Sarıveliler’in yetiştirdiği büyük âlim Mustafa Barcın Sarıveliler doğumludur. Baş Dere’de Sarıveliler, Küçük Karapınar, Adiller, Mençek, Civler, Civandere, Ortaköy (Kızılcakışla) , Turcalar’ı içine alan, tarihinde Nevahi diye de anılagelen büyük vadiye BAŞDERE denir. Tarihi TAŞELİ içinde yer alır.
Başdere’de Sarıveliler 1967’de belediye, 1990 yılında da ilçe olmuştur. 19. Yüzyıla gelindiğinde İç-el (TAŞELİ) Adana vilayetine bağlıdır. Ermenek Sancak Merkezidir. 1927 yılında Sancak Merkezi yapılan Ermenek 1871 yılında Sancak Merkezi Silifke’ye alınmıştır. Silifke’de Adana’ya bağlıdır. 13 Aralık 1906’da Ermenek Konya’ya kaza olarak bağlanmıştır. 1913 yılında Ermenek ile Nevahi kazaları tekrar Silifke’ye nahiye olarak bağlandığı görülür. Hicri 1285, Miladi 1868 Konya Vilayeti Salnamesinde Ermenek ilçesine bağlı 15 köy vardır. Nevahi kazasına bağlı 30 köy kaydı yazılıdır. Bu Salname ’ye göre o tarihte Ermenek’in nüfusu 3700, Nevahi ilçesinin nüfusu ise 5780’dir. Senet-i Hakani (Tapu Belgeleri) kayıtlarında Sarıveliler’e bağlı Küçükkarapınar, Başyayla’ya bağlı Lafsa ile İznebol Karapınar’ı Nevahi Tapu Belgeleri elimizdedir. Kaynak: Orta Toroslardan Yükselen Ses Ermenek-Sarıveliler-Başyayla s.40-41-42 Mustafa Ertaş 2019 Semih Ofset Ankara…
Değerli hayırsever ağabeyimiz Mustafa Barcın Sarıveliler’in yetiştirdiği büyük âlimlerdendir. Barcın Ağabeyimizin kendisinin anlatımıyla hayatı, yani özgeçmişi şöyledir.
“1317 (1901) yılında Adana vilayetinin Ermenek kazasına bağlı Sarıveliler köyünde doğdum. Babam Mahmut Efendi’dir. Konya’da okumuştur. Sarıveliler ile Küçükkarapınar’daki medreselerde “Elifba” okudum. 10 yaşımda iken Yahşiler Mahallesindeki “Kurra Efendi Camisinin” 10 metre güneyindeki bugün içinde “KÜNTÜŞ” lakaplı Abdullah Ardıç’ın yaşadığı evde oturduk. Bu evde doğdum.
Emrullah Durak’ın evinin yanındaki Medrese ’de Sarıkerim Hoca’da 4 yıl okudum. 1914 yılında Ermenek’e nakil oldum.(göçtük) Rüştiye’de 3+3 yıl Reşat Efendi’de okudum. Babam Âlim idi. 1916 yılında Karaman’a, 1919 yılında da Konya’ya “Darü’l-Hilafetü’l Aliyye” (lise dengi) olan kısmına girdim. 13 kişi içinde 1. Oldum. Üç yıl okudum. Maarif Müdürü Ferit Bey, Hukuk dersi, Refik Bey’ de diğer derslerimize girerdi. 1923 senesi Atatürk 20-21 ders yılı Mart ayında Eşi Latife Hanım ile okulumuza geldi. Elinde büyük asası, dizinden aşağıda mantosu, ciddi, onurlu, candan Türk Kadını olarak Atatürk’ün yanında durdu. Refik Bey Tarih dersi okutuyordu. Dersin konusu “Tarik ibn-i Zeyt” dersini işliyorduk. Akdeniz sahilleri umumi valisi musebni Nasr İberik Yarımadasına Tarık’ın ordusu ile geçmesini istemiyordu. Tarık İbn-i Zeyt ordusu ile İberik Yarımadasına geçtiğini tarihi dersimizde Refik Bey anlatırken Mustafa Kemal iyice can kulağıyla dinliyordu. Atatürk’ün bu konu çok hoşuna gitti.
