Nevruz farkli bir gündür. Bu gün Türk dünyasi ile birlikte Farslarda da eskiden beri kutlanmaktadir.
Bu gün kuzey yarimkürede geceyle gündüz esitlenmekte baska bir degisle ekinoks gerçeklesmektedir. Yani Günes isinlari ekvatora dik, kutuplara esit uzunlukta ulasmaktadir. Ayni sey 23 Eylül’de güney yarimkürede yasanmaktadir.
21 Mart tarihinden itibaren Günesin, güney yarim küredeki etkisi yavas yavas azalmaya baslarken, kuzey yarimküredeki etkisi artmaktadir. Dünyadaki bu önemli degisim, kuzey yarimkürede yasayan toplumlarin öteden beri dikkatini çekmistir.
Çünkü Nevruzla birlikte çevrede hissedilir degisiklikler olmaya baslar. Hava, toprak ve su isinir, agaçlara su yürür ve tabiat canlanmaya baslar. Bu canlilik insanlar için bir sevinç kaynagidir. Bu sevinç çesitli sekillerde disa yansitilmistir.
Hun Türklerinin baharla birlikte kutlamalar yaptiklari Çin kaynaklarinda yer almaktadir. Ayni gelenegin Hunlardan sonra Göktürklerde ve Uygurlarda da görüldügü ifade edilmektedir. Orta Asya Türkünün hayatinda mevsim olarak yaz ve kis, yer olarak da yaylak ve kislak önemlidir. Kisin sona ermesi, baharin gelmesi ister istemez milletimiz tarafindan ilgiyle karsilanmis ve yazin müjdecisi olan ilkbahar bayram olarak çok eski zamanlardan itibaren kutlanmaya baslanmistir.
Ancak bu sosyal olay, Türk Milleti’nin bu günde yaptigi kutlamalar tek bir sebebe baglanamaz. Isin maddi boyutunun yani astronomik gerçeklerin yani sira bir de efsanevi boyutu vardir. Dolayisiyla Ergenekon Destani’na konu olan olaylarin Nevruz dedigimiz Türk milli bayramina katkisi olduguna inaniyoruz. Ayrica destanda anlatilan olayin gerçek yanlari da yazili belgelerde yer almaktadir. Yani su da bir gerçektir ki Ergenekon Destaninda anlatilan olay tamamen hayal mahsulü olmayip tarihi bir temele dayanmaktadir.
Yazili kaynaklarin bildirdigine göre, Çin’in en büyük amaci kendisine engel olarak gördügü Hun Devleti’nin siyasi varligina son vermekti. Çin, 216 yilinda Güney Hun Devleti’ni yikarak bu amacina ulasmistir. Hun boylarini birbirinden ayirmis ve onlari ayri ayri yerlere yerlestirerek baslarina da birer Çinli vali tayin etmistir.
Yaklasik bir asir Çin hâkimiyetinde kalan ve sayilari 19’u bulan Hun boylari 4.yüzyilin baslarindan itibaren Çin’de çikan karisikliklardan da yararlanarak yeni Hun Devletleri kurmaya baslamistir.
Bunlardan biri de Kansu bölgesinde kurulan Kuzey Liang Devleti’dir (401-439). Göktürk Devleti’ni kuracak olan Asina aileleri de Kuzey Liang Devleti’ne bagli boylar arasinda yer almistir.
Çin’in Ordos bölgesine hâkim Tabgaç Türk Devleti (338-557), 439 yilinda korkunç bir darbe ile Kuzey Liang Devleti’ne son vermis Asina ailelerinin bu darbeden kurtulabilen fertleri kaçarak Orta Asya’nin en büyük devletine sahip olan Avarlar’a siginmislardir. Çin Yilliklarindaki kayitlara göre, katliam seklinde gerçeklesen Tabgaç darbesinden 500 Asina ailesi kurtulmustur.
Altay Daglarinin eteklerine yerlestirilen Asina aileleri burada uzun süre demircilik yapmislar ve egemenlikleri altinda bulunduklari Avarlar’a silah imal etmislerdir. Ancak Tabgaç darbesi uzun yillar Asina ailelerinin hafizalarindan silinmemis ve Göktürk Ergenekon Destanina konu olmustur.
Bu aileler daha sonra Göktürk Devleti’ni kurduklarinda Ergenekon’dan çikisi temsil eden örs üzerinde çekiçle demir dövme âdeti devlet adamlari tarafindan da gerçeklestirilen bir devlet töreni haline gelmistir.
Inanisa göre, Türklerin Ergenekon’dan çikis günü 21 Mart’a rastlamakta olup, Türk boylari bugünü çesitli etkinliklerle kutlamislardir.
Örsün üzerinde demir dövme âdeti 10.yüzyilda güçlü bir kavim olarak ortaya çikan Oguzlarda da devam etmistir. Oguzlar özgür gün, bagimsiz gün adini verdikleri bir günü Mart ayinin son günlerinde kutlar ve bu kutlama esnasinda büyük bir ates yakar, içine bir parça demir atar sonra bu demiri örsün üzerinde çekiçle döverlerdi. Böylece onlar topragi ve suyu etkilediklerini ve daha da önemlisi sogugu uzaklastirdiklarini düsünürlerdi. Ayni sekilde bu gelenek büyük ölçüde Türklerin Ergenekon’dan çikisini da simgelemekteydi.
Günese göre düzenlenen on iki hayvanli Türk takviminin ve Sultan Meliksah’in Celalüddevle lakabina atfen kullanilan Celali takviminin baslangici 21 Mart’tir. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk, Nevruz gününü eski geleneklere bagli kalarak Celali takviminin ilk günü olarak tespit ettirmistir.
