Trenimizin hareketine yarim saat kadar önce geldigimiz yer ve hadisenin üzerinden de 30 saat geçmesine ragmen oralarda saskin, dalgin, ne aradigini bilmeden, bos bos bakan kalabalik kisilerin içinden, zorla geçerek gara geldigimizde, hareket zamani da yaklasmis oldugundan, hemen gerekli kontrollerden geçerek, trenimize binebildik.
O sabah, kahvalti sirasinda televizyonlar flas haber olarak; Ankara Gari yaninda toplanmis bulunanlarin arasinda, art arda iki patlama sonunda, ölü ve yaralilarin oldugu, sonraki haberlerde de, bu ölü ve yaralilarin sayisinin gittikçe yükseldigi haberlerini geçmislerdi.
Oraya daha çok baris, daha çok demokrasi ve özgürlük gibi, çok iyi niyetlerle toplanmis insanlarin, bir anda art arda iki intihar bombacisinin kendilerini patlatmalari neticesinde; birkaç saniye evvel birlikte oldugu, en yakini ve arkadasinin param parça olmus cesetleri yaninda soke olmus durumlarini, bagrisan ve imdat bekleyen yaralilarin ve yakinlarinin çaresiz feryatlarini, el, ayak ve yüzlerinin kanlara bulanmis, parçalanmis elbiseleri ile olayin dehsetinden ne yaptigini bilemez, bos bos bakan insanlari, ölü ve yaralilari hastanelere tasiyan ambulanslarin, o kendilerine has, en kati kalpleri bile parçalayan, siren seslerini gördük ve aciyi hissettik. Ortalik; korkunç bir savasta olanlardan sonra, ceset tarlasi gibiydi.
Üniversiteli, gelinlik çagina gelmis kizini birkaç dakika önce patlayan bomba ile kaybetmis, yüzü gözü kanlar içinde kalmis, acilarin en büyügü ile aglayan bir anneyi (esini) kucagina bastiran, ayni olayda kiz kardesini de kaybeden, Suruçlu Ögretmen Izzettin’in resimleri karsisinda, yüreklerimiz parçalandi.
Oysa, bu insanlarin orada toplanma gayesi; yukarda da belirttigim ve hepimizin de birinci sirada, en çok ihtiyacimiz olan, daha çok baris, demokrasi, özgürlük arzusuydu ki, .bu istekler, bu insanlara çok görüldü
Diyarbakir ve Suruç olaylarindan sonra, Istihbaratin 17 Eylül 2015 tarihli, emniyet teskilatina geçtigi Türkiye’de daha büyük olaylar için planlanan ve Suriye’de egitilen canli bombalar için, çok dikkatli tedbirlerin alinmasini raporuna ragmen, Ankara faciasinin meydana geldigi düsündürücüdür.
Önce Diyarbakir ve Suruç’ta yaptigi eylemde ölenlerin sayisina ilave olarak, simdi de Ankara’da patlattiklari canli bombalarla, 102 vatandasimizi öldüren ve yüzlercesini de yaralayan, bugünlerdeki bu ISID belasi, bundan yillarca önce Sivas Katliamini da yapan Hizbullah belasinin devami oldugunu da biliyoruz. Bu caniler o yillarda birçok vatandasimizi diri diri topraga gömdüklerinden, yakalananlar hapse atilmis ise de, bir müddet sonra bunlarin tamami cezalarini tamamlamadan, serbest birakildilar.
Daha geçen sene, bir konsoloslugumuzu basarak, oradaki vatandaslarimizi rehin alan, sonunda da hükümetimizin ne verdigini bilemedigimiz bir rüsvet sonunda geriye aldigimizi da biliyoruz. Ne hikmetse, hükümet olarak bu ISID’e terörist diyemedigimiz gibi, onlarin yarali olanlarini da, hastanelerimizde tedavi ettik.
Bunlar simdilik bir baslangiç gibi ama, bu durum böyle devam ederse, önümüzdeki günlerde, bizleri nelerin beklediginin de habercileridir sanirim. Korku ve kaygilarimiz günden güne çogaliyor ve git gide ümitlerimiz de azaliyor. Bilhassa da çocuklarimizin durumlari.
