Çocuklarını kendi aralarında ya da mahalledeki tanıdık çocuklarla karşılaştırıp; çocuklarının, kendileri olmaları yerine, bir başkasına benzemesi; erkeklerin paşa, kızların da sultan olması, aile tarafından istenilir. Bu durum, toplumuzda oluşan bir kültür olsa gerek.
Başkasına benzemek isteği siyasal alanda da görülmektedir.
Bazı kişi ve kesimler, cumhuriyet ve demokrasiyi geliştirip yüceltme yerine, Osmanlı olmaya öykünmektedirler. Bu kişi ve kesimlerin, cumhuriyet ve demokrasi ile zorları nelerdir acaba?
Bu kişi ve kesimler, cumhuriyet ve demokrasiden ne kötülükler gördüler de Osmanlı olmayı bir türlü dillerinden düşürmüyorlar?
Oysa Osmanlı Devletini de Türkiye Cumhuriyeti Devletini de kuranlar, Türklerdir. Osmanlı devleti Ortaçağ koşullarında; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise, Yakınçağ koşullarında kurulmuşlardır. Her iki devlette kuruldukları çağların özelliklerini taşımaktadırlar. Bu nedenle Osmanlı Devleti, Türkiye Tarihi’nin dördüncü; Türkiye Cumhuriyeti de beşinci bölümünü kapsar…
İki devlette aynı coğrafyalar üzerinde kuruldular, sadece devletleri kuranların egemenlikleri farklıdır; Osmanlı Devletini kuranlar, Osmanlı hanedanı; Türkiye Cumhuriyetini kuranlar da halktır… Bu durumdan neden rahatsızlık duyuluyor anlayamadım?
Ayrıca bu iki devletin farklı yönleri de vardır ve bunlar da doğaldır…
Devletin yapısı: Osmanlı çok uluslu bir imparatorluk; Türkiye Cumhuriyeti ise üniter bir ulus devlettir…
Devletin Yönetim Şekli: Osmanlı monarşi; Türkiye Cumhuriyeti ise Cumhuriyettir…
Devletin rejimi: Osmanlı otokrasi; Türkiye Cumhuriyeti Demokrasi…
Hükümet Sistemi: Osmanlı divan, 1876’dan itibaren de iki meclisli parlamento; Türkiye Cumhuriyeti Parlamenter demokrasi…
Durum böyle iken: Bir Osmanlı olma modası başlatıp, Osmanlı olmaya çalışanların, içinde bulundukları zihinsel ve ruhsal sınırlarını aşarak, cumhuriyeti algılama yeteneklerinin olmadıklarını söylemek olasıdır, diyorum.
Osmanlı olmayı isteyenler, Osmanlıyı içten bir kurt gibi kemirip azar azar yıkıma götürmüş olan:
Şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin zihniyetlerini sürdürerek, din tacirliği mi yapmak istiyorlar?
Sülük gibi insanların kanlarını emerek, insanların sırtından geçinen; falcıların, büyücülerin üfürükçülerin, muskacıların yerlerine mi geçmek istiyorlar?
Tembel ve asalak insanların toplandıkları ve birer miskinler yuvası durumuna getirdikleri tekke ve zaviyeleri tekrar açarak, emek çekmeden onun bunun sırtından mı geçinmek istiyorlar?
Bu tür zihniyet sahiplerinden oluşan bir topluma, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?
Elde ettiği bütün çağdaş gelişmelerden sonra bu ulus, bağnaz ve Ortaçağ anlayışlı olabilir mi?
Osmanlı olmak hayalleri kuranların, kendi ruh ve zihin dünyalarında dönüp durmaktan başka bulabilecekleri hiçbir çıkış yolları yoktur, diyorum