ŞEHİRLE HASBİHAL- I

Son günlerde kullanmasını bilmediğim Whatsapp üzerinden Rıza Duru Bey’in başlattığı KARTAP Karaman Tanıtım Platformu’nda katılımcıları büyük bir heyecanla bir şeyler yapmak arzusu içinde gördüm ve şehrimin geleceğine dair ümitlerim bir kere daha yeşerdi. 
60’lı 70’li yıllarda şehrin önemli sivil toplum liderleri Av. Baha Kayserilioğlu, öğretmen Ali Ünlüer, Saim Açıkgöz, Cengiz Tartanoğlu, Ömer Kayserilioğlu, kütüphane müdürü Sait Erdoğdu, eczacı Naci Özpeynirci, Sıtkı Soylu’lar sınırlı imkânlar içinde sınırsız çalışma ve proje üretme çabalarını zaten kimimiz biliyor kimimiz duyuyorduk. Zaman içinde, vakıf-dernek gibi gönüllülük isteyen görevler için herkesin bir adım geri çekildiğinde çekilmeyip bir adım önde duran vizyon-misyon sahibi nice kültür, sanat, turizm serdengeçtileri geldi geçti. Yoruldular belki engellendiler bazen yenildiler. Geriye hep; bir avuç köpük bir avuç ümitsizlik kaldı. Bugünlerde ise şehrin geleceği için doğum sancıları çeken bir oluşum var. Unutmayalım ki ancak böylesi özel insanlar büyük gemileri arzulanan limana salimen ulaştırabilirler. Bu minval üzere yapılan-yapılacak olan çalışmaları tebrik, takdir ediyor tüm hissiyatımla destekliyorum.
10-15 yıl içinde Karaman’ın Sesi Gazetesi’nde sayısız yazılar yazdım. Yazılarımın ekseriyeti Karaman ve insanı üzerineydi. Şehrin meselelerini, dertlerini, içinde yoğrulup hemhal olmayı bir borç bildim adeta. Kendimi bundan alamıyor ve 2006 tarihli Karaman Ölüyor mu başlıklı yazımda yeisle şunları yazıyordum: 
Tarih-kültür-sanayi ve Türk Dilinin Başkenti Karaman gibi veciz başlıklar öyle kolayca söyleniverip geçilecek şeyler değildir. Bunlar büyük yaftalardır, öyle rozet gibi yakaya takılıp ortalarda gezilemez. Kendimize yakıştırdığımız bu etiketi hak etmemiz gerekiyor. Bu söylem ancak gereği yerine getirildiğinde haklı bir gururla taşınabilir. 
Bir ara Uydukent… Megakent… Hafif Raylı Ulaşım Sistemleri… Kocadüz Mevkii’nde 10 bin konutluk yeni bir şehir sözlerinden geçilmiyordu. Sonuç mu? Sonuç: Sıfıra sıfır elde var sıfır.
15 yıl önce (90’larda) şehrin tek çukurunu valilik inşaatına başladık. Geçtiğimiz yıl çukur mukur demedik oturduk. Dar görüşlülük parayla değil ki. 
10 yıl önce (95’lerde) kara ve demir yolunun en dar bölgesine SSK Hastanesi sıkıştırdık. Hani dünya büyüktü? Yoksa bizim dünyamız mı küçüktü. Oysa dağda çobana sorulsaydı yer tercihinin yanlış olduğunu söyleyebilirdi. 
25 yıl önce (80’lerde) hatalı bir Demiryolu Üst Geçidi yaptık. 2006 Temmuzunda yıkılmasına karar verdik. Biz beklerken kış geldi yerleşti. Çeyrek asırdır bu atıl ucubeyle yaşıyoruz. 
Bizim kuşak Karaman’ı güneye bağlayacak Mara Yolu ve Göksu Irmağı’nın Karaman Ovası’na akıtılacak efsanesi ile büyüdü, 50 yaşını geçti. Efsaneler şöyle dursun, (2006) henüz daha tatlı ve yumuşak içme suyuna kavuşamadık. 
Kale çevresi içler acısı. Bu tarihi alan Konya’da, Ankara’da olsa dolar taşar, insanlar oturacak yer bulamazdı.
