde Esat’ı aradım. Şaşırdı: Valla mı…? Eskisi gibi yine birbirimize gelip gidecek miyiz diye bir anda çocuk gibi sevindi. Tabi ama bir-iki ay sonra yani dedim. Efkârlanır gibi oldu.
Aynı arkadaşıma: Cumhurbaşkanımız beni aradı; dışarı çıkma, senin sağlığını önemsiyorum gibi sözler etti. Tabi ben de ilgilerinden dolayı teşekkür ettim dedim. Seni aramadı mı diye sorunca: Nerden… Aramadı valla dedi. Fakat ben olayı sulandırmaya başlayınca bunun bir telesekreter kaydı olduğunu anlamakta gecikmedi. 
Diğer bir arkadaşıma telefonda: Sıkıntıdan ne yapayım ne yapayım derken… Diyet yapayım bari dedim. Arkadaşım atladı. E n’oldu diye sordu: 3 kilo almışım kardeş dedim. Ne yapacaksın peki dedi. Diyet bana yaramadı, bir de sen yap dedim.
Bir diğer arkadaşım Whatsapp’tan Cem Yılmaz’ın muzır videosunu göndermiş. Telefon açtım: Arkadaş, böyle bir şeyi niye gönderdiğini doğrusu anlayamadım. Aklınca beni imana mı getireceksin diye hafiften sitem ettim. Şaşırdı: Ne alaka diye sordu: Ne olacak Güzel Ezan Okuma Yarışması göndermişsin dedim. 
Yedi yirmi dört 40 gündür evdeyiz. Kolay değil. Saat başı bilmiyormuş-unutmuş gibi yaparak eşime: (gelmeyen) Gündüz misafirlerine yeni aldığımız şeylerden ikram et. Akşam misafirlerimize değişik olsun, falan-filan da hazırlayalım. İkram parayla değil ya. Hem elimize mi yapışır sonra, gibi trilyonlarca şaka yapar oldum. 
Sayın yetkililer biz 65 Yaş Üstü’leri sokağa çıkarmakta geç kalmayınız. Zira bu Korona illeti benim gibi suratı asıkzadeleri bile böyle yaptığına göre, sırıtkanzadeleri ne yaptı kim bilir. Tedbir alınmazsa komedyen komedyene espri satacak. Tabi satabilirse. 
Yasaklar bittiğinde Cem Yılmaz gibilerin tahtları ciddi sallantıda. Öyle ortalarda, elimize kimseler su dökemez diye gerim gerim gerinmesinler. Bağdat orada ise arşın burada. 65 Yaş Üstü’lerin iktidarı çok yakın, belki yarından da yakın. Söylemedi demeyin. 

 

YORUM EKLE

banner284