Keske insanoglu her istedigini yapabilseydi. Her istedigine ulasabilseydi. Ideallerini hayallerini gerçeklestirebilseydi. Ama biliyoruz ki hayat her seye imkan vermiyor. Zaten her istedigimiz olsaydi, hayat hayat olmazdi. Tadi tuzu kalmazdi.
Mesela: okumadan hafiz, yazmadan katip olunan ülkemizde, bilgili olup ülke meselelerine daha ilgili olmak isterdim. Olamadim.
70’li yillarin birinci yarisinda ülke siyasetine ilgi duyardim. 2. Yarisinda yasanan vahsilikten korktum. 80’li yillarin baslarinda gocunacak bir seyim olmadigi halde ürktüm. Gelecekte, sehrimin yerel yönetiminde söz sahibi olma hayalimden ise, iste bu akla zarar cinnet dönemlerinde sogudum. Bunu söyle misralara dökmüsüm.
Reislik rüyalarimi süslerdi
Insanlara hizmet etmek isterdim
Su salas sehre
Bir çeki düzen vermek isterdim.
Simdi ise darmadaginim…
Bugün
Beni de toplayacak bir adam lazim.
Eski Basbakan ve Cumhurbaskanlarimizdan Süleyman Demirel’i yillar önce üzerinde yüzlerce kitabin bulundugu çalisma masasinin içinde kayboldugunun fotografinda çok etkilenmistim. En azindan tarih ve din konusunda uzman düzeyinde bir bilgiye sahip olmak isterdim, olamadim.
Kirk üç yil önce Mevla’sina kavusan Misirli Ahmet Hoca namiyla maruf dedem Ahmet Misirlioglu, bugün istesem de geri gelecek degil elbet. Ama, sik sik bugünkü aklim keske o günlerde olsaydi demekten kendimi alamiyorum. 1883 dogumlu Osmanliyi, Cumhuriyeti görmüs, Balkan Bozgununu, Istiklal Harbini yasamis, sehrin azinliklari ile güzel komsuluklar, aci anilar paylasmis dedem keske bugün sag olsaydi da; yine parmagini karnima dürterek “Ne haber Molla Ahmet..!” deseydi. Ben irkilince de bu duruma hafif hoplamalarla “He, he, he..!” diye gülseydi. Bugün sag olsaydi onunla sabahlara kadar oturur, ülkemizden, sehrimizden, sehrimiz insanindan ve ailemize ait tüm hikâyeleri hafizama ve bir cihaza kaydederdim. Doksan yila yaklasan bir yasanmislikta bire bir yasanmis ne çok hayatlar, ne hüzünlü hatiralar, ne hos arkadasliklar vardi kuskusuz. Heyhat ki ne heyhat..! O dem, o zaman geçti gitti, durduramadim.
Sadece bir iki kez katilma serefine nail oldugum Istanbul Karamanlilar Egitim, Kültür ve Sosyal Dayanisma Vakfi (IKEV)’nin ve Ankara karamanlilar Yardimlasma ve Dayanisma Dernegi (ANKARAMANDER)’nin tüm gecelerine, pikniklerine, yemeklerine ve etkinliklerine katilmak isterdim. Katilip Karaman’a ve insanina inanilmayacak seyler katan Sayin Suat Sözer ve Sayin Veli Bozkir Karamanoglu Beylerine binlerce kez tesekkür edip, beni de araniza alin demek isterdim, diyemedim.
Karaman merkez de IKEV gibi güçlü bir Karamanlilar Platformuna siddetle ihtiyaç var. Sadece Türk Dil Bayramlarini, Yunus Emre’yi Anma Törenleri’ni degil sehirdeki her etkinligin içinde ve basinda olmali. Degilse degerlerini birer birer baska merkezlere kaptiracak. Bu yazimizin disinda bir mesele. Özelde benim isteyip de yapamadiklarima girmiyor. Karamanlinin yapamadiklarina giriyor.