Atatürk bizlere, yani öğrencilere sordu “Hangisinin yaptığı doğru? Yani Umumi Vali’nin mi dediği doğru Komutan İbn-i Zeyt’in yaptığı mı doğru?” diye sordu. İki defa bu soruyu açıkladı. Atatürk önce beni tahtaya kaldırdı. “Ben Komutan Tarık İbn-i Zeyt’in yaptığı daha doğru” deyince sınıf arkadaşlarımızdan da yedi öğrenciyi tahtaya kaldırdı. Soruyu Atatürk bir daha tekrarladı. Ben ve arkadaşlarım hep bir ağızdan “TARIK’IN YAPTIĞI DOĞRU” dedik. Dersimiz Atatürk’ün çok hoşuna gitti… Güler yüzle bizleri okşadı. Öğretmenlerimizin elini sıktı. Tüm öğretmenlerimiz Mustafa Kemal’i okulumuzun dışına kadar uğurladılar. Atatürk’ün çok memnuniyetle gittiğini öğretmenlerimizin yüzlerinden belliydi. Mustafa Kemal okuldan giderken, okula harcamak üzere “14 lira” para bıraktı. Bu memnuniyet sonucunda okuyan gençlerin bir müddet askere alınmaması, talebelerin hastaneleri dolaşarak yaralı askerlere hediyeler verilmesini mektuplarını yazıvermemizi emretmesi sonucu bizler okul haricinde yaralı askerlerimize hediyeler dağıttık. Mektuplarını da yazıverdik.
1923 yılında Konya’dan İstanbul’a gittim. Bir yıl meşhur “Darü’l Hilafe’ye” Aliyye’ye Medresesinin yüksek bölümü “Sahan” kısmına girdim. 17 vilayette bu medreseden öğrenciler vardı. 1923 yılı sonu bütün medreseler kapatıldı. İstanbul İlahiyet Fakültesi açıldı. Bu okula girdim. Bu okulda Prof. Ahmet Naim Musullu, İzmirli Ordinaryüs Prof. İsmail Hakkı İz, Seyyit Bey “Vekil”, Şemsettin Günaltay “Başbakan” oldu. Ruhiyat okutuyordu. Bu okula bir yıl devamdan sonra Sultan Ahmet’teki yüksek ticaret “Ulumi Aliyye Ticarriyye” okulunda üç yıl okudum. 1927-1928 ders yılında bitirdim. 1927 Ağustos ayında TC Ziraat Bankası Müfettiş Muavinliği imtihanını kazandım. “15( on beş) ” yıl müfettişlik yaptım. Askerliğimi de iki yıl Lavazım Subayı idim. 14 yıl Erzincan’da, Amasya’da, Bandırma, Niğde, Antalya’da Ziraat Bankası Müdürlüğü yaptım. 1946-47 Eğitim yılı Barcın Ağabeyimiz Antalya Ziraat Bankası Müdürü iken Ermenekli bugün Ankara’da oturan Prof. Dr. İbrahim Ceylan (Hayat Yaşamında Nereden Nereye) adlı kitabının 12. Sayfasında bu büyük âlim Mustafa Barcın ağabeyimiz ile ilgili olayı aynen şöyle dile getirir.
“Ben Ermenek doğumlu İbrahim Ceylan. Konya Lise 2. Sınıfın 1. Yarıyıl ortasında bir hocamla aramızda geçen sorun yüzünden liseden ayrılıp Kasım ayı ortalarında Antalya Lisesi’ne gitmeye karar verdim. Antalya’ya vardım. Elimde belgelerle Antalya Lisesine gittim. Uzun bir bekleyişten sonra Müdür “Reşat Oğuz” beni kabul etti. Sert görünümlü idi ve kısa kısa suallerle beni sorguladı ve sene ortasında velisi de olmayan bir öğrenciyi okuluna alamayacağını söyleyerek beni kovdu. Korkumdan çok şey konuşmadan çıktım. Dışarıda bana verilen mektuplardan birisi olan sonradan ismini öğrendiğim Tarih hocası Aslan Mehmet Öğretmenler Odasında imiş. Ona uğradım. Mektubu verdim. Okuduktan sonra bana çok fazla yararlı olamayacağını zira müdürle arasının iyi olmadığını söyledi. İyice moralim bozulmuş ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmiyordum. Pırıl pırıl bir güneş altında Antalya sokaklarında yürüyerek limanın üstündeki parkta oturdum. Ermenekli bankacı Halil Taşpınar ile karşılaştım. Kendisini Ermenek’ten tanıyordum. Uzun konuşmadan ve sorgulamadan sonra Allah’tan durumumu açıklığı ile anlattım. Sıkıntıda olduğumu anlayıp, Antalya Ziraat Bankası’nda çalıştığını, müdürünün Ermenekli olduğunu Mustafa Barcın ve Lise Müdürü ile çok samimi arkadaş olduklarını söyleyerek beni bankaya götürdü. Mustafa Barcın beni çok iyi karşıladı. Babamı çok iyi tanıdığını ve kendisinin de Sarıveliler köyünden olduğunu söyledi. Ertesi gün sabahleyin birlikte Antalya Lisesi’ne gittik. Ben koridorda bekledim. Müdürle Mustafa Barcın uzun görüşmesinden sonra beni odasına aldı ve velimin Mustafa Barcın Bey olmak kaydıyla 1946-47 eğitim yılı kaydımı hemen yaptırdı ve yatılı olarak eğitime başladım. Mustafa Barcın böylece benim hayatımı kurtardı. Halil Bey ile karşılaşmayı ve olayların bu şekilde gelişmesini hayatım boyunca unutmadım. Aksi halde ne yapacağımı bilmiyordum. Her ikisine de sevgi ve saygı ile hep anmışımdır.
