Türk Dili Türkçe, yeryüzünde kullanılan en eski dillerdendir. Orta Asya’da M. Ö.3, yüzyılda Hun Türkleri devlet dilli olarak Türkçeyi kullanmışlardır. Onlardan 500 sene sanrı Göktürk Devleti ‘ninde resmi dili Türkçedir. Büyük Selçuklu Türk imparatorluğu da devlet dili olarak Türkçeyi kullanmışlardır, Anadolu Selçuklu Türkleri vatanımızda çok değerli tarihi eserler bıraktıkları halde, asırlardan beri süre gelen gelenek ve töreyi bozmuşlar, devlet işlerinde Farsçayı. İlim dilinde de Arapçayı kullanmışlardır. Osmanlı’lar da her nedense dört ayrı dilde alınan kelime ve cümlelerden oluşan sentez bir dil kullanmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak bizler Osmanlı İmparatorluğu’nun ortaya çıkışından 23 yıl önce Karaman Oğlu Mehmet Bey’in ünlü fermanının yayımlanmasını bayram olarak kutlamaktan mutluluk, onur ve sevinç duyuyoruz. Bu yazımızın son paragraflarda “Türk Dili Nasıl Kurtarıldı “başlıklı bölümde daha geniş bilgi ve Karamanoğlu Mehmet Beyin ünlü fermanını da bulacaksınız,
Türk milleti demek, Türk Dili demektir. Türk Dili Türk Milleti için kutsal bir hazinedir. Türk Dili Türk Milleti’nin kalbidir, zihnidir. Dil de zihnin aynası dar. Dil ulusal bilinci taşıyan, uyanışı, dirilişi, diri kalmayı sağlayan yaşamsal bir unsurdur. Büyük Kurtarıcımız Atatürk hayatı boyunca bu düşüncelerini dillendirmiştir. Bu sebeple 20 Eylül 1932 yılında “Türk Dil Kurumu Kurultayı” mı toplamış “Türk Dil Kurumu” nu bu nedenle gün ışığına çıkarmıştır.
Belçikalı bir düşünür Türk Milleti’ne şöyle seslenir:
“Ey Türkler, Atatürk’ü Allah’a borçlusunuz. Vatanın kurtuluşu ve bütün yenilikler de Atatürk ile dedelerinize borçlusunuz” der.
Ünlü şair Yahya Kemal “Türkçe ağzımda anamın sütüdür” derken Fazıl Hüsnü Dağlarca da “Türkçe benim ses bayrağım” demiştir.
Türk Dili bu kadar önem taşırken günümüzde “hava kirliliği” gibi “dil kirlenmesi ”de, çoğalmaktadır. Bu, kirlenme, kesinlikle, önlenmelidir Yabancı sözcük, yabancı dil hayranlığı güzel Türkçemizin içini yabancı sözcüklerle doldurmaktadır. Örneğin: Şenlik, yerine “festival”, Uzlaşma yerine:”concencous,” yoğunlaşma yerine:” consantratıon” deyince kültürlü kişi mi oluyorlar? Bırakalım artık bu dil kirlenmesini, İlçelerimizde, köylerimizde yaşayan analarımız,
Babalarımız, teyzelerimiz, gençlerimiz bu yabancı sözcüklerden hiç bir şey anlamıyorlar. Bırakalım artık yabancı hayranlığını.
İl ve ilçelerimizin bazılarında cadde ve sokaklarımızda yabancı sözcüklerle işgal altındadır.
“Entel ”denilen, bir, kısım, aydınlar kendi vatanlarına yabancılaşmayı “evrensellik “mi, sayıyorlar. Cadde ve sokaklarında, yabancı, sözcüklere geçit, vermeyen, Karaman, Ermenek, Sarıveliler, Başyayla ve Gazipaşa halkı ile Karaman, Ermenek, Sarıveliler, Başyayla yöneticilerine içtenlikle teşekkür etmek vefa borcumuzdur,
“Festival”, sözü, şenlik, yerine, televizyonlarda, dillendiriliyor.(Festival) sözlükteki anlamı Latince’ den gelen İngilizce isim veya isim yerine kullanılan bir sözcüktür
Diye açıklar. Festival, in karşılığı Türkçemizde “Şenlik, Eğlence, Şölen ve Bayram’dır. Biri de, televizyona çıkyor”konsalidasyon” diye halkımızın, anlamadığı sözcüklerle nefesi çıktığı kadar bağırıp çağırıyor.
Niçin öz Türkçe kelimelerimiz varken neden yabancı sözcükleri kullanıyoruz? Köylerimizde Fatma ,Ayşe teyzelerimiz, Mehmet, Yunus dayılarımız “Festival” sözünden yabancı sörlerden bir şey anlamıyorlar ki… Menü, kelimesi yerine “Günün yemekleri“ yazsak olmaz mı? Bırakalım artık yabancı hayranlığını. Özümüze dönelim, özümüze!