Sehirde birlikte müthis seyler yapan imrendigim bir Kadir Penbeci, bir Necati Kaymaz, bir (Çerkes) Kerim Yilmaz arkadas gruplari var. Arkadaslarima; gelin belli günlerde bulusalim bir bardak çay içelim. Hasta-sag arkadaslarimiz mi var, birlikte piknige, cumaya gidelim diyorum. Diyorum da kötü bir sey mi diyorum. Her defasinda da “Bir ara bulusalim, bir ara gidelim.” Diyorlar. O “Bir ara” hiç gelmiyor. Ve o “Bir ara” bir büyük kendini kandirmaya dönüsüyor. Daha niye duruyoruz bilmem ki. 60 yasina gelmisiz 120 yas yasayacak degiliz ya. Tutturmus herkes kendine göre bir yol gidiyor. Kimseye meram anlatamadim. Ona yaniyorum.
Cumhuriyet Bayramlarinda içimden geldigi halde rap rap yürüyen askerlerin yanina düsüp, onlarla Harbiye Marsiyla 5-10 adim merasim yürüyüsü yapmak isterdim, yapamadim. Onlari alkislamayi bile aklina getiremeyenlere, bir politikaci olsaydi birakin alkisi tepenize bile çikarirdiniz diyemedim.
60’li yillarda dedemin imamligini yaptigi Baloglu Mescidinde ezan da okudum, Ramazan Ayinda teravih sal’a si da verdim. Zaten hoca olasim varmiydi bilmiyorum.
20li yaslarda sesim fena sayilmazdi. Bunu bir iki kisi bilir. Gelismeye istidati olan bir sesim bile vardi. Yalnizsam hafiften hafiften, yalniz degilsem yüzlerce sarkiyi içimden içimden söylerdim. Ama her seyi kendi iç dünyasinda yasamayi seven yapim yüzünden sesim de yillar içinde kayboldu gitti. Ses sanatçisi da olamadim. Belki olmam da gerekmiyordu bilemiyorum. Yalniz, TRT’nin Ari Stüdyosunda dinleyiciler içinde olup Türk Sanat Müzigi Solo ve Korolarina tempo tutup, zaman zaman eslik etmek isterdim, edemedim.
Yilda bir defa da olsa atlayip Istanbul’a tavernalarinda Rumca müzik dinleyemedim.
Galatasarayli olmama ragmen Besiktas taraftari, özellikle de Çarsi grubu içinde bir kere olsun bulanamadim.
Italya ve Yunanistan’a gidemedim.
Insanlara; kirk yilda bir de olsa hayir, veremem, yapamam, vaktim yok, yardimci olamayacagim diyemedim. Kötüye bile kötüsün diyemedim.
Çogu Karaman disinda olup sik görüsemedigimiz akrabalarimla, hiç degilse bes yilda bir otel veya turistik bir yerde 3 günlügüne bir araya gelme projemi birkaç defa gündeme getirdigim halde gerçeklestiremedim.
Fanteziyi severim. Misal: teknoloji özürlü biri olarak, teknoloji sonuna kadar kullanan bir sekreterim olsun isterdim. Bitmeyen plan, program, düzene koyma, iyilestirme, takip ve meraklarima ulasmada yardimci olsun isterdim. Kitap, siir ve diger belki de hiçbir zaman yayinlamayacagimi bildigim halde birbirinden onlarca farkli konularda notlarimi tutsun isterdim. Bilgisayarin insana sundugu bütün imkanlardan kendi elimle faydalanmak isterdim, olmadi.
Kendime is aramadigim bir dakikam, kontrolsüz bir saatim, plansiz bir günüm, programsiz bir haftam olmadi. Is mi beni buldu, ben mi isimi çogalttim bilemedim. Bu durumumu da misralara söyle dökmüsüm.
Nasil olsa birazdan kalkarim diye
Hiç oturmadim.
Oturdum,
Yan gelip yatamadim
Esneye gerine pinekleyemedim
Söyle karnimi kasiya kasiya
Yatip rahat edemedim.
Bes saatten fazla uyuyamiyorum. Esat Ögretmen ve Maliyeci Ismail abi gibi bende horul horul on saat uyumak istiyorum, uyuyamiyorum.
