Günümüzde bütün Ortadogu’da; aci, istirap ve gözyaslarinin yasanilmasi ve ülkemizde de anaokullarindaki kiz çocuklarimizin bile baslarina türban sarilmasi uygulamasinin gündeme getirilmesi, bu anlayisin bir sonucudur.
Ülkemizde egitimin bilimsel bir temele oturtulmasi gerekirken; egitim sistemleriyle dolaysiyla da egitimle sürekli olarak oynanilmaktadir.
On iki yilda bes egitim bakani degistiren bu iktidar, son olarak egitimi, 4+4+4 adini verdigi bir sistemin, bir kalibin içinde çocuklarimizi ve gençlerimizi egitim adina mahkûm etmistir.
Oysa egitim sistemleri, sadece çocuklar ve genç kusaklar degil, toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak bir yapida olmalidir.
Ülkemizde, çocuklara ve gençlere yönelik verilen egitimde: pedagojik gerçeklerden uzak; çocukluk ve gençlik nedir, psikolojik ve sosyolojik açilardan nasil degerlendirilmelidir? Sorularina genelde yanit aranmaz.
Yüksek ögretim disindaki okullarda, egitim gören ögrenciler, yas dilimi bakimindan: ön erinlik, erinlik, erginlik, ön eriskinlik gibi çaglarinin en bunalimli çaglarini yasamaktadirlar.
Bedensel ve ruhsal degisme ve gelisme yaninda toplumsal olma çabasini sürdürürler. Bu gelisme ve degismeler; okul basarilarina, arkadas iliskilerine ve çevreye uyum saglamaya olumsuz yansimalar yapar.
Uygulanmakta olan egitim sistemi nasil olursa olsun: egitimcilerin yapacaklari egitimleri ve degerlendirmeleri, gençlikle ilgili belirlenen bu degerlendirmeleri ve gençligin içinde yasadigi kültürel ortami göz önüne alarak yapmalidirlar.
Özellikle gençlik, önemli bir sosyal güçtür. UNESCO gençlik çagini, 15-25 yas gruplari arasinda göstermistir.
Her toplumda genç, çagina özgü olan duygu, düsünce, tutum, davranis ve eylem içindedir.
Gençlik çaginin temel özellikleri: duygusal cosku ve taskinlik, çabuk kurulan ve bozulan iliskiler, kolay etkilenme, kisiligin sinirlarini asma, toplum içinde sivrilme, ilgi çekme, rol sahibi olma çabasi içinde görülür.
Gençlik çagi, kisiligin toplumsal nitelik kazandigi bir arayis dönemidir. Bu arayis içersinde kim oldugunu, neye deger verecegini, baglanip inanacagini ve amacini bulmaya çalisir. Çevresinde daima “Onun gibi olmak” istedigi kisiler arar.
Böylece özdeslesme yaparak kisiligine biçim verirken, yetistigi çevrenin ekonomik ve sosyo-kültürel kosullarinin etkisi altinda sorumluluk ve özerklik arasinda denge kurmak ister.
Zira her toplumsal yapida: insan-doga ve insan-insan iliskisi vardir.
Psikolojik, sosyolojik ve bilimsel gerçeklerden uzak olarak üretilen egitim sistemleri, çocuklarimizin ve gençlerimizin içinde bogulduklari bir girdap; eriskinlerin ise kurtulmaya çalistikça iyice çöktükleri bir batakliktan öte bir sey olamaz.
Bu tür egitim sistemleri, kendisini üretenleri de kisa zamanda sonuç almalari için, bir baski içine almakta gecikmez.
Bu nedenle de bunlarin, topluma baski ve siddet uygulamalari kisa zamanda kendisini gösterir.