Yazının başlığı: Millet mi, sülale mi? Olarak da değerlendirilebilir.
Ülkemizde, sürekli olarak milletle sülale birbirine eşdeğer tutulmakta hatta sülalenin milletin önünde ya da üstünde olması istenilmektedir. Milleti, 36 mozaik olarak değerlendirmeye çalışmanın mantığı başka ne olabilir?
Türkler tarihlerinde millet olarak sadece bir devlet kurmuşlardır. Bu devletin adı, Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Kurulan diğer devletler, millet tarafından değil de hanedanlar (belli sülaleler) tarafından kurulmuşlardır. Bu nedenle bu devletler, hanedan devletleridir ve siyasi ve kültürel varlıklarını, hanedanlığın ortadan kalkmasıyla birlikte, kaybetmişlerdir.
Çünkü cumhuriyet öncesindeki Türk tarihi ağırlıklı olarak salt hakan ve hatunlar çerçevesinde dönmüştür. Bu nedenle devlet, ülke ve egemenlik, hakan ve ailesinin ortak malı sayılırdı. Hanedanlıklarda egemenlik kaynağı tanrıdır anlayışı nedeniyle, hakan ailesi kutsal olarak bilinirdi. Cumhuriyet yönetimlerinde egemenlik kaynağı, millettir.
Doğrudan doğruya millet egemenliğine dayanan, yöneticilerinin millet tarafından seçilen yönetim şekline cumhuriyet denir.
Cumhuriyet yönetimlerinde devlet başkanı, belli bir süre için seçilerek, iş başına gelir; monarşilerde ise devletin başı, belli bir aile içinden çıkar ve ölünceye kadar işbaşında kalır.
Cumhuriyet, Atatürk’ün en önemli ulusal projesidir. Çünkü Atatürk, benim en büyük eserim, Cumhuriyettir, der.
Cumhuriyet, bir devlet yönetim biçimi olmasının ötesinde; tarihte kurduğumuz ilk ulusal devletin de adıdır. Zira cumhuriyetle birlikte ümmet olmaktan çıkıp, millet durumuna geldik.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir, der.
Karahanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyetine kadar, halk birer ümmet idi.
Türkler, çok uluslu olan Osmanlı döneminde bir millet değil, Osmanlıya bağlı bir tebaa, bir ümmet idi.
Atatürk; Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır, dedi; ben gidersem devlet yıkılır, demedi…
Ülkemizde, “padişahlığı” yüceltenlerin ve hatta “padişah” davası güdenlerin, “Osmanoğulları” diye yanıp tutuşanların şuur altında yatan Atatürk’ün padişahlığı yıktığı fikridir. Böyle telkin edilmiş, böyle eğitilmişlerdir. Çünkü padişah bir halifedir, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisidir.
Bu görüş İslamiyet’e aykırıdır; çünkü İslamlıkta bütün Müslümanlar birbirlerine eşittir; hiçbir Müslüman Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olamaz.
Aslında, halifelik bir siyasi kurumdur; halife de bu siyasi kurumda görev yapan kişidir. Hal böyle iken; halifelik kurumuna ve halifeye dinsel bir nüfuz yükleyerek, padişaha kayıtsız şartsız bağlanmayı ve padişaha itaati dini bir gereklilik haline getirmişler; bunun için de Kur’an’ı ve Sünneti kendilerine göre istedikleri gibi yorumlamışlar, hatta hadis uydurmuşlardır.
Cumhuriyetimizin 95’inci yılında, Cumhurla birlikte coşku, heyecan ve mutluluklarla dolu çok güzel bir “Cumhuriyet Bayramı” kutlanması dileklerimle…
Yaşasın Millet…
Yaşasın Cumhuriyet…