20li yaslarimin ikinci yarisinda 3 televizyon filmi senaryosu yazdim. Bunlardan ikisini TRT’de Karamanli bir yapimciya verdim. Bunlari kimse bilmez. Esim Imran bilir. 30lu yaslarda ise hepsini çöpe attim. Sinemaci mi olmak istiyordum bilemiyorum. Ama Sinemaci olamadigim da bir gerçek.
Daha sik vefa kat daha kisa yazmak istiyorum. Hay Allah istesem de yazamiyorum.
Bir ara gazeteci, bir psikolog olmak aklimdan geçerdi, olmayi unuttum.
Baris Manço, Cem Karaca, Rauf Denktas, son olarak da Neset Ertas öldügünde cenazelerine katilmak istedim ama sadece istedim.
Ömrümün en az on yilini Eregli’de, en az yirmi yilini Ankara’da yasamak isterdim, olmadi.
20 yil taksitle aldigim Türkiye Emlak Kredi Bankasi Evimi ve Semerciler Sokaginda babamdan kalan yarim dükkan hissemi satip cebimdeki bu nakit parayla 1999-2000 yilinda Ankara’da begenip de bir daire alamadim. Sanki gizli bir el benim Ankara’ya gitmemi engelledi. Allah Sasirtmasin… Ama sasirdim ve yanildim. Ayni parayla güya kisa bir süreligine borsaya girdim. Girmez olaydim… Ha bugün ha yarin derken benim ev parasi 4 yilda eridi pul oldu. Bir mum gibi hala eriyip yanarim giden dünyaligima. Içim Içim yanarimda kimselerin haberi olmaz. Kisaca iyi bir alici- satici da olamadim. Eger bu bir kumarsa bu kumarida oynayamadim.
Fenari Mahallesi PTT arkasindaki dedem, babam ve amcalarimizla bes hane bir arada oldugumuz evlerimiz 90li yillarda bir bir yikilirken yikmayin diyemedim. Bir fotograf çekecek oldum, yeni yabanil sahiplerinin izin vermemesi üzerine bir fotografini bile çekemedim.
Cesaretli bir sürücü olup otomobille Ankara, Istanbul, Avrupa, Amerika demeyip tozunu attirmak isterdim. Her sehirde her durakta bir dostu ziyaret etmek isterdim, edemedim.
Yasim geregi çok seyi asmis ve torun sahibi biri olarak özelimi paylasmak da çok bir sakinca görmüyorum. Söyle ki: Gençlik askima ailem onay vermedi. Buna ragmen ben onu istiyordum. O mücadele etmeyi göze alamadi ve Yazar Ahmet Rasim’in dedigi gibi “Hiç evlenmemesi gerekenler, birbirini çok sevenlerdir” kurali isledi. Sehirde en mutlu çiftlerden birisi oldugum halde anne tarafim oldugundan olacak, Çerkes bir esle evlenmek istedim, olmadi. Ayni seyi kizim için istedim, ogluma bunun yolunu bile gösterdim. Fakat oglumda kizimda benim yasadigimi yasadi.
Yalan yok. Bunlarin hepsini istedim. Az istedim çok istedim. Ama istedim. Istegim, arzum daha kavi olsa idi yapamadiklarimin bir kismini belki yapabilirdim. Yapamadiklarim, ulasamadiklarim, olamadiklarim için yinede mutsuz degilim. Keske her istedigimiz olsaydi yukarida dedigimiz gibi belki bu hayat hayat olmazdi. Tadi tuzu kalmazdi.
Hülasa: Ne yasanacaksa o yasaniyor. Çarklar dönerken, sasirma, yanilma olmuyor. Dünya denen bu eski teker hep bildigi gibi dönüyor. Kader dedigimiz sey ise, yasamak istedigimiz seyler degil, bu yolda basimiza gelenlerin toplami oluyor.
Yillar insana hazmetmeyi ve hayatin karasini akina sarmayi ögretiyor parasiz okullarinda. Sansa, kadere, talihe, kismete sonuna kadar inanirim. Istersen inanma Ahmet. Hayat inandiriyor.
Yapmak isteyip de yapamadiklarimizin en az olmasi dilegiyle.