Ordumuz, içinde bulunduğumuz günlerde güneyimizde haklı ve doğru bir operasyon icra ediyor. Faaliyet bir operasyon olsa da, görüntüler bir savaşı andırıyor. Bu çetin ve çetrefil durum, kıyas-karşılaştırma kabul etmese bile, aklıma 60-70’li yıllarda çocukluğumuzda yaşadığımız mahalle savaşlarını getirdi.
Çocukluğumda okuyup neredeyse unuttuğum Ferenc Molnar’ın Pal Sokağı Çocukları isimli romanını hatırlayamadan edemedim. O çocuklar ki savaşı, ihaneti, vatan aşkını ve arkadaşlarının ölümüyle küçük yaşta karşılaşacaklardı. Budapeşte’nin yoksul bir semtinde Pal Sokağı Çocukları’nın tek amaçları; oyun oynadıkları arsalarını diğer sokakların çocuklarından korumak ve savunmaktı. Her birinin askerlikteki gibi rütbeleri vardı. Ordu komutanı, aynı zamanda kurdukları derneğin başkanı Boca’dır. Fakat, bu çocuk ordusunun tek rütbesiz eri cılız, sarı saçlı, verilen her emri itirazsız yerine getiren Nemecsek’tir. Vatan kabul ettikleri arsalarında kırmızı-yeşil bayrak asılıdır. Aynı renklerden şapkaları, mızrak ve bilyaları vardır.
Vatanlarında huzur içinde yaşarlarken, arsalarını kaybeden Kırmızı Gömlekliler adında bir grup, kendilerine yeni bir yer arayışına girer ve gözlerine Pal Sokağı Çocukları’nı ve onların arsalarını kestirirler. Fakat henüz bilmedikleri bir şey vardır.
Karşılıklı savaş ilan ederler. Nemecsek Kırmızı Gömlekliler’in savaş planlarını öğrenebilmek için düşman bölgesinde yüksek bir ağaç üzerinde saklanır. Arkadaşlarından Gereb’in casus olduğunu şaşırarak burada öğrenir. Aralarında, Pal Sokağı Çocukları ile alay edip, onların korkak oldukları şeklinde sözlerine ve ihanete dayanamayıp aşağıya atlar. Hırpalanır, başını defalarca suya sokup çıkarırlar ve suya atarlar. Nemecsek, bitkin bir vaziyette korkak olmadıklarını ve arsalarını savunacaklarını söyler. Onu böyle baygın halde bırakırlar.
Nemecsek neden sonra kendine gelir ve hızla arsalarına gider. Olanları ve savaş planlarını anlatır. Boca, arsalarını savunmak için mükemmel bir savaş planı yapar. Üyeleri çoktan hendek ve siperleri kurmuş, savaşa hazır duruma gelmişlerdir.
Fakat Nemecsek atıldığı soğuk su ve havadan hastalanıp bitkin düşmüştür. Okula ve arkadaş toplantısına gidemez, evinde ateşler içinde yatmaktadır.
Çok geçmez; Kırmızı Gömlekliler’in komutanı Feri Ats ve üyeleri Pal Sokağı’na dayanmıştır. Savaş bütün hızı ile devam ederken, Feri Ats’ın önüne birden nasıl ve nereden geldiği anlaşılamayan bir şekilde hasta Nemecsek çıkar, tüm ve son gücüyle üstüne atılır, onu yıkar. Liderin yıkılması savaşın kaybedilmesi anlamına gelir. Kırmızı Gömlekliler’in saldırısı püskürtülmüş, çekilmek zorunda kalmışlardır.
Muzaffer kumandan Boca, oracıkta Nemecsek’e yüzbaşı unvanını verir. Annesi yorgun oğlunu savaş meydanından kuçağında evine götürürken arkadaşları yüzbaşılarına selam dururlar.
Doktoruna göre Nemecsek’in durumu iyi değildir. Pal Sokağı Çocukları Nemecsek’e verilmek üzere bir Onur Belgesi düzenler. Evine gelirler, fakat Nemecsek bu belgeyi göremeden ölmüştür. Okulda yas ilan edilir. Boca, ağlamak istese de gözünden yaş gelmez. Ertesi gün vatan kabul ettikleri arsalarına gider ve inşaat başladığını görür. Boca hüzünlenir, yere oturur ve akmayan gözyaşları artık yağmur gibi dökülmektedir.
Tek kelimeyle harika bir hikaye, etkileyici mükemmel bir roman Pal Sokağı Çocukları.