Gelelim Mecburiyet (İsmetpaşa) Caddesine. Görüntü kirliliğinin enva-i çeşidi var. Ziraat Bankası’nın ön cephesinde ağaç olmaktan çıkmış birkaç kütük arz-ı endam ediyor. Valiliğin (2006) kuzey cephesinde deli otlar, dikenler birbirini yiyor. Mevsimine göre kendiliğinden çıkmış devramber (ayçiçeği) kelleleri, yabani ebegümeceler boy gösteriyor. Atatürk büstü yabancı ottan-çöpten görünmüyor. Burası bizim bankalar caddemiz, ana caddemiz demeye insan hicap ediyor. 
Esnaf ve sanatkârlarımız yıllara şamil düşünmüyor. Kaliteyi ve hesaplıyı bir araya getiremediğinden alışveriş önemli oranda çevre illere kayıyor. Bulamazsınız abi, Konya’ya kadar gideceksiniz lafını bir elli yıl daha mı duyacağız. 
Daha ne olsun yahu, bu şehr-i Karaman bir Yeni Karamürsel Mağazası’nı kaldıramadı. 5 yıldızlısından geçtik 4 yıldızlı otelimiz (2006) yok. Düne kadar peynir-ekmek gibi satan TOFAŞ’IN Bayisi yok.
Başka aynı coğrafi bölge insanı bir araya gelip düğünde dernekte gurbette birbirine sahip çıkıyor, hemşehri olmanın en güzel örneklerini gösteriyorlar. Biz ise şehrin dar caddelerinde birbirimizi görmezlikten geliyoruz. Gurbette isek zaten kaldırım değiştiriyoruz. 
Bitmedi… Ülke genelindeki olaylara ve gelişmelere toplum olarak ilgisizlik, duyarsızlık şaşılacak derecede. Bölgemiz insanında ise bu durum maalesef daha da hat safhada. 
Yakın tarih ufuk turumuz sürüyor: 
Azerbaycan Devlet Tiyatrosu geldi, 300 kişilik Piri Reis Salonu bila ücret olduğu halde dolmadı. 
Şehrimizde yapılan Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Spor Yazarları Derneği tarafından ortaklaşa düzenlenen ve 100’e yakın gazetecinin katıldığı “Türkçemiz Her şeyimiz” Paneli’nde Karamanlı yoktu. Yani eve misafir gelmiş, ev sahibi evde yok. Misafirlerin hangi izlenimlerle ayrıldıklarını artık biz hesap edelim.
Tüketicinin katılmadığı “Tüketici Hakları Konferansı” yine Karaman’da gerçekleşti.
(Kendi başıma geldiği için biliyorum.) Kuruculuğunu ve ilk temsilciliğini yaptığım TEMA Vakfı’nın Bifasponsorluğunda gerçekleşen “İç Anadolu Bölge Toplantısı” na diğer bölgelerden 25 temsilci geldi. Şehrimizden ise ellerimle dağıttığım 200 davetiyeye mukabil 10 kişi gelmedi. 
Nasıl sormayım: Karaman ölüyor mu? diye.
Bu satırlar sadece bir sayfalık beyhudeler ve pejmürdelikler…
2006 tarihli yazımı: Tarihinde beylik-devlet kurmuş bu necip soyun bırakın hasta olup yataklara düşüp ölmesine, üşütüp öksürmeye bile hakkı yoktur, diye hitama erdirmiştim. 
İleri gitmek için zaman zaman geriye dönüp bakmanın gerekliliğine inananlardanım. 
Geçmişte yaşanan olumsuzlukları yazmakla KARTAP’ınheveskâr katılımcılarına Karaman’ın yaşadığı, sürekli yaşamaktan rutini olmuş meseleleri hatırlamak, Karaman’ı Tanıtma Platformu’na gönül vermiş, omuz vermiş daha çok fazla omuz verecek olduklarına inandığım pek değerli üyelerine belki küçük bir ışık, yine ve yeniden ümitlenmek için küçük bir kaynak olur diye düşünüyorum. Ümit her daim vardır, olmalı da. 
(Aynı başlıkla II. yazımda tekrar beraber olacağız)

 

YORUM EKLE

banner284