Bunlardan baska, siyasilerimizin yillarca senden/benden, Kürt/Türk, Alevi/Sunni gibi, bazen sasirarak ve bazen de üzülerek dinledigimiz beyanatlari neticesi, bu aziz milleti ikiye ayirmayi basarmislar, sonunda da bu durumun meyveleri olarak, bu gibi büyük acilarla karsilastigimizda, kendinden olmayanlara “oh olmus” seslerini, bir futbol karsilasmasi öncesi yapilan saygi durusunda, “yuh” isliklarini da, görmüs olduk.
Yillarca Disisleri Bakanligi, Basbakanlik ve en sonunda da Cumhurbaskanligi yapmis olan Sayin Gül bile; Ankara katliamindan sonra kaybettikleri ile ilgili olarak, bir partiye bas sagligi dileginde bulunmasi sebebiyle, garipsendigini beyan etmis ise, bu is zaten bitmistir.
Ben merak ediyorum; en büyügümüz Sayin Cumhurbaskanimiz, televizyonlarda gazeteciler ile yaptigi sohbetlerde veya seyahatlerinde, uçagina neden tek bir muhalif gazeteciyi almiyor.
Daha dün Ankara olaylari için üç günlük yas ilan ettik. Seçimlere çok az bir zaman kalmasina ragmen, bütün partiler propaganda ve her türlü siyasi söylemlerini de iptal ettiler. Iste bu üç günlük yasta bile bir de bakiyorsun ki sayin Basbakanimiz belli gazetelerde çarsaf çarsaf partisinin propagandasinin ilanlarini verdigi gibi, sonraki günlerden birinde, bir televizyon beyanatinda; Ankara olaylarindan sonra oylarinin % 44-45 seviyelerine geldigini beyan etmis ve son olarak ta geçen günlerde Doguda yaptigi bir seçim gezisinde “Eger biz gidersek, buralara BEYAZ TOROSLAR gelir” diyor. Yani 1990 yillarinin faili meçhul cinayetlerinden bahsediyor ki, bu çok agir ve tehdit dolu bir söz olsa gerek.
Bilindigi gibi; bu elim olaydan sonra, Sayin Basbakanimiz HDP haricindeki parti baskanlarini toplantiya çagirdi. Bu davete tek icabet eden CHP’nin Baskani olmus ve o toplanti da yapilmisti. Toplantidan sonra Sayin Kiliçtaroglu; birlik ve beraberlikten bahsederken, Sayin Basbakanin; “Eger seçimden sonra CHP, beraber bir koalisyon teklifimize evet deseydi, bunlar olmazdi” beyanati ise çok kisiyi güldürmüstür sanirim.
07 Haziranda hilesiz hurdasiz bir seçimden sonra hiçbir parti tek basina iktidar olamadigi için demokrasinin geregi, birçok devletlerin yaptigi gibi, bir koalisyon hükümetinin kurulmasi geregi meydana çikmisti. Bu firsati degerlendiremedik.
Eger Sayin Bahçeli milyonlarca vatandasin oylari ile meclise gelmis olan HDP’yi yok saymayarak, yüzde altmisi bulan milli iradeye dayali bir hükümete evet diyebilseydi. iste bence Türkiye’de bugün karsimiza çikan bütün sorunlarindan en azindan yüzde doksani da çözülmüs olacakti. Maalesef, maalesef Türkiye olarak çok büyük bir firsatta bu sekilde kaçirilmis oldu.
HDP’yi yok sayan bazi partilere de ne oluyor.. Oysa geçen yillarda onlara “Daglardan inin, Meclise gelin, derdinizi orada anlatin” dememis miydik?. Onlar da son seçimde milli irade de dedigimiz usulle seçilmisler ve Meclise gelmislerdir. Önümüzdeki seçimlerde onlara aldiklari oy sayisi oraninda (öbür partilere verildigi gibi) bütçeden para yardimi da yapacagimiza göre, bu partiyi neden disliyoruz.
