Cumhuriyetle birlikte baslatilan bir ulus toplum olusturma politikasi, toplumun iki farkli kesiminden gelen dirençler sonucunda, basariya ulasilamamis olmasinin yani sira bu kesimlere birer siyaset alani da yaratmistir.
Bu kesimler: Kürtler ile Laiklik karsiti olanlardir
Kürtler, topluma entegre olma yerine asimilasyon ekseninde direnç göstermis ve bagimsizlik alaninda kendilerine bir siyasal alan açmislardir.
Laiklik karsitlari, laikligi din karsitligi olarak lanse ederek, söylem ve eylemlerinde laiklik karsitligi yaparak, dini siyasetlerinin alani yapmislardir.
Iste ulus toplum olusmamis olmasinin yarattigi bosluktan yararlananlar, terör örgütleri araciligi ile tabanlarini motive edip siyasetlerini bagimsizlik ekseninde yaparken; laiklik karsitlari, bütün dinsel argümanlari kullanip siyaset alanlarini din yapip iktidara da gelmislerdir.
Ekonomi altyapisi yabanci sermayeye bagli olan toplumumuzda, siyasal üst yapiyi ellerine geçiren laiklik karsitlari, iktidar olmayla yetinmeyip, son günlerde, “baskanlik sistemi” adi altinda toplumda bir tartisma baslatmislardir.
Aslinda amaç ne baskanlik sistemini olusturmak ne de bazi kesimlerin dile getirdikleri gibi “diktatör” olmaktir. Bu iki konuya odaklanip yapilan tartismalar yanlistir.
Özgürlükleri yok edip, Yasama ile yürütme organlarini ellerine geçiren ve yargiyi istedigi gibi dizayn ederek; emniyet, MIT, TSK ve bütün devlet kurumlari kendilerine baglayanlarin;
Atatürk'e karsi olmalari,
Cumhuriyeti, bir parantez olarak görmeleri,
Cumhuriyeti, bir reklam arasi olarak görmeleri,
Cumhuriyete karsi olduklarini göstermez mi?
Yine bu kesimlerin;
M. Kemal’e “Gazi M. Kemal Pasa” deyip bir türlü Atatürk diyemeyenlerin, M. Kemal’i hala bir Osmanli Pasa’si olarak yansitmalari,
Kisi iradesine karsi çikarak, vicdanlariyla hareket eden milletvekillerine hain demeleri,
Binlerce odadan olusan saray yaptirmalari,
Cumhurbaskanligi Forsu’nun, Cumhuriyetle özdeslesen Çankaya Köskü’nden söktürüp, Ak Saray’a getirmeleri,
Osmanliya sürekli olarak ecdadimiz demeleri,
Osmanlica ögrenilmesini istemeleri,
Ve ecdatlarimizin mezar taslarini okuyamiyoruz diye yakarmalari,
Karsisinda bu kesimlerinin amaçlarinin; Cumhuriyet yerine Osmanliya dönmek istedikleri olmaz mi?
Osmanliya geçilince; irade, tanrinin yeryüzündeki sözüm ona temsilcisi olan padisahin olmaz mi?
Yani, istenilen baskan olmak degil; istenilen, Kurtulus Savasi’yla fiilen ve 1922 Kasim’inda da hukuken ulusun eline geçen “egemenligi” istemektir.
16 Türk devletinde, egemenlik ulusun mu elinde idi? Bu devletlerde egemenlik hükümdarin degil midir? Acaba bu devletlerin askerlerine birer mizrak tutusturup sarayda teshir edilmesi bosuna midir?
Yalniz anlayamadigim ve çözmekte güçlük çektigim; egemenligi sürekli olarak mi; yoksa M. Kemal’e Sakarya Savasi’ndan önce TBMM tarafindan verilen belirli bir süre için mi?
Eger kalici olarak isteniliyorsa bu durumda:
Cumhuriyet yönetimi yerine;
“Mutlak Monarsi” ye
Olmazsa;
“Mesruti Monarsi”ye geçmeyi istemek olur.
Ya da;
Egemenligi eline geçirsin, “islim arkadan gelir” düsüncesiyle, istedigi sistemi de kurar!
Bu durumlarda da egemenin yapmak istediklerine karsi, yargi ayaginda bir pranga olmaktan çikar…
Zira asil konu, sistem degil; yargi denetiminden kurtulmaktir.
Haydi hayirlisi!