Günlerdir anayasanın bazı maddelerinde değişiklikler yapılarak, cumhurbaşkanı olan kişinin etrafına denetlenmeyi ve yargılanmayı engelleyen aşılması çok güç çelikten duvarlar örülüyor. Böylece cumhurbaşkanına ulaşmak, yaklaşmak ve dokunmak olanağı ortadan kaldırılıyor.
Bir kişiyi; mutlu etmek, memnun etmek, sevindirmek için mi yapılıyor acaba bu anayasada ki değişiklikler?
Bir yandan mecliste anayasa değişiklikleri gerçekleştirilirken, bir yandan da eğer, 330 bulunmaz ve de halkoyuna gidilmezse veya halkoyunda evet çıkmazsa “erken seçim” olur, yaklaşımlarıyla tehdit mi oluşturulmaya çalışılıyor? Buna, artık siyasette; “kırk satır mı, kırk katır mı?” Dönemi başlatıldı diyeceğiz.
1979 yılındaki 24 Ocak Kararlarıyla karma ekonomiden piyasa ekonomisine geçildi. Piyasa ekonomisinin uygulanabilmesi için “siyasi istikrar” gerekir denilip, 12 Eylül askeri darbesi yapılarak, liberalizmin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte ortaya çıkan boşlukta; bankerler rezaletlerinin, banka batıklarının ve vergi iadesi altında devlet hazinesinin boşaltılması sürecini bitiren koalisyon hükümetini istifa ederek sonlandıran;
7 Haziran seçimlerinde 80 milletvekili çıkaran ve seçim gecesi “hodri meydan” diye meydan okuyan, beş ay sonra yapılan Kasım seçimlerinde 40 milletvekili kaybeden Devlet Bahçeli’nin desteğiyle alelacele ve de çalakalem hazırlanan bir anayasa değişikliği; bu toplumu, bu ülkeyi ve bu devleti yarınlara nasıl taşıyacak?
Anayasada yapılmaya çalışılan değişiklik, acaba devleti ele geçirme operasyonu mudur?
Yoksa “Ben gidersem devlet yıkılır” söylemi, devletin çoktan ele geçirildiğinin bir göstergesi midir?
Ele geçirilen devlet; adalet, özgürlük, insan hakları vb. evrensel değerleri gerçekleştirmek için mi kullanılacak?
Umarım, devlet aracılığı ile toplumda bir dönüşüme, bir değişime gidilmez; çünkü her dört parmak selamı verilişinde hep İhvan (Müslüman Kardeşler) aklıma geliyor!
Zira sınırlandırılmamış bir iktidar, despotluk ve tiranlık anlamına gelir.
Türk milliyetçiliğini siyasi alana taşıdıklarını iddia eden MHP’nin milletvekilleri, Devlet Bahçeli’nin anayasa değişimi sürecinde; “bu değişiklik parlamentodan geçmezse erken seçim olur” şeklindeki milletvekillerinin iradelerini hiçe sayma,
tehdit ya da bir şantaj niteliğini taşıyabilecek yaklaşımını içlerine sindirip, Türk Milleti’nin geleceğini bir kişinin iki dudağı arasına mı bırakacaklar?
Devlet Bahçeli’nin, “erken seçim” dayatması sonucunda: AKP’nin bir partneri olup, AKP ile dans ettiklerini sanan MHP milletvekilleri, “tüm milliyetçilikleri ayaklarım altına aldım” diyenlere; milliyetçilikleri ezmesi için bir ayak mı olacaklar?
Ayrıca Devlet Bahçeli’nin dayatması karşısında, MHP milletvekilleri, AKP’nin istedikleri yönünde oylarını kullandıklarından, “Devlet Bahçeli’den korktukları için olumlu oy kullandılar,” biçiminde bir düşünceyle zan altında kalmazlar mı?
MHP milletvekilleri, son oylamada, bu değişikliğe hayır deyip, yeni bir parti kurarak, “hodri meydan” diyerek, seçimlere gitmelidirler, diyorum.
Bunun için, güçlü bir liderin etrafında toplanıp kuracakları yeni bir siyasi parti ile ilk genel seçimlere girmeleri durumunda; hiç abartısız % 20-22 aralığında bir oy alarak, AKP’nin saltanatına son verebilirler. AKP’nin de korkusu bu olsa gerek!
Şu anda MHP milletvekillerinin bunu gerçekleştirebilecek bir lidere ve de potansiyel bir güce sahiptirler. Bu nedenle Devlet Bahçeli’nin tehditlerine veya şantajlarına boyun eğmeye mecbur değillerdir.
Milliyetçilik idealini taşıdıklarını belirten MHP milletvekilleri, Devlet Bahçeli’nin, ortaya koydukları karşısında; AKP ile çoktan özdeşleştiğini ve AKP’lileştiğini göreceklerini tahmin ediyorum.
Son olarak da boş uğraşlarla;
Türkiye’nin gelişme potansiyeli, törpülenip, sıfırlanmaya çalışılmasın,
Türkiye’nin gelişmesi önünde, bir ayak bağı olunmasın,
Türkiye’nin gelişme dinamizmi görmemezlikten gelinmesin,
Hiçbir zaman ve hiçbir biçimde de birlik ve beraberliğimiz, bozulmasın,
Diyorum…