YESILDERE’NIN ÇESME, KUYU, PINAR VE AKARSULARI

Gerek Ibrala ve gerekse Yesildere muhakkak ki o isimlerini binlerce yildan beri içinden akan dereye borçludur. Oranin yesilligi ve çok eskiden beri bir yerlesim beldesi olmasi da hep bu dereden dolayidir.
Ibrala deresi Taskale ve daha yukaridaki kaynaklardan dogduktan sonra geçtigi yerlerin pinarlarindan da beslenerek Taskale, Yesildere tarla ve bahçelerini de, suladiktan sonra ova köylerinde kaybolurken son yillarda Kirisçi mevkisine yapilan baraj ile bosa akan sulari da kontrol altina alinmistir.
Simdi hala varmidirlar, bilmiyorum ama çocuklugumda köy içinde bulunan çesmelerden baska Döseme, Pinarkolu, bir baskasinin hayvanlarini otlattigim Tuzakli, Akpinar, Kinik ve Mendik’te, simdi isimlerini unutmus oldugum baska mevkilerde de çesmeler vardi.
Bir bahçemize de yakin olduklarindan bildigim kadari ile köyün karsisinda Döseme denilen mevkide bulunan iki adet çesme bugün yok olmustur. Oysaki bu iki çesme de hiç durmadan gece gündüz akar, yolcular susuzluklarini oradan giderirken, devamli akan sular, önlerindeki yalaklardan da tasarak betondan yapilmis bir (Havt) havuzda toplanir asagidaki bahçeleri bile sulardi
1940 yilinda zamanin muhtari rahmetli Topal Musa dayim o yillar Karamanda ki süvari alayini köye davet etmis, burada agirlamisti. Hatirladigima göre orada pisirilip tepsi ve siniler üzerinde askerlere sunulan etli pilav ve diger yemekleri askerler yerlerken biz çocuklar da onlarin mataralarini o çesmenin bol ve soguk sularindan doldurup askerlere verdigimizde onlarda bizlere kumanyalari helvalardan vermisler bizde o gün çok sevdigimiz helvalari bol bol yemistik
Döseme ve köyün kuzey dogusunda içme sularimizin kaynagi Pinarkolu’n da kurak yillarda yapilan yagmur dualari da unutamadigim anilardandir. Hani oralarda hocanin yaptigi uzun dualara biz çocuklar amin, amin derken hemen oraya yakin bir yerde köyün becerikli hanimlari tarafindan pisirilmekte olan etli yemeklerin kokulari ta burnumuza kadar geldiginden “ Bu dualar ne zaman bitecek Hocada duayi amma uzatti” diye sabirsizlanirdik.
Nihayet dualar biter, onar kisilik safralardan birine oturur, evlerimizden getirdigimiz tahta kasiklalar la önümüze tepsi içinde konulmus etli pilava kasik sallarken kasigi olmayana da elimizdeki kasigi onanla da degiserek yardimci olurduk. Ayni zamanda hemen yanimizda buz gibi akan çesmenin suyunu içerdik.
Köy içindeki çesmelere gelince: Pinar kolundan çanak künkler içinde gelen sular köydeki 5 adet çesmeye dagilirlardi. Bu çesmelerin birincisi yukari mahallede eski Taskale’ye giden o dik yokusun karsisinda, Sarlak çesmesi adi ile anilirdi.
Ikinci çesme eski karakol binasina yakin, Halhul’lara giden sokagin karsisinda, üçüncü çesme de ayni yolun devaminda köyün kuzey dogusunda simdi adini unuttugum bir sokagin içinde, olup, dördüncüsü bizim yukari çeçme de dedigimiz eski yakilan Haci Ilyas camisinin karsisinda bulunuyordu. Besincisi de asagi caminin yaninda asagi çesme olarak anilirdi.
Bu camiye bitisik köyde ilk yapilan ve benimde mezun oldugum Ilkokul vardi ki biz talebeler suyumuzu hep bu asagi çesmeden içerdik. Bu bina bir yangin neticesinde yok oldu
Son yillarda Agalar Sokakta ki cami yanina köyün zengin hanimlarindan Fatma Üzmen Hanim da bir çesme yaptirmis ve köy içinde çesme adedi alti olmustu.
Evimiz bir devenin en büyük hacimli yükü ile kolayca girebildigi iki büyük kanadi olan büyük bir kapidan girildiginde yine büyükçe bir avlunun tam karsisinda tek odali önünde araligi olan bir evdi. Avlu içinde bizim evden daha büyük Boduk Emmimin, sonrada küçük bir evde de çok yakinimiz Ümmügülsüm adinda ihtiyar bir ninemiz otururdu. Bu ihtiyar ninemizin sularini halamin oglu Kör Hanefi ile o yukari çesmeden tasir duasini alirdik
O yillar at arabasi çok az veya yok denecek kadar azdi.Agir yükler ise çokça develer tarafindan tasirdi..Köyde bulunan hayvanlar çobanlar tarafindan güdüldügünde develerin ayri çobanlari oldugunu hatirlarim.Bizim o kapiya göre?dedelerimin de develerinin oldugu anlasilir.
