KÖYÜMÜZDE BIRAKTIKLARIMIZDAN

Artik sonbaharinda sonlarina yaklasildigindan; bahçelerde yetistirilen, asagi yukari her sey köye tasinmis, baglardan sesler kesilmis, harmanlar kaldirilmis, o yillarda üçüncü sinifina basladigim ilkokul açilmis ve hatta dügünlerde yavas yavas baslamisti ki; kisaca o günlerdeki köydeki deyime göre halk; ‘Güz Yigit’i’ olmustu.
O gece, sabaha kadar esen aci ve sert rüzgâr; agaçlardaki son yapraklari da dökmüs, bilhassa yol üzerindeki ulu ceviz agaçlarinin yola dökülen yapraklari üzerinde,“cagus,cugus” sesler çikararak yürürken, cevizler çirpilirken ulasilamayan dallarinda kalmis son cevizler, simdi kabugundan soyulmus olarak bizim ‘civlak’ dedigimiz sekilleri ile, ayagima takildigindan veya yapraklarin örtemediginden, karsima çikanlari ceplerime tika basa doldurarak, bahçemize de varmistim.
Önce esegimizin sirtindaki harari zorlada olsa babamin tembih ettigi yere bosalttiktan sonra, hemen civarda ve bagimizdaki ceviz agaçlarinin altlarini dolasarak, bir hayli cevizi de toplamistim.
Anam’in tembih ettigi sekilde; soguktan etkilenmesin diye, üzerleri misir saplari ile örtülü olan domates gariklarindan,alagök domatesleri heybenin bir güzüne yerlestirilmis tenekenin içine, yine halâ gariklarinda olan pirasalardan da bir pisirim kadarini sökerek, yukaridaki arktan bahçemize bir oluk içinde akan bol suda ellerim üsüse de yikadiktan sonra, bir adette batirmalik lahanayi çekip, heybenin diger gözüne koyarak, hazir vaziyete getirdim.
Bagimizin bir kösesinde bulunan ve yaz aylarinda bu baga göçtügümüzde, geceleri içinde yattigimiz tek gözlü damin içindeki anamin çamurdan yaptigi ocakta; oralarda bolca bulunan çali çirpilari yakarak, ellerimi isittiktan sonra, disari çikarak, bagi bastanbasa dolasmaya basladim.
Artik meyve agaçlari da yapraklarini dökmüs, üzüm asmalarinda kalan birkaç dane cingil üzüm tanelerini yiye yiye yürürken, bahçemizin bati duvari dibinde, kökü bize ait, ancak dallari komsu bagin kavak agaçlarina tirmanmis, ‘Kadin Parmagi’ dedigimiz, ama yillardan beri ulasamadigimizdan, ari ve kuslara birakmak mecburiyetinde kaldigimiz, yapraklarin dökülmesi ile de, tamamen meydana çikmis, üzümleri gördüm.
Yanimda hiç kimsenin olmayisi, o yillardaki hafif siklet vücut yapim, cesaretim ve gördügüm üzümlerinde çoklugunun sevki; beni hem heveslendirdigi, hem de yüreklendirdiginden, ayagimdaki igreti gibi duran. ayakkabilarimi çikararak,çorapcak, üzerinde asmamizin dallarinin oldugunu gördügüm, ilk kavak agacinin, beni tasiyacak olan kismina kadar, tirmanarak çiktim..
Agaçtan; asma dallarinin tutundugu teyekleri, ellerimle teker teker kurtararak, asagidan ulasilacak duruma gelinceye kadar indirdikten sonra, yere inmeden esmekte olan rüzgârin da yardimiyla, hemen yakinimdaki diger en yakin kavak agacina atladim ve bu sekilde asmanin kavaklardaki bütün dallarini asagiya sarkittiktan sonra indim.
Bahçemize kadar çektigim dallarin üzerlerindeki üzümlerden; bir kismini domates koydugum tenekenin üzerine, aldigi kadar doldurduktan sonra, zorla esegimize atarak, köye, evimize geldigimde, heybeyi indirmeye yardim eden anam; gördükleri ile sasirmis, bahçemizde olmadigindan, bir yerlerden çaldigimi zannedip, üzümleri göstererek; ”Bunlari nerden buldun?” diye de çikismisti.
