İnsanlar, çalışma hayatında ve özel hayatında bir dolu faaliyet, bir dolu meşguliyet içindedir. Herkes, ama kendi işinde, ama başkalarının işinde, akşam evine götüreceği nevalenin, maişetin peşindedir. İşin yorgunluğuna, hayat pahalılığına, bazen sıkıntılarına, şehir yaşamının karmaşası, trafiğin hengâmesi eklenince işinde gücünde olan o mazlum insan gerilir, gerildikçe çatacak makam, dövecek adam arar hale gelir. Elbet bu hep böyle olmaz. Kişi, aslında hayatın doğasında olan olumsuzluklardan kendine çıkış yolları bulur. Mutlu yuvasında ailesi ile günün yorgunluğunu gidermeye çalışır. Fakat ertesi gün evinden yine asık suratla çıkar ve aynı döngünün girdabında bulur kendini. Aslında bu doğaldır. Zaten, hayat beklentilerimizden değil karşılaştıklarımızdan ibarettir. Bu gerçek, insanı tahammülsüz, asabi ve saldırgan yapar.
Son zamanlarda bir ulusal kanalda yabancı kaynaklı ‘şaka’ üzerine bir televizyon programı izliyorum. Ülke, Büyük Britanya Topluluğu üyesi Kanada. Malum, gelişmiş medeni bir ülke. Programın çekildiği şehir, parklar, kaldırımlar geniş ve muntazam. Geçim sıkıntısı yok. İnsanlar rahat, huzurlu ve mutlu. İnsanlar kibar, zarif ve latif. Haliyle, gizli kamera marifeti ile kendilerine yapılan bazen ağır şakaları bile büyük bir olgunlukla anlayışla karşılayabiliyorlar. Hatta yaratılan şakaya kendilerini kaptırıp bundan eğlence çıkarmaları ise son derece şık. Adamlar gülüyor, olayın tadını çıkarıyor.
N’olacak ülke dertsiz, insanların konforları yerinde, çalışmaları ile elde ettikleri şeyler denk olacak ki, onlarda hayatı trampet yapmış çalıyorlar. Hâsılı; hazımlı ve oturmuş duruşları ile imrenilecek durumdalar. N’olacak, ülke hem refah hem ferah. İstediğin şakayı yap. İnsanı derviş kıvamında hem olgun, hem doygun. Gülüp geçiyorlar.
Bende diyorum ki; sen gel de o şakaları yapımcısı, oyuncusu olarak birde bizim memlekette yap. Sen gel de o şakaları birde siyasetten, spordan, tarikattan, trafikten, eğitimden ve bilumum o……teyyare şeylerden gerginlik, öfke ve şiddet üreten, akşama kadar çatacak makam, sabaha kadar dövecek adam arayan adamların yani bizim memleketimizde yap. Aynı şakalar karşısında vereceğimiz tepkileri bir gör. En azından bir Osmanlı Tokadı’nı, temiz bir dayağı hak ettin demektir. Gerisini Allah bilir. İnsanımız, Mevlana’nın, Yunus’un toprağında hoşgörüden uzak, birbirini idare etmiyor, tahammül göstermiyor. İnsanımız burnundan soluyor. Parlamak için bahane, bir kıvılcım bile aramıyor. Kendisi sırf baruttan mamul zaten.
Ulan sen ey..! Medeni misin, gelişmiş misin, konforlu musun, hem refah hem ferah mısın nesin, ne karın ağrısısın bilmem. Okyanus ötesinden bize öyle ikide bir hah hah ha… Kahkahaları atma. Oralarda fıkırdayıp, fingirdeyip durma. Adam ol, ciğerimi ye. Gelmeyim bak yanına. Almayım ayağımın altına. Buralarda baba yorgun, dalaşma.