Okulun adi o yillar Cumhurbaskani olan rahmetli Ismet Inönü’nün, kizi Özden’e izafeten “ÖZTEN TEKNIK ZIRAAT OKULU olup gayesi üç yillik süre ile köy çocuklarina ziraatin kollarini hem ameli ve hem de nazari olarak göstermek ve Teknik Çiftçi olarak yetistirmekti.
Okulda ayrica Türkçe, matematik, tarih cografya ve tabiat bilgisi olarak kültür dersleri de görecektik.
Içimizde Hasan Ünlüer arkadasimizdan baska simdiye kadar trene binmis hiç kimse de yoktu. O da Istanbul da biraz ikametten sonra galiba ikinci cihan savasi nedeni ile ailesi ile birlikte köye dönmüs olmalari sebebi ile binmisti.
Simdi iki kisi haricinde tamami Allahin rahmetine kavusmus olan bu arkadaslar o yillardaki lakap ve soyadlari ile sunlardi:
1-Deli Kadirin H.Hüseyin Hasan Hüseyin ÖZTEN Rahmetli
2-Pasanin Ibrahim Ibrahim ÖZER. “
3-Benli Bekir’in Hüseyin Hüseyin DEMIRTAS “
4-Posnagin Halil Halil Gökdogan “
5-Kel Bekir’in Osman Osman DAG “
6-Ömer efendinin Ali Ali KARAYUMAK “
7-Halhulun Hasan Hasan ÜNLÜER “
8-Ebis Ali’nin H.Hüseyin H.Hüseyin Dik Hayatta
9-Bevvabin Mustafa’nin Tevfik Tevfik DEMIR “
Asagi yukari hepimiz tren’in pencerelerinden disariyi ve hizla geçen elektrik direklerini hayran hayran seyrederken o günün kömürle çalisan tirenin’in’çikardigi duman, is ve kömür tozu ile de epeyi sekil degistirirken gözlerimizi de ovaliyorduk.
Tiren Konya garina girdigi zaman ilk defa gördügümüz paket taslarda ayagimiz kayarda düseriz veya treni kaçiririz korkusu ile epey tereddütten sonra karsimizdaki musluklardan suyumuzu içebilmistik. Ancak ne kadar israr etmis isek de arkadasimiz Halil Gökdogan’i o gün terenden indirmek mümkün olmamisti.
Nihayet aksamüzeri okula varmis, oradaki musluklarda simsiyah olmus yüzümüzü gözümüzü yikamis ve yemegimizi de ilk olarak masalarda yedikten sonra yatmistik.
Bildigim kadari ile bundan sonra o eski zor günler artik yavas yavas geride kalirken Devler de elindeki imkânlarla çok acil olan bazi fabrikalarla birlikte, kalkinmayi asagidan da baslatarak köylüyü kalkindirmak için çesitli yerlerde çok iyi niyetlerle Köy Enstitüleri ve Imam Hatip okullarindan sonra simdi de bizim bu okullari açiyordu.
Tarihi az çok okuyanlar bilirler ki bu millet en son yaptigimiz kurtulus savasi dâhil olmak üzere evini köyünü kisacasi yasadigi yerleri birakarak zamanini 14 yil savas meydanlarinda geçirmistir.
Bu arada köylerde tarlalar ekilememis Müslüman halkin sehirlerde yaptigi ufak defek sanayi ve ticaret de tamamen Müslüman olmadiklari için askere alinmayan diger tebaaya yani Rum, Yahudi ve Ermeni vatandaslarin eline geçmis, onlar zenginlesmisken Müslüman olan bizlerde tabii olarak fakirlesmisiz
Bir kitaptan okumustum. Atatürk Mersin’e yaptigi seyahatlerden birinde, sehirde gördügü büyük binalari isaret ederek sormus,
-Bu kösk kimin?
-Kirkor’un
-Ya su koca bina?
Yorgo’nun.
-Ya su?
Solomon’un. Atatürk biraz sinirlenerek sormus? Onlar bunlari yaparken ya siz neredeydiniz? Toplananlarin arkasindan bir köylü söyle seslenir.
Biz mi neredeydik? Biz Yemende, Tuna boylari’nda. Balkanlar’da Arnavutluk daglarinda, Kafkaslarda, Çanakkale’de ve Sakarya’da savasiyorduk pasam der.
Atatürk bu anisini anlatirken”Hayatimda cevap veremedigim tek insan bu aksakalli ihtiyar olmustur. Demis.
Bu misal bile yukaridaki olaylari anlatmaya yeter de artar da.