Niğde de Amasya da Elmacılık üzerinde çok çabalar harcadım. Antalya’da “6( altı)” adet çiftlik taksitle dağıttım. Memur evleri kurup 80 (seksen) evi taksitle ihtiyaçlı olanlara verdik. Pamukçuluğu geliştirdik. Çivitten yağ çıkarma fabrikaları ile şimdiki Poplin (Dokuma İplik) FABRİKASININ kurulması için elimden ne gelirse yaptık.
Sabit Vazife: İstanbul’a gidip “Sönmez Neşriyat” kurdum. Kur’an Mesnevi Takvim ile daha birçok eser bastırmaya muvaffak olduk. İlim Yayma Cemiyeti’ni kurdum. “500 (Beş yüz) ” öğrencinin kalacağı üç adet yurt yaptık. İlim heyeti başkanı idim. Konyalı Ahuzade Abdullah Atıf Tüzüner’in Kur’an tercümesini oğlu Feyyaz ile defalarca bastırıp yayınladık. “1000 (Bin) “ sayfa Buhari’yi “1100” Hadis’i sadeleştirerek ve Haşiye “N.B.” Mustafa Barcın işaretini koyarak yayınladım.
Allah güç kuvvet verdi. Sarıveliler’in Gedik başı Yöresinde de bir Camii ve İmam Hatip Lisesi açılması için üç katlı büyük bir binanın yapılmasını halkla beraber gerçekleştirdik.
Sarıveliler’deki Düz toprak damlı olan Ulu Caminin çatısının yapılması çok uzaktan camiye su getirilmesi camiden Başdere Karacaoğlan Pazarı’na ulaşan yol ile Kurra Efendi Camisinin
Yeniden eski yerine yapılması için gerekli bütün malzemelerini de temin edip gönderilmesini de Allah bana nasip etti. Halkımızda yardım elini uzattı.
Zaman zaman Sarıveliler, Ermenek, Konya, İstanbul camilerinde Türk halkına dini, milli, Ahlaki bilgiler sunmayı da Allah bana nasip etti. O günlerimizi de yerine getirdik. Allah’a binlerce kere şükürler olsun.
Ermenek’te İmam Hatip Lisesi’nin yapılmasını üzerime aldım. Maddi ve manevi çok büyük katkılarımıza Allah bizden esirgemedi. Yurt ve o eserleri de Allah’ın ve halkın yardımlarıyla tamamladık.
Konyalı değerli bilim adamı Hasan Özönder Mustafa Barcın’ı görmek için Sarıveliler’e gider. Barcın Ağabeyi’nin yaptırmakta olduğu Külliye’nin kaba inşaatı devam ederken oradaki çalışanlara Hasan Özönder tanımadığı bu kişilere Mustafa Barcın’ı sorar. “Amcalar ne ile meşgulsünüz?” diye sorunca Mustafa Barcın cevap verir. “HAKKA KULLUĞUN ÇABASI İLE MEŞGULÜZ” der.
Sonradan tanıştığı Mustafa Barcın’ı Hasan Özönder hoca şimdi bu büyük âlimi “ÜSTAD” diye yazar ve yâd eder. Yazdığı kitaplarda da böyle yazar.
Rahmetli Mustafa Barcın, bu bilgileri bendenize Sarıveliler’deki evimde ve Küçük Karapınar’da oturduğu Mustafa Yılmaz’ın evinde yazdırmıştır.”