Karaman Haberleri - KGRT Karaman - KGRT Haber - Son dakika - Karamanın Sesi - Radyo 103 FM - Ermenek - Kazımkarabekir - Ayrancı - Sarıveliler - Başyayla - Karaman Güncel Haber
2017-05-11 10:57:54

ACEM FASLI

Kemal Uysaler

11 Mayıs 2017, 10:57

Acem topraklarında Büyük Selçuklu Devletini kuran Oğuzlar, daha Batıya yönelerek, Anadolu’da yerleşip, Anadolu’daki ilk Türk devleti olan Anadolu Selçuklu Devletini de kurdular.

Moğol baskısına dayanamayan Anadolu Selçukluları tarihteki yerlerini aldıktan sonra Osmanlıların, Anadolu’da egemenlik kurmaları ve egemenliklerini pekiştirme sürecinde Acem topraklarında önce Suni, İran’a geldikten sonra da siyasi stratejileri gereği Şii bir tarikat olan Safeviler, 1502 yılında Şah İsmail tarafından Safevi Devletini kurdular.

Şah İsmail’in Anadolu’daki Alevilerle ilgilenmesi ve Alevileri Osmanlılara karşı kışkırttıkları gerekçesiyle Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, İran üzerine yaptığı sefer esnasında Osmanlı ordusuna Aleviler tarafından ordunun tehlike yaratacağı ve bunun sonucunda da güç durumda kalacağı endişesi nedeniyle Yavuz Sultan Selim tarafından Anadolu’da on binlerce Alevinin katliama uğratıldığı dillendirilmektedir.

İstanbul Boğazı’nda yapılan üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesi Aleviler ve büyük bir kesim tarafından tepkiyle karşılanmıştır.

1514 yılında Çaldıran’da Şah İsmail’i yenen Yavuz Sultan Selim, Güney’e inip; Suriye, Filistin ve Mısır’ı ele geçirerek, Mısır’daki son Abbasi halifesinden halifelik sanını almış ve kendisini halife ilan etmişse de halifeliği diğer İslam toplumlarınca kabul görmemiştir.

Halifelik, bir devlet kurumu; halife ise devlet başkanıdır. Ne halifeliğin ne de halifenin dinsel bir önemi ve özelliği yoktur.

Ne var ki Abbasi halifeleri, İmparatorluk birliğinin dağılıp, Tevaif-i Mülük adını alan devletlerin kurulmaları karşısında, siyasi birliği korumak için “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” olduğunu söyleyerek, halifelik kurumuna dinsel bir nitelik kazandırma yönüne gitmiştir.

Yavuz Sultan Selim’in İran’a yönelik başlattığı siyasi girişiminde her ne kadar Osmanlılar kazançlı çıkmışlarsa da Şah İsmail, bir taraftan Rusya diğer taraftan da Portekizlilerle Osmanlılar aleyhine anlaşarak, Osmanlı Devletini Kuzey ve Güney’den pres altına almış; Doğu yönünde de oluşturduğu geçilmez bir setle Ortadoğu’da Türkler Anadolu’daki Türklerin bağını keserek, Anadolu’daki Türkleri kökenlerinden koparmıştır. Bu durum, 1991 yılında Sovyetlerin dağılmasına kadar sürmüştür.

Cumhuriyet Dönemi’nde, İran ile kayda değer herhangi olumsuz bir siyasi durum olmamıştır. Ancak son günlerde, ABD öncülüğünde ve ABD askeri güçlerinin de katılacağı ve Türkiye’nin de içinde olacağı yüzbinlerce askerden oluşacak bir Sünni ordusunun, Şii İran’a karşı oluşturulacağı, gündemdeki

sıcaklığını korumaktadır. Böyle bir durumun oluşması, Ortadoğu’yu içinden çıkılamayacak bir cehenneme çevireceği göz ardı edilmemelidir. Ayrıca Türkiye’nin İran’a karşı oluşacak ikinci bir olumsuzluklara meydan verme lüksü ve fantezisi yoktur, diyorum.

İslamlar arasında siyaseten ortaya çıkan ve asırlardır ağırlığını hissettiren Şii-Suni ayrışması, artık Türkiye ve İran arasında son bulmalıdır. Ortadoğu’nun ve İslamların en güçlü iki devleti arasında oluşacak bir birliktelik, Ortadoğu’da siyaseten ve de ekonomik olarak çok şeylerin değişeceğini de beraberinde getireceği inancındayım.

Ortadoğu’yu bir savaş arenasına çeviren Okyanus ötesi ve Kuzey’deki emperyalist güçlerin yerine; Türkiye ve İran’ın; siyasi, diplomasi, sosyal ve ekonomik birikimleri ve güçleri, Ortadoğu’daki dengelerin korunmasını ve Ortadoğu halklarının gelişip güçlenmesini sağlayacaktır.

Ortadoğu’da yıllardır yaşanan; acı, ıstırap, ayrılık ve dökülen kan ve gözyaşı yetsin artık, diyorum…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.