Kasgarli Mahmud’un Divanü Lugat it Türk’ünde geçen ifadeden anlasildigina göre, Türkler bayram yaptiklari günü “Yeni Gün” olarak adlandiriyorlardi ki bu Farsça “Nevruz” kelimesinin tam karsiligidir. Divanü Lugat it Türk’te yilbasi “Nevruz” olarak geçmektedir.
Selçuklular’da da Nevruz resmi bir bayramdi.
Asirlar boyunca kitalar üzerinde hâkimiyetini sürdüren Osmanli Imparatorlugu’nda ise bu bayram “Nevruz-i Sultani”, “Sultan Nevruz” ve “Nevruz-i Hümayun” olarak adlandirilmistir. Gerek bu adlandirmalardan ve gerekse Seyhülislam Ebussû’d Efendi’nin konuyla ilgili verdigi fetvalarda geçen “Nevruz Mecusî degildir, Nevruz Sultanîdir” ifadelerinden Osmanlilarin Nevruz’u bir Mecusi âdeti olarak degil, Sultanî bir olay olarak algiladiklari anlasilmaktadir.
Sairlerin Nevruz gününü tebrik sebebiyle devrin büyüklerine methiye takdim etmeleri Ilk Müslüman Türk Devletlerine kadar uzanan eski bir gelenektir. Kendilerine siir sunulan kisilerin buna karsilik para veya hediye vermeleri bir tür büyüklük ve cömertlik sayilmaktaydi.
Osmanlilar döneminde tabiattaki cömertligin sembolü olarak görülen Nevruz gününde sairlere hediye verme âdeti yaygindi. Âsik Çelebi, Mesairü’s-Suarâ’da, Zâtî’nin padisaha sundugu nevruziyelere karsilik 2000 akçe caize aldigini ve bu miktarin onun bir yillik geçiminin önemli bir kismini teskil ettigini kaydetmektedir.
Nevruz dolayisiyla yazilan siirlerin nesib (giris) kisminda sairler Nevruz kabul edilen 21 Mart tarihine ait özellikleri zengin tasvirlerle dile getirmekte, “bahar” ve “nevruz” kelimelerini de redif olarak kullanmaktaydilar.
Nevruziyeler disinda özellikle gazellerde Nevruz günü sevgilinin güzelliginin tasvirinde bir benzetme unsuru olmustur. Fatih devri vezirlerinden Ahmed Pasa’nin gazelinden alinan asagidaki beyit bu baglamda güzel örneklerden biridir:
“Dün gece mihmânim ol mâh-i cihân-efrûz idi,
Nûr-i hüsnünden dünüm Kadr ü günüm Nevrûz idi”
Türk edebiyatinda Bâkî, Nef’i ve Nedîm gibi büyük sairlerin ayni zamanda en güzel nevruziye yazan sairler oldugu da kabul edilmektedir.
Nevruz tekke ve halk siiri geleneginde de çok zengin bir sekilde islenmistir. Sii ve Bektasi sairleri de çok sayida nevruziye kaleme almislardir.
Mesela Pir Sultan Abdal konuya söyle yaklasmaktadir:
“Cümle esya bugün destur aldilar,
Ask ile didâra karsi yandilar,
Erenler ceminde bâde sundular,
Himmeti erince Nevruz Sultan’in.”
Halk siirinde Nevruzu ve bahari ele alan manzumelerin divan siirindekilerden daha zengin oldugu söylenebilir. Bir halk sairi Nevruz ile ilgili olarak duygularini söyle dile getiriyor:
“Kosarak geldi seher yeli
Bugün Nevruz, dedi
Egildi çigdemin kulagina
Uyan kiz, dedi.
Bir ozan usulca öptü sazini
Bugün Nevruz, dedi
Oynasin koç yigitler
Inlesin kopuz, dedi.”
Nevruzun edebiyatimizda yer almasi ve çesitli edebi formlarda zengin bir duygu ve düsünce birikiminin olusmasi, bu günün Türk kültürüne sonradan girmis bir unsur olmadigini göstermektedir.
Cumhuriyetin ilanindan sonra da Nevruz resmi törenlerle kutlanmistir. 1925 yilinda Mustafa Kemal’in huzurunda Ankara’da bu maksatla yapilan resmigeçit töreni ünlüdür.
Bir süre Anadolu cografyasinda unutulmaya yüz tutan Nevruz’a son zamanlarda bazi topluluklar ideolojik bir boyut kazandirmaya çalismaktadirlar.
Oysa Nevruz ve Hidirellez bizim milli sembollerimizdendir. Milli semboller tarihin derinliklerine giden, baslangiç noktasi açikça belli olmayan milli ve estetik düsüncelerdir. Bunlarin yansimasi inanislarla, geleneklerle günümüze kadar gelebilmistir. Nevruz Bayrami en az üç bin yillik geçmisi olan bir Türk gelenegi ve bütün Türk dünyasinin milli bayramidir.
O safligin temizligin, baharin, canlanmanin ya da canliligin sembolüdür.
Ancak, Nevruz bir ideoloji degildir.
Nevruz slogan atmak, yakip yikmak hiç degildir.
Nevruzu bu hale getirmeye çalismak, bu tür söylemlerle anilmasina vesile olmak tarihimize, örfümüze, âdetimize ve halkimizin degerlerine önem vermemektir.
Bu düsüncelerle Nevruzumuz kutlu olsun, kardesligin, birligin, dirligin sembolü olsun, dünyanin her yerine bolluk ve bereket getirsin diyor, dostluk ve insanlik duygularinin her yana hâkim olmasini temenni ediyorum.