Bir firsat bulup, Malatya’dan çiktim ve söyle bir seyra daldim birkaç kösesinden Anadolu’yu.
Önce Arapkir.
Arapkir, bende derin hatiralari olan ilk ögretmenlik yillarimin ve evliligimin gerçeklestigi yer, hatiralar sicak ve canli.
Arapkir, yillar sonra da yine küçük bir meydan olarak kalmis. Bu meydanin etrafinda toparlanan ve gelecegini kurgulamaya çalisan samimi, dürüst ve çaliskan insanlarin sicak bakislari ve gülüsleri beni eski yillarima götürdü. Ne var ki, bu kisa zaman diliminde, sadece bir ögrencimle ayak üstü konusup, buradan ayrildim.
Kartal yuvasini andiran bir tepede kurulan ve Arapkir’e 23 km. uzakslikta olan Ocak Küyü, Arapkir ve Kemaliye yolundan gelip geçenleri seyrederken, gizli sirlarini sessizce izler gibi adeta!
Ocak Köyü, Izmir Selçuk Ilçesi Sirince Köyü’nden sonra; Türkiye’nin ikinci güzel köyü seçilmis, yesillikler içinde tarihi yapilari ve temizligi öne çikan bir köy; Ocak Köyü, bir köy degil, eskinin bir külliyesi; Hidir Abdal Türbesi, Cem Evi, Ali Gürer Müzesi, Köy Kütüphanesi, Konferans Salonu, Camileri, Hamamlari, Okulu, Çesmeleri, Kültür Dernegi ile yeninin de bir kültür merkezi adeta. Iste bu güzellikleri bir çirpida gezdim, köylülerle sicak sohbetler yaptim ve Hidir Abdal ile ilgili bilgiler aldim.
Hidir Abdal, 13 Yüzyilda Mogol mezalimi ile karsi karsiya kalan Anadolu’nun bu zor günlerinde, Anadolu’ya bir isik, bir kurtarici, bir moral kaynagi olarak Ahmet Yesevi’nin gönderdigi Haci Bektas Veli’nin manevi dünyasindan esinlenmis, Peygamber Soyu’ndan ve Karaca Ahmet’in evladidir.
Hidir Abdal Sultan Ocagi’nin ayni zamanda ruh hastalarina sifa dagitan bir ocak oldugunu ve köy adinin da bu nedenle “Ocak” konuldugunu ögrendim.
Ocak Köyü’nden ayrilip, daglari ve tepeleri 40 km. astiktan sonra iki dag arasina sikismis, bütün renklerin yesil oldugu, küçük ve sirin bir ilçe olan Kemaliye’ye ulastik.
Yine tarih, yine kültür ve yine doga iç içe geçmis ve insani simsiki kucaklayip sariyor.
Önce, tarihi su degirmenini gördüm; buradan da Kemaliye’nin daha bati yöresinde bulunan, Prof.Dr. Ali Demirsoy ve TÜBITAK çalismalari sonucunda
Kemaliye ve çevresinde bulunan envanteri içeren ve Türkiye’nin ilk dogal müzesi olan, Kemaliye Haci Ali Akin Meslek Yüksek Okulu içindeki Prof.Dr. Ali Demirsoy Doga Tarihi Müzesi’ni büyük bir ilgi ve hayranlikla izledim, kisa notlar aldim.
Müzeden ayrilip, dünyadaki ABD’nin Colarado Canyonu’nda ve Alplerdeki benzer kanyonlardan olan “Karanlik Kanyon”da; sizleri tasiyorum dercesine bir baska magrur, bir baska gururla uzayip giden Keban Baraji’ndaki çaglayana kadar olan güzergahta bir bot gezintisi yaptik.
Keman Baraji’nin derinliklerinde kaybolmadan çiktigimiz ve basimizi döndüren Kanyon gezisinden sonra, adeta bulutlarla iç içe geçmis bir köydeyiz.
Burasi; ögretmen, sair, oyun yazari, siyasetçi, halk kültürü alaninda çalismalar yapmis, Karacaoglan ve Yunus Emre’nin hayatlarini arastiran; Nerdesin, Rüzgar, Selam Olsun, Ilk Uykular gibi siirleri olan ve “Orda Bir Köy Var, Uzakta” siirine konu olan Ahmet Kutsi Tecer’in köyü Apçaga Köyü’ndeyiz.
Gruplar halinde tirmandigimiz Seyir Tepesi’nde, çocuk sesleri ve kus civiltilari arasinda, çaylarimizi yudumlarken, günesin batisini seyre dalarak, adeta yasadigimiz bütün olumsuzluklari geride biraktik.
Bir kisa güne sigdirilan bu kadar güzellikler var mi? diye sorarsaniz, yanitim evet vardir, olur ve derim ki; iste tarih, iste kültür, iste doga ve iste insanlarimiz…
Gezi boyunca, ayni yerlerde ve ayni ortamlarda Suniler ve Alevilerle oturup sohbetler ettim, dertlestim. Gördüm ki; geçmisimiz ortak, dertlerimiz ortak ve gelecegimiz ortak: o zaman bizlere neyin kavgasini verdirtmeye çalisiyorlar, evet neyin kavgasini? diye sormadan edemiyorum.
Her türlü ayrimciligi ve ayricaklikligi nefretle ve siddetle kiniyor ve lanetliyorum. Ben, bu güzel ülkemde, güzel insanlarla huzur ve baris içinde birarada yasamak istiyorum.