Biz o okula geldigimiz güne kadar içimizde bulunan en varlikli arkadas Hasan Ünlü er’di. O da dâhil olmak üzere, bu güne kadar içimizde sabah kahvaltisinda çay içen biri oldugunu zannetmem. Çünkü ne kadar zengin olunursa olunsun köyde ki örf ve adetlerimize göre de sabahleyin Sulu pilav adi ile çorba, aksamlari da çokça bu pilavin sulu olmayani ve yaninda varsa tursu, kayisidan ve ya erikten hosaf olurdu.
Tabi ki zengin kimselerin sabah içilen bu çorbanin içinde güz aylarinda yaptiklari etlikten kalma çiger kavurmasi varsa o baska. Ögleyin ise hafif bir seyler atistirilarak geçistirilir ama aksamlari doyuncaya kadar yenilirdi. Aksamlari pilavdan baska köyde yetistirilen fasulye, nohut, mercimek patates veya yazdan kurutulan sebzelerden de yemek yapilirdi.
Ben o günkü kit kanaat yasantinin sikâyetçisi asla degilim. Çünkü yukarida saydigim sebeplerden dolay milletin o yillardaki imkânlari ancak o kadardi. Üstelik bunlara birde o günkü dar görüs eklendiginde hayat daha da.zordu.
Simdi biz burada çogu sabahlari çay, yaninda peynir veya zeytin, bazen tahin pekmez ve ara sira da çorba içtigimiz gibi köyde sonla sunla geçistirilen ögle yemeginde de üç çesit ve aksamlari da yine üç çesit yemek yemeye baslamistik.
.Zeytini ve burada yediklerimin bazilarini o güne kadar ben yalniz burada yiyordum. Ayni zamanda simdiye kadar hiç giymedigim ceket, palto gibi giyeceklerle de burada yenice tanismistim
Okumayi ta çocuklugumdan itibaren severim. Yine çocuklugumdan itibaren Türk Halk müzigine hem sesim ve hem de kulagim müsait ti. Rahmetli babam ögretmen Latif Turhan’in gramofonundan ögrenerek kisik sesi ile söyledigi Leyla biz özge candir, Çikar yücelerden ve Adalardan bir yar gelir bizlere diye baslayan sarkilari da duymus ve sevmistim. ..
Okulda müzik ögretmenimiz Cahide hanimin bir gün sinifa gelip “Çocuklar yenice bir sarki çikti. Ben simdi size bu sarkiyi söyleyecegim. Defterlerinize de yazarsiniz demis ve o güne kadar hiç duymadigim “Bir ihtimal daha var. Oda ölmek mi dersin diye baslayan sarkiyi okurken ben adeta kendimden geçmistim. Galiba delikanliliga da ilk adimimi atmakta oldugum için olacak ki beni çok etkilemisti. O günden beri Türk Sanat müzigini çok, çok seviyorum..
Okulda yemekhanedeki radyodan meydanda bir elektrik diregine monte edilmis hoparlörün rüzgâra göre azalip çogalan sesinden yeni çikan Türk sanat müzigini ögrenmek için bir köseye çekilere husu içinde dinlerken üsüdügüm günler çok olmustur Su anda da zaten beni teselli eden çok sevdigim Türk Sanat müzigi, okuma ve yazma aliskanligimdir.
Köyümüzde zengin ve ileriyi gören ailelerden o yillar birkaç kisi Karaman’da Ortaokulu, çok az kiside Karamanda olmadigi için Konya’da lise okumuslardi. Fakir ailelerin çocuklari ise yalniz köyde ilkokulu okuyabiliyorlardi
1950 yillarindan sonra ekonomik hayat biraz daha düzelmis, Devletin imkânlari disardan gelen çesitli yardimlarla biraz daha çogalmis yeniden tesis olunan veya genisleyen devlet dairelerine personel alinirken bizim okuldan mezun olanlarda ortaokul muadili sayildigi için o dairelere personel olarak girmistik.
Askerlikten sonra arkadaslarimizdan H.Hüseyin ÖZTEN ile Ibrahim Özer köyde kalarak o okulda okuyanlara Toprak tevzi kanununa göre öncelikle köyden galiba sahis basina 200 zer dekar tarla alarak köye yerlestiler.
Digerlerimizin tamami çesitli devlet dairelerinde görevler alarak kendi çapimizda kariyer bile yaptik.
Memuriyet hayatimda ayni okulda birlikte okudugumuz arkadaslarimin çesitli memuriyetlerde çogu ile karsilastim..
Hani o yukarida Konya gar da trenden inemedigini yazdigim Halil Gökdogan arkadasim vardi ya. Bu arkadasimizda askerden sonra Devlet demir yollarinda hem de korktugundan inemedigi Konya garinda uzun zaman kondüktörlük yaparak hayatini kazanmisti.
Hayata veda eden arkadaslarimin tamamina Allahtan rahmet dilerim.