Her aksama yakin köyün hanimlari ile genç kizlari bu çesmelerin demir borusunun devamli akan sularindan getirmis oldugu helke, gügüm, testi veya teneke ile günlük içme ve kullanma sularini evlerine tasirlardi
Devamli akan sular çesmenin önüne siralanmis tastan oyma veya betondan yapilmis yalak tabir olunan kaplari da doldurur, sonra simari denilen kanallarla ta dereye ulasirlardi. O yalaklardan da hayvanlar sulanirlardi.
Bu çesmeler o yillardaki iki binlere yaklasan nüfusun hem içme ve hem de kullanma sularini karsiladigi gibi köydeki ve bilhassa kis aylarinda üç bes bini bulan hayvanlarin tamamina yakini da bu çesmelerin sularindan içerlerdi.
O günleri düsünüyorum da bilhassa mehtapli gecelerde gecenin o sessiz anlarinda çesmeden akan suyun o kendine has sesi, yalaklarindaki sularda oynasan ay isiklari ile insani büyüler, hayallere daldirirdi. Sonra çesmenin bacasindaki o kalayli tastan susuz olmasam bile yine de bir tas su içer oradan ayrilirdim.
Degirmen arkinin kenarindaki evler çesmelere uzak olduklarindan o yillar temiz olan veya temiz sayilan arkin sularindan içer ve kullanirlardi. Hem ark ve hem de dere kenarinda tarla ve bahçelerinde çalisan halkta çekinmeden buradan içerdik.
Çocuklugumda bir baskasina ait hayvanlari akran arkadaslarimla otlattigimiz Körseyvat, Tuzlu pinar, Karabayir ve simdi isimlerini unuttugum birçok yerlerde de pinarlar vardi. Bilhassa Guz in pinarinin basinda ekmegimize katik ettigimiz domates, salatalik ve hatta kuru sogani bile o yillar seve seve yer, hemen oracikta pinarin o buz gibi suyundan içerdik.
O yillar bilhassa bahar aylarinda pinarlarin adedi çogalir yazinda çogu kururdu. Yine karin çok yagdigi yillarda belli koyaklardan aylarca eriyen karlarin sulari akardi.
Kuyular ise ovaya giderken yol üzerindeki yukari ve asagi kuyu, Enece, Tekke Mendik, Kinik ve Kizilca kuyudaki ören yerinin kuyularini hatirliyorum. Bilhassa Ovaya gidip gelirken o merdivenli kuyuya inerek yüzükoyun yatar sicaktan çatlayan dudaklarimizi suya dayayarak içer, içerdik. Bahar aylarinda bazi kuyularin agzindan dahi aktigini görmüstüm.
Ibrala deresi denilen deremize gelince:
Dere, beldenin Ibrala veya ayni manalari tasiyan Yesildere olarak isim olmasini sagladigi gibi, binlerce senedir buranin ekonomisine en fazla damgasini vuran bu Ibrala deresidir. Ta Bent basindan baslayarak köyde geçtigi yerlerin bahçe ve tarlasini suladiktan sonra ovaya kadar olan tarla ve bahçeleri de sulayarak iktisadi hayata can verirdi. Ayrica köy içinde üç adet degirmeni de döndürdügü için köylü hizmeti hemen yaninda bulur, un ve bulgurunu da en iyi ve kaliteli sekilde ögütür kisa yoldan evine götürdü.
Dere bahar aylarinda yukari daglarda eriyen karlarla çogalir, boz bulanik sel halini alir köydeki bahçeleri de kaplar giderdi. O zaman köyde derenin o haline “Dere o kadar cosmus ki üzerinde uçan kusu bile kapar”derler, biz çocuklara da sakin dereye yaklasmayin diye tembih ederlerdi
Çocuklugumda o zamanlar köprüye kadar gider köprünün tas korkuluklarina sikica yapisarak köprünün altindan köpürerek cosmus suya dikkatle baktigimda gözüm dalar, sanki o su üzerinde uçar gibi olurdum. Köprünün iki gözü arasina konulmus tas mahmuz sulari ikiye bölerek iki gözden geçmesini saglar kenarlarina zarar verdirmezdi.
