Yeni gün anlamına gelen Nevruz, 21 Mart günüdür. Nevruz günü gece ile gündüz eşitlenir. Güneş ışınları ekvatora dik kutuplara eşit uzaklıkta ulaşır. Bu gün astronomik olarak kuzey yarımkürede ilkbahar başlar. Nevruzda insanları heyecanlandıran en önemli unsur kışın sona ermesi, baharın gelmeye ve tabiatın yeniden canlanmaya başlamasıdır. Nevruz bu özelliği ile Türk Toplumunda yüzyıllardan beri kutlanan bir bayramdır.
Nevruz için bazı yerlerde “Mart Dokuzu” tabiri de kullanılır. Çünkü Güneş’in Koç Burcu’na girdiği gün olan Nevruz, Miladi Takvime göre 21 Mart’a, Rumi Takvime göre de 9 Mart’a denk gelir.
Anadolu’da uzun kışların sonunda halk “Dokuz Mart” gününü yani Nevruz’u özlemle bekler. İlkbaharın müjdecisi olan leyleklerin gelişi heyecanla karşılanır. Halk arasında leyleklerin gelişi “Sekize Gelmez, Dokuza Kalmaz” şeklinde tarihlendirilir.
Astronomik olarak Nevruz baharın gelmeye başladığı gündür ama bazen sürprizler de yaşanır. O gün bazı yerlerde umulmadık soğuklar hatta kar yağışı bile olabilir.
Nevruz, Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden önce de kutladıkları önemli bir gündür. İslamiyet’in kabulünden sonra da Türk toplumunda Nevruz kutlamaları İslami motiflerle de zenginlik kazanmıştır. Böylece bir taraftan eski gelenekler yaşatılırken bir taraftan da yeni değerler kutlamalarda yer bulmuştur. Bunda İslam Dininin göstermiş olduğu toleransı da dikkate almak gerekir.
Türklerin Ergenekon’dan çıkışı da 21 Mart gününe yani Nevruz’a tekabül eder. Bu nedenle Hun yabguları hatta daha da öncesinde Sakalar döneminden beri her yıl Ergenekon’dan çıkış günü bayram olarak kutlanmıştır. Türk Kağanları Ergenekon’dan çıkışı sağlayan demirci örsünün üzerinde temsili olarak bir parça demiri çekiçle döğer, atlar, develer, koçlar kurban ederlerdi. Ziyafetler verilir şölenler yapılırdı. Göktürklerde Uygurlarda, Selçuklularda ve Osmanlılarda kutlanan bu bayram Cumhuriyetle birlikte günümüze kadar gelmiştir.
Nevruz yüzyıllar boyunca sadece Türkiye’de değil Türk dünyasının hemen her yerinde şiirlere, gazellere, hikâyelere, romanlara konu olmuş ve Türk toplumunun gönlünde önemli bir yer tutmuştur. İstiklâl Şairi Mehmet Akif’in şu dörtlüğü de bu açıdan manidardır:
“İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme;
Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.”
Akif burada muhtemelen Nevruz ismini simge olarak kullanmış ve Türk halkına bu tarihi sembolle tavsiyelerde bulunmuştur.
Türk toplumunda “Noel Baba” figürüne benzer bir figür, Nevruz kutlamaları sırasında ortaya çıkar. Buna “Hızır Baba” denilir. Nevruz akşamı Hızır’ın evleri gezerek bereket dağıttığına inanılır. Hızır’a rastlayanın başına talih kuşu konacağı düşünülür. Türk dünyasının bazı yerlerinde Nevruz kutlamaları sırasında aksakal takıp, yeşil cüppe giyen kişiler çocuklara hediye dağıtır, büyüklere dua ederler. Halk bu kişilere Hızır Ata, Hızır Baba, Nevruz Ata, Nevruz Baba gibi isimler takar.
21 Mart günü Nevruz olarak anıldığı gibi 6 Mayıs da Türk toplumunda Hıdırellez olarak adlandırılır. Hıdırellez’in de tıpkı Nevruz gibi astronomik bir özelliği vardır. Eski Türk Takviminde yıl iki ana bölüme ayrılır.
Ruz-i Hızır yani Hızır günleri; 6 Mayıs – 8 Kasım arasındaki 186 günlük kısma bu ad verilir. Bu günler yeşil veya yeşeren günler olarak da nitelendirilir.
Ruz-i Kasım yani Kasım günleri; 9 Kasım – 5 Mayıs arasındaki 179 günlük bölüme de bu ad verilir. Bu günler Kasım günleri olarak da adlandırılır.
Buna göre Hıdırellez, Hızır günlerinin ilkidir. Nevruz’da olduğu gibi burada da kutlamaların sebebi kışın sona ermesi ve tabiatın canlanmaya başlamasıdır. Bu gün halk arasında çoğu yerde “Yedi Mayıs” ya da “Mayıs Yedisi” olarak adlandırılır. Astronomik olarak 6 Mayıs’ta Güneş Ülker Burcu’na girer ve kuzey yarımkürede yaz başlar.
Nevruz’da olduğu gibi Hıdırellez günü de bazı yerlerde bazen beklenmedik soğuklar olabilir.
Hıdırellez de Türklerin çok eski dönemlerden beri kutladıkları bir gündür. Kaynağı yüzyıllar öncesine dayanır. Bu kutlamalar Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra İslami motiflerle de zenginleşerek Türk kültüründeki yerini almıştır. İslamiyet’ten önce Türk toplumu içerisinde yer alan adetler de yaşatılmıştır.
Nevruz’da olduğu gibi Hıdırellez de bir başlangıçtır. Hristiyan kültüründe yeni yılın başlangıcında ortaya çıkan Noel Baba figürüne benzer bir figür Türk toplumunda Nevruz’da olduğu gibi Hıdırellez’de de görülür. Bu genelde Hızır Baba figürüdür. Hızır ve İlyas’ın peygamber olduklarına Hızır’ın karada, İlyas’ın da denizde darda kalanlara yardım ettiğine inanılır. Hıdırellez kavramı Hızır ve İlyas adlarının halk ağzında birleştirilmiş şeklidir.
Türk toplumunun zihninde Hızır, Hızır-Nebi, Hızır-İlyas, Hıdırellez, Hıdır gibi kelimelerle ifade olunan bir Hızır kültü ve bu kült etrafında yaşatılan gelenekler vardır. Bazı yerlerde bu gelenekler Nevruz günü, bazı yerlerde Hıdırellez günü, bazı yerlerde ise her ikisinde de gündeme gelir. Zaman ve yerler farklı olsa da Nevruz ve Hıdırellez kutlamaları Türkiye, Balkanlar, Kazakistan, Kırgızistan, Altaylar, Özbekistan, Azerbaycan, Kafkasya gibi pek çok coğrafyada yaşatılır.
Hem Nevruz’da hem de Hıdırellez’de ortak ritüeller gerçekleştirilir. Çok büyük bir coğrafyada çok büyük miktarda insanlar ortak davranışlar sergiler. Bu davranışlar gelenek halini alır. Örfümüzü, âdetimizi, gelenek ve göreneklerimizi yaşamayı ve yaşatmayı da ihmal etmemek gerekir.
Doç. Dr. Alaattin UCA
KMÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü KARAMAN