Gerçi bu partin PKK ile aralarina gerektigi kadar mesafe koyduklarina dair bizleri inandirici hareketlerini tam olarak henüz görmedik ama, Hükümetimiz bu parti ile önce gizli gizli sonra da aleni olarak, hala bizlerin bilemedigimiz konularda mutabakata varmis ve anlastiklari konularin zaptini saraylarda birlikte imzalamislar ve bunu boy boy resimleri ile ilan etmislerdi.
Simdi büyüklerimizce; PKK ile olan bu mücadelede onlarin tamamini yok edinceye kadar savasilacak deniliyorsa da, bu yetmez.. Oralarda defalarca yaptigim görevlerim sirasinda da sahit oldugum gibi; o bölgenin en büyük sorunu ekonomiktir. Issizliktir. Okulsuzluktur. O bölgemize, bu ihtiyaçlarin biran evvel götürülmesi gerekir. Yoksa orada daha çok vatan evladini bos bosuna kaybeder, analar aglamaya, çocuklarimiz öksüz, genç kadinlarimiz da dul kalmaya devam eder durur. Sunu da ilave etmem gerekir ki, nasil olsa orada ölenler garibanlarin çocuklari, siyasilerin çocugu degil.
Ben simdi çok merak ediyorum 07 Haziran seçimlerini yaptigimizda, milletin iradesine göre bir koalisyon hükümeti kurulmasina mani olanlar, acaba son günlerde art arda gelen sehit cenazelerini, art arda patlatilan canli bombalarla ölen bunca vatandasi gördüklerinde, ne hissediyorlar acaba?
Bütün yukarida saydigim olaylarla birlikte 07 Haziran seçimlerini begenmeyerek önümüzdeki ayin birinci günü tekrar seçime, sandik basina davet edildik. Hem de neliklerle topladigimiz, ve çok daha mühim yerlere harcamamiz gereken, tüyü bitmemis yetimlerin de hakki olan, milyarlarca liraya varacak paralarla.
Su anda Türkiye’de issiz sayisinin % 18-20 oldugu söyleniyor. Zenginler müthis zengin, fakirler de çok çok fakir. Emeklilerin durumu belli.
Önümüzde de, uzunca ve çok sert geçecek bir kis mevsiminin yasanacagi söyleniyor Seçim sonrasi ya ayni netice çikarsa ne olacak? Seçimi tekrar mi yapacagiz?. Bence bu seçimde harcanacak para; zengince bir babanin vefatindan sonra, haylaz bir evladin, hazir parasini hovardaca harcadigi paraya benziyor ki çok, çok aci.
Geçen gün ülkemizi ziyaret eden Alman Basbakani Merkel’i, Cumhurbaskanimizin Sarayindaki altin varakli tahtlarda otururken gördüm. O’nun; bu koltuklardan benim de olsa dedigini hiç sanmam.
Yasim icabi tek parti döneminden bugüne kadar simdi sayisini hatirlayamadigim parti tanidim. 1957 seçimlerden beri de vatandas olarak her seçime icabet ettim ve oylarimi da istedigim partiler için kullandim. Bu kullandigim oylar için söyle arkama baktigimda; simdi tek pisman oldugum oyu; 12 Eylül Ihtilalinden sonraki Anayasa degisikligi için kullandigimi anladim. Ancak o yillarda günde 15–20 kisinin öldürülmesi ve okumakta olan çocuklarimin da sihhatlerinden korktugumdan kullanmistim.
Önümüzdeki 01 Kasim’daki seçime giderken ben yukaridaki olaylardan da dersler aldigimdan, oyumu vicdanim dogrultusunda, kendime ve bütün Türkiye’ye faydali olacagina emin oldugum parti lehine kullanacagim. Simdiye kadar en yakinlarima bile; oyunu su partiye ver demedim, demem de. Allah herkese akil, fikir vermis. Bu dogrultuda vicdaninin sesini dinleyerek oyunu kullansin yeter.
Seçim sonuçlarinin bu defa bari, bütün Türkiye için hayirli olmasini diliyorum.