Ülkemizde uygulanmakta olan eğitimi oluşturan unsurların başında ve aynı zamanda eğitimin hedef kitlesi olarak öğrenciler gelir.
Öğrenci aile, öğretmen ve çevredeki bazı kuruluş ve insanların bir maddi kaynağı ve egolarını tatmin etme aracı değildir. Öğrenci, kendisinin ve toplumun gereksinimi olan yetenekleri ve değerlerinin kazandırılacağı eğitimin bir öncü unsurudur.
Öğrenciler, önceki kuşakların oluşturduğu ortamdan çıkış yolları arar. Önceki kuşak, (anne, baba, öğretmen vb.) öğrencileri itaat ettirmeye çalışırlar. Kendi kuşaklarının ortamında kalmaya zorlarlar, adeta dayatırlar. Böylece eğitimle öğrenciler, istek ve ilgi alanlarında yetenek kazanmaları ve bu yeteneklerini geliştirmeleri yerine, itaat eden bir unsur durumuna getirilmeye çalışılır.
Her insanın doğuştan gelme bilgi edinme ve üretme motivasyonları vardır. Anne, baba, öğretmen, yönetici ve çevredeki diğer unsurlar, bu motivasyonları sürekli olarak budarlar. Böylece bu motivasyonlar bir an gelir yok olur. Bu durumda insanlar, başkalarına bağımlı olarak yaşantılarını sürdürmeye çalışırlar. Tam bir tüketici olmuşlardır artık. ( toplumlar da böyledir ) 18 milyon öğrencinin enerjisi, sinerji durumuna getirilemiyor ve enerjiler boşa akıp gidiyor. Ayrıca öğrenci, kendi adına karar verme yeteneğini kazanamıyor. Aileler, okullar ve dershaneler, öğrenciler adına karar vererek bu misyonu yerine getiriyorlar.
Eğitim, öğrenciye saygıyla başlar. Öğrenciye bir kişilik kazandırmak ve bir kişilik olduğunu hissettirmek gerekir. Öğrenciler her zaman isimleriyle çağrılmalı, anılmalı ve hitap edilmelidir. Çocuklara her zaman doğru ne ise söylenmelidir. Yalan kültürü oluşmamalıdır.
Hayat, bir alışkanlıktır. Çocuğun model aldığı unsurlar çok önemlidir. Anne, baba, öğretmenler, komşular, arkadaşlar, film kahramanları ve aldığı eğitim.
Hiç unutulmamalıdır; insan, oyuncakları değişen bir çocuktur.
Bilim, yavaş fakat sürekli ilerleyen bilgi üretme ve çoğalma sürecidir, hiçbir ırkın, kültürün veya bölgenin tekelinde değildir, evrenseldir.
Bilimsel düşünme ve bulma çabasının kökeninde biri yaşamı güvenilir ve rahat kılma, diğeri dünyayı anlama, sonuncusu dünyayı değiştirme gibi üç temel ihtiyaç yatmaktadır. Bu ihtiyaçlardan ilki, insanlığın uzun tarihinde kuşaktan kuşağa bırakılan çeşitli yaşantı ve beceri biçimlerini kapsayan bir teknik geleneği, ikincisi insanoğlunun duygu, inanç ve düşüncelerini içinde toplayan bir kültürel geleneği, üçüncüsü ise bir ideolojik vizyonu oluşturur.
Batı toplumları finansı, teknolojiyi ve enformasyonu demokratikleştirdi. Donanım, yazılım ve işletmenin alt yapısını kurarak ‘’ Bilimsel Devrim ve ‘’ Sanayi Devrimi’’ nden sonra “Bilgi Devrimi” ni gerçekleştirdi. Piyasa ekonomisini ve teknolojiyi arkasına alan yeni bir yapıya Bilgi Toplumu’na, sanayi ekonomisinden de bilgi ekonomisine geçti.