Anama olanlari oldugu gibi anlattim, ama babama anlatmak zordu..Çünkü daha evvelki günlerde; asmamizin o kavak agaçlari üzerindeki üzümlerini her gördügünde;onlara
imrenerek bakar, kedinin cigere ulasamamasi misalinde oldugu gibi;“onlarda, arilarin kuslarin hakki” diyerek, çaresizligini örtmeye çalisirdi.
O gün; anamin yavas yavas, sakince babama durumu anlatmasindan; babam ikna olmus gibi görünse de, benim bu sekilde, tek basima, çok tehlikeli olan bu ise girismeme, çok kizmis, sabahtan erken bir saatte baga giderken, benimde uyandigimda gelmemi tembihlediginden, korka korka baga vardigimda,O’nu,dün indirdigim asma çubuklari için “Giravut” dedigimiz, yerden bir iki metre yükseklikteki bir düzenegi, yaparken gördüm
Babamin tarifi ve benimde gücüm kadar bu ise yardim ederek, o giravut denilen düzenegi tamamladik. Sonrada ben dallar üzerindeki o sahane üzümleri getirdigimiz sepet ve tenekelere toplarken, babam da bosalan asma dallarini, o düzenegin üzerine çekerken; “Bu dallar çok büyük ama, simdi budama zamani degil. Insallah ilkbaharda, bunlari gerektigi sekilde budayarak düzeltiriz”dedi.
Isimizi bitirip köye dönerken, benimde üstünde oldugum boz esegimizin üzerinde; önümde elimle siki sikiya tuttugum kocaman bir sepetle birlikte, heybenin iki gözünde bulunan büyük tenekelerde de, agzina kadar üzüm doluydu.
Iste o günden sonra bagimizin o tarafinda da mevsimin en sonunda olgunlasan, iri ve ismi olan “Kadin Parmagi” gibi uzun üzümleri, bu sefer daha kolay ve rahatça koparmaya kavusmustuk.
Bu gün yataktan kalkip penceremden baktigimda; aksamdan beri esen rüzgârin da etkisiyle sitenin bitisigindeki belediye parkinda bulunan agaçlarin, artik dallarinda tutunamadigindan yerlere serilen yapraklarini görünce, çocuklugumdaki o günü hatirladim..
O yillardaki diger bag komsularimizi, yolumuz üzerinde bir birine bitisik tamami bakimli, içinde bugün adina ORGANIK diye daha pahali satilanlardan çok daha hilesiz, yetistirilmeleri sirasinda; ne ilacin ne kimyevi gübrenin bulunmadigi, yalnizca ana babalarimizin alin teri olan, meyve ve sebzelerin yetistigi Yukaridere’yi, orada tanidigim komsu ve arkadaslari hatirladim.
O yillar ismini dahi hiç bilmedigimiz limonun yerine; rahmetli anamin bahsettigim asmamizdan aldigi koruklari salatalarimiza siktiginda, o salatada duydugum tat ve kokuyu hatirladim.
O yillardaki nur yüzlü, ikrami ve iltifati çok seven, ruh güzellikleri ile birlikte riyasiz, tertemiz duygularla ibadet edip dua ederken, sükretmesini de bilen ihtiyarlarini, kadinli erkekli, yilin çogunu el emegi, alin teri dökerek kimseye muhtaç olmadan, kendisinin ve çocuklarinin rizkini, nasirli elleri ile kazanan; sabirli ve azimli insanlarini hatirladim.
Çocuklugumu içinde yasadigim, hayat mücadelem sebebiyle de kendisinden ayri kaldigim yillarda sila özlemini çektigim, kendisine gitmek için her yoluna düstügümde heyecan duydugum, ancak artik yasim sebebiyle gidemedigimden, bütün güzelliklerini kalbimde, kokusunu da burnumda hissettigim köyümü…
Hayata merhaba diyerek gözlerimi ilk bagrinda açtigim, vücut yapimin olusmasi sirasinda ihtiyaç duydugum havasina, suyuna,helal,hilesiz ve tertemiz gidasina borçlu bulundugum, çocuklugumda bilincime ve bilinçaltima en güzel ve tertemiz sekli ile yerlesmis örf ve adetleri ile ögündügüm, simdilerde ise; öksüz ve kimsesiz biraktigimiz köyümüz Ibrala’yi, orada dünyaya gelmeme vesile olup, kucaklarinda, yani aile ocagimizda bana sabir,sadakat, sevgi,saygi,sefkat, iffet, inanç, adalet ve kisacasi gerçek güzellikleri, kendi öz yasayislarindan aldigim, rahmetliler anami ve babami hatirladim. 
YORUM EKLE

banner284