31 Mart 2019’da yapılacak olan yerel seçime katılacak siyasi partilerin; il ve ilçe adaylarının belirlendiği, sevinenlerin, üzülenlerin, istifa edenlerin, partilerinden ayrılanların birbirini izlediği bir seçim iklimine daha girdik.
Evet, çokça vaadin söylenip, seçim sonrasında unutulduğu bir seçim iklimine girdik.
Ülkemizde oluşan seçim iklimleri sert rüzgârların estiği dönemlerdir ve bu iklimler sürekli olarak tekrar eder durur.
2002 yılından başlamak üzere yapılacak olan yerel seçim dâhil, halk oylaması ve seçim olarak, yaklaşık 1,5 yılda bir önümüze sandıklar kondu ve biz bu sandıklara koşarak gittik.
İktidardaki parti dışındaki partiler ve seçmenler olarak bizler, iktidarda bulunan parti tarafından dayatılanları yerine getirmeye zorunlu kaldık.
Ayrıca seçimlerin demokratik ortamlar dışında da yapıldığını göz önüne aldığımızda, bu ortamlarda yapılan seçimlerin demokratik olmadığını söylemek zor olmasa gerekir, diyorum.
Seçimlerin yapılmakta olduğu sırada seçim yasasıyla yasaklanan durumların YSK tarafından geçerli sayıldığını da unutmamamız gerekir inancındayım.
İktidardaki partinin, bazı seçimlerde, devlet olanaklarını kullanarak diğer partilere göre ayrıcalıklı bir durum yarattığını, böylece seçimlerin eşit koşullar altında yapılmadığını da söylemeliyim.
Ülkemiz dışında başka ülkelerde de yaklaşık 1,5 yılda bir seçimler yapılıp yapılmadığını bilmiyorum, ancak yapılmış olabileceğine de hiç ihtimal vermiyorum.
2002 yılından günümüze kadar yapılan seçimler ve halk oylamaları her ne kadar demokrasinin gereği ve de halkın kendisini yönetmesi için gerekli ise de:
Partiler, gerek seçim çalışmalarında gerekse seçim dışı söylemlerinde adeta iki düşman kampa ayrılanların birbirleriyle savaş naralarını attıkları bir iklim yaratıyorlar, biz vatandaşlar da, bu yaratılan iklime uygun söylemlerle aralıksız olarak bu seçim iklimini yaşıyoruz.
Ve hiç gereği olmadığı halde kutuplaşıyoruz…
Birbirimizi;
Ötekileştiriyoruz,
Hırpalıyoruz,
İncitiyoruz,
Yıpratıyoruz,
Sözlerimizle yaralıyoruz.
Birbirimize yabancılaşıyoruz.
Ve biz, yıllar da geçse demokrasinin yaşayacağı iklimleri oluşturamıyoruz.
Kısacası biz, demokrasiyi yaşatamıyoruz ve demokrasi iklimlerinde yaşayamıyoruz.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı, bakanları atadığı gibi belediye başkanlarını da atasın. Nasıl olsa geçtiğimiz dönemlerde, bazı belediyelere kayyum atanmış, bazı belediye başkanları da görevlerinde alınmıştı…
Kemal UYSALER - 06.01.2019 - İZMİR