Ülke bizim, şehirler bizim, sokaklar hepimizin olsa da bu durum bir yere kadardır. Bir arada yaşamanın getirdiği sosyolojik aidiyetler bazen şehirlerde yazılı olmayan özel alanlar oluşumuna yol açabilir. Bu alan romanda olduğu gibi bazen boş bir arsadır. Orası, zamanla insanların kendilerini emniyette hissettiği sığınakları, huzur bulduğu mabetleri olur çıkar. Bu haklı ve anlaşılmaya değer bir durumdur.
Bizim kuşağın çocukluğunda, mahallelerarası bir yarış, rekabet, hatta zaman zaman bir savaş hali vardı. Çoğu ihtilaflı biten mahalle maçları sonrasında, yahut: Mahallenizden falan kişi, mahallemizin kızını rahatsız etmiş, saiki (sebep-neden) ile karşı mahalle ile Allah ne verdiyse taş, değnek ve sapanlarla karşı karşıya gelir. Onlarca kişinin katıldığı bu düşük yoğunluklu savaş, anlık strateji ve taktiklerle, kovalamacalarla saatler boyu sürerdi. Karşılıklı atılan taşlarla kah birinin kafası yarılır, kah kaşı açılır, yahut sıcak temas sağlanıp düşmana yeterince ders verildiğine kanaat getirildiğinde ilan edilmemiş bir antlaşma sağlanır, taraflar mevzilerine çekilirlerdi. Ortada imzalanmış bir barış antlaşması olmasa da mahalle artık sulh olup sükuna ermiştir. Sorun zamanın tedavisine bırakılır. Tabii, yeni bir harbin patlamasına kadar.
Koçakdede Mahallesi’nden emekli öğretmen Ahmet Celil Buket anlattı: Gödet-Fisandun Deresi’nin bir kolu günümüz valiliği batısı Züğürtler Yaylası’ndaki Ziya Duru, İbrahim Dölek ve Yıldızların Bulgurhanesi’nden geçer ve Kara Değirmen’i döndürürdü. Suyun geldiği kanal iki-üç metre genişliğinde ve tabanı çimento kaplıdır. Fakat , havuzu, gölü, denizi olmayan şehir çocuklarının Çimento olarak anılan ve pekde tekin olmayan bu alana gelmesi o kadar kolay değildir. Çünkü Dış Tekke’den namlı bir savaşçı Çimento’ya girişi paraya bağlamıştır. Bu yüzden sık sık İç Tekke- Dış Tekke çocuk muharebeleri yaşanırmış.
Birkaç gün önce görüştüğüm Kırmahalleli Ali Menekşe arkadaş nakletti: Rakip iki mahallenin okulda başlayan gerginliği sonrası, Kırmahalle’nin cengaver çocuk savaşçıları ile günümüz Alparslan Türkeş Parkı civarında oturan Porsuk Şambayadı Mahallesi’nin şahbaz çocuk savaşçıları çoktan tertibat almışlardır. Ferit’in Bahçesi bölgesinde taşlarla karşılıklı vuruşurlar. Bir ara Kırmahalle savaşçılarından birkaç serdengeçti Şambayadı Porsuk Mahallesi komutanlarından cesaretiyle ünlü Şambayadlı Kemal Deveci’yi esir alırlar. Neden sonra ortalık yatışır. Esir, amcası bu mahallede oturan Ali Menekşe eşliğinde gönderilir. Bir ara yaşanan gerginlik, mahallelerinde oturan amcasının hatırına ve artık esir olmayan Şambayadli Kemal Deveci’nin araya girmesiyle giderilir.
Hey yavrum hey..! Yalan gibi… Ellili yaşları çoktan geçmiş bizlerin çocukluğumuza ait böylesi hatıralar müstesna yerlerinden çıkıp geldiler ve bu yazıya konu oldular. Ne mutlu her şeyi gören ve yaşayan bizim kuşağa.
Ülkemizde her şehir ve mahallede yaşanan savaşlar doğaldı. Yadırganmaz, anlaşılabilir bir şeydi. Hem ihtiyaçtandı. Biz çocuklar bu ihtiyaca ilgisiz kalamıyorduk besbelli.
Sulh sükun, dilekleri ile, geçmişte mahalle savaşlarına katılmış tüm muharip gazilerden Barış Operasyonu’nu icra eden Mehmetçiğe selam olsun.
KARAMAN’DA MAHALLE SAVAŞLARI
Paylaş