Müzikle aranız nasıl desem, laf-ı güzaf ( boş laf) olur şimdi. Sanki müzikle arası iyi olmayanlar varmış gibi. Küçük-büyük Kadın- erkek doğumdan ölüme müziğin içindedir, Onunla yaşar. Başıyla, elleriyle, ayaklarıyla çıkardığı ritimle katılmadan edemez. Kimilerimiz daha da ileriye gider, sesi ile katılır şarkıya-türküye, Yurttan Sesler Korosuna. Ortalama her insan en azından iyi bir müzik dinleyicisidir. Hayatın kendisi müziktir. Daha ne olsun.
İlkokuldayız. Öğretmenlerimiz dersin bir bölümünde istidadı olan bir öğrencisini, misal: Aliye’yi, türküsünü okumaya kara tahtanın önüne davet eder. Arkadaşımız biraz mahcup, birkaç dakikalık harika bir konser verirdi: Cevizin yaprağı dal arasında / güzeli severler bağ arasında / üç beş güzel bir araya gelmişler / benim sevdiceğim yok arasında, diye. İlkokulu bitireli 52 yıl olmuş o sesler hala kulağımda. Bizler: Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın… Diye şarkı- marş formunda türküler söylerdik. Hep bir ağızdan: Orda bir köy var uzakta/ o Köy bizim köyümüzdür/ gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür… diye duygulanırdık, gururlanırdık. Gitmediğimiz görmediğimiz köyleri sever özlerdik. Yıllar sonra, gidecek vesait (vasıta), gidecek imkân var mı diye düşünmeyen biti sonradan kanlanmış bazı aklı evveller, geçmişin temiz duygularıyla bağımızı koparmak adına: Gidemediğimiz köy bizim değildir gibi sözüm ona felsefi yaklaşımlar sergilediler. Peki, sen ne yaptın… ? Gidebildin mi bilmiyoruz. Ama bugün, yaşlı ve hastadan başka kimse kalmadı köylerde. Köyler körsenleştirilip şehirler parlatıldı. Tarla destekleme parası diye bir şey çıkardılar, üretim sıfırlandı. E noldu… ? Geçmişi karalayıp değersizleştirdin. Geleceğimizde karardı.
Aynı yıllar… Saniye halamın eşi Tombul Ahmet Aksoy eniştemizin Selanik göçmeni babası İstiklal Harbi Şehidi Hüseyin dedenin eşi Zöhre teyze, Biz çocukların gözünde bile mini minnacık bir babaanneydi. Tin tin tini mini hanım / seni seviyor canımlı türküyü biz çocuklar onu kızdırmak için mi söylerdik orasını tam hatırlamıyorum. Artık 40 Yılda bir duyar olduğumuz bu neşeli kıvrak türküyü her duyuşumda ortaokul yolundaki halamın evini ve Zöhre Teyzeyi hatırlarım.
Aynı şekilde (isim Ahmet ya ) kardeşlerim ve Fenari mahallesi çocukları: Vallah billâh olacak /Ahmet beyin gelini / Kadriye’me ben yandım… Diyen bu türküyle beni kızdırmaya çalışır, söz, tekrar Hasan ya da Sevim marifetiyle: Duydunuz mu Ahmet Kadriye’yle evlenecekmişe kadar gelirdi. Çocuk aklımla biraz utanır biraz kızardım. Bundan güzel hatıra mı olur.
Çocuğuz. Altmışlı yıllar… Radyosu olan ev parmakla gösterilirdi. O evlerden birisi de reis sokağımızdaki Hasan ustaların oğlu Sinemacı Kerim Kuru (Kuraloğlu) amcaların eviydi. Şen seslerin yükseldiği mutlu, konforlu bir evdi. Zaman zaman radyoların sesini biraz yükseltiyormuş olacaklar ki; Sokak şarkılarla - türkülerle dolardı Yıllar yıllar sonra evin büyük oğlu tevatür yakışıklı Avukat Nevzat Kuraloğlu evlerinde teneffüs ettiği havayı aldığı feyiz ile Mersin’de İçel Musiki Derneği’nin Hocası ve her şeyi olarak sürdürdü.
(6 Ocak 2017 İZMİR. (Sağlık nedeni ile bugün yayınlanmıştır.)