Aylarca akan sel sulari zamanla azalir, durulur ve eski mecrasina döndügü zaman o cosmus sel sularin yeniden yaptigi insani yutan göbetleri ile Haci Ali’nin bendinde arkadaslarla yüzme yarisi yapar olta ile balik tutardik.
Yillarca sonra bir gazetede okumustum. Türkiye de iki yerde yasayan Kaya baliginin yasadigi yerden biriside bizim Ibrala deresiydi. Hem derede ve hatta o degirmen arklarinda bile baliklar kaynardi. Bildigim kadari ile bizim o derede çesitli cins baliklar vardi.
Kiliseden camiye çevrilen asagi cami ile arkin kenarindaki bugünlerde kullanilmasindan vazgeçilmis tarihi hamamin Romalilardan kaldigini okumustum. Ancak bu deremiz üzerinde köy içinde ve asagilarda derenin üzerine gerilmis bir gerdanlik misali zarif ve saglam köprülerin Romalilardan mi? yoksa tas isçiliginde bir hayli söz sahibi olan Selçuklulardan mi? kaldigini bilemiyorum. Hangi kavim olursa olsunlar yüzlerce yildir bizim köye hizmeti olan bu köprüleri yapanlara minnet borcumuz var.
Gönül isterdi ki tipki Ak köprüde oldugu gibi köy içindeki o zarif iki gözlü köprü de yanina yapilacak ikinci bir köprü ile zamanin agir vasitalarin geçisini saglasa, o yikilmis olan tarihi köprü de bugün yerinde olsaydi.
Karaman da oldugum yillarda bir gün köye gelmistim. Evdeki muslugu açtigimda muslukta suyu bulamadim. Komsulara sordugumda ise depoda suyun bittigini, aksama dogru belediye tankerinin Taskale’den getirecegi suyu depoya bosalttiginda ancak suya kavusacagimizi söylediginde çok sasirdim.
Kurak bir yili da yasiyorduk Dereye dogru yürüdüm. Bir zamanlar kurbagalarin sesi ile çinlayan içinde baliklarin oynastigi o suyu bol ve tertemiz dere gitmis yerine suyu yok denecek kadar azalmis, içinde canlilarin yasayamayacagi kadar da kirlenmisti.
Evimize dönerken yol üzerinde o meshur ve tarihi çesmeyi öyle susuz ve sessiz görünce eski günlerini de hatirlayarak duygulandim. Bir zamanlar asagi mahalle halkinin bütün su ihtiyacini karsiladigi gibi, oradaki okul talebelerinin ve cami cemaatinin ihtiyaçlarini yüzlerce ve hatta belki de binlerce yildir bu çesme karsilarken simdi yerinde sessizce eski yillarin özlemini duyuyor olmaliydi.
Evime üzüntüler içinde döndüm. O yildan beri köye her gidisimde içme suyumu da yanimda götürürken utaniyorum da.
Ibrala’nin bazi özelliklerinden dolayi çok eski yillardan beri yasanan bir yerlesim yeri oldugu anlasilir..Batida ta Kirisçi’den baslayarak doguya dogru gittikçe daralan bu huni vadide köyümüzdeki mevcut ve yikilmis magaralar,Köy içindeki kale,doguda Manazan magaralari ve Taskale’in tabii yapisi, en önemlisi de bu saydiklarimin hemen dibinden geçen dere sayesinde savunmasi da kolay oldugundan bu beldenin ta eski çaglardan beri önemli bir yerlesim yeri oldugunu anlasilir.
Köyün batisinda üç adet, kuzey sirtlarinda da bir adet kocaman mezarliklari bulunuyor. Burada yasayip ölen Müslüman olmayan halkinin mezarliginin da karsi yaka degirmeninin güney taraflarinda oldugunu duymustum.
Bütün bunlara ilave olarak köyün çivarinda Tekke,Kinik Mendik ve Kizilca kuyunun örenlerinde mezarliklar vardir ki sirf köy disindaki örenlerin mezarliklarini kaplamis alan kocaman bir sehrin mezarliklarina es degerdedir.Bunlarda gösteriyor ki Ibrala defalara dolmus bosalmistir..Su anda da sakinlerinin yüzde doksanini kaybetmis durumdadir.
O bize küsmez. Eskiden oldugu gibi basimiz daraldigi zaman ona vardigimizda o yine bizi bir ananin kucaklayacagi gibi bagrina basacak ve bereketli topraklari ile bizleri besleyecektir. Yeter ki orayi temelli unutmadan ara sira ziyaretini yapalim. Hem zaten orayi ziyarete mecburuz. Orada atalariz yatiyor. Onlarda bizlerden fatiha bekliyorlar.
Selam ve saygilar
Konya’daki Yesildereli
 
 
 
 
YORUM EKLE

banner284