Orta, Asya’dan gelerek Anadolu ’Selçuklularının ilk zamanlarında (1087-1250) lerde ve(1094-1170),arasında, Suriye’ye, hâkim, olan, Selçuklu Türkleri “Arapça cennet ve ahiret (ahret) dilidir. Tanrı insanı öteki dünyada Arapça ile sorgulayacak” gibi uyduruk sözlere kananlar olmuş, bu yanlışlık sonucu Arapça diline yönelmişlerdir. Arap ulemaları da Maraş, Kayseri, Konya’ya gelip yerleşmişlerdir. Devlet dairelerinde medreselerde görev almışlardır. Arap dili ve kültürü böylece Anadolu şehirlerinden köylerine kadar yayılmıştır.
Bu ulamalardan meşhur alim Muhiddin-i Arabi (1213) yılında Selçuklu Devleti Sultanı İzzeddin Keykavus’un kalbini kazandığı gibi Türk olan ünlü Sadeddin Konevi’nin anası ile Konya’da evlenmiştir. Çeşitli medreselerde birçok müderrisler yetiştirmiştir. Böylece Arapça ilim ve konuşma dili olmuştur.
1265 yıllarında Vezir, Sahip, Fahreddin, Ali, Arapçayı, yasak, etmesine kadar (187 ) Yıl Arap dili ve kültürü, Anadolu’da yayıldığından bugün bile etkisi sürmektedir. Farsça 1078 den sora Anadolu’ya girmiştir. Selçuklu, Veziri Sahip, Fahrettin Ali Arapçayı yasaklarken, Farsçayı kabul etmiştir. Böylece Türk Dili ve kültürü, yağmurdan kaçarken, doluya tutulmuştur.( kim ki bilmez Farisi gider dinin Yarısı.) gibi uyduruk sözlere kapılanlar olmuştur.
Bu nedenle Anadolu’da İran dili ve kültürü süratle yayılmaya başlamıştır. Selçuklu, Sultanları bile “Keykavus, Keykubat, Keyhüsrev ) gibi İran isimlerini “ ad” olarak almışlardır. Ne kötü bir hayranlık değil mi.? Dün Fransız diline, Bu gün ise İngiliz diline duyulan hayranlık gibi.
Bu yanlış gidişi, oluşumu, gelişmeyi Alâeddin Keykubad’ın daveti üzerine (1220 ) yıllarında Konya’ya gelen aslı da Türk olan ulema Bahaddin Veled ve oğlu Mevlana’nın ders verdiği medreselerde vaaz ettiği camilerde Farsça konuşulup Farsça yazıldığı için Fars kültürü ve dili ile beslenen Türk kültüründen, Türk Dili’nden uzak Türkçe bilmeyen nesiller yetiştirilmiştir. Devlet dili Farsça. İlim dili Arapça olmuştur. Devletin yönettiği halk Türkçeden başka, dil, bilmemekte, idi. O tarihlerde, yazılan bir dörtlüğü değerli okuyucularımıza sunuyoruz.
“Türk Diline, Türk kültürüne kimse bakmaz idi
Türkleri kimse sevmez, yüzüne bakmaz idi
Türkler de Farsça anlamaz, başına gelecekleri bilmez idi
Hunlar, Türkler, köpek ve kurt gibidirler.”
Diye horlanır, aşağı görülürdü. Bir milleti idare eden, iktidar kadroları, milli dili ve milli kültürü bırakır, milli kültürle nesiller yetiştirmezse, yabancı dil ve yabancı kültür içinde, erimeye mahkûmdur. Anadolu Selçukluları, Osmanlılar, yabancı dil, yabancı kültür aşkı ve sevdası sebebi ile yıkılmamışlar mıdır? Göktürk Devletinin yüce BİLGE KAĞANI yüz yıllar ötesine şöyle seslenir. …”Ey Türk Oğuz Beğleri!...Üstten gök çökmedikçe, alttan yer delinmedikçe, bil ki Türk Milleti, Türk yurdu, Türk Devleti Türk töresi bozulamaz. Ey ölümsüz Türk Milleti! Titre kendine dön. Su gibi akıttığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine lâyık ol.”
“Başına geçtiğim Türk Milleti’nin şan ve şevketi için gece uyumadım. Gündüz oturmadım. Ölesiye, bitesiye çalıştım. Tanrı yardım etti. Bahtım yâr oldu. Öldü sanılan Milletimi dirilttim. Yoksul Milletimi zengin ettim. Türk Milleti’ni bütün milletlerden üstün kıldım. Der. Kaynak: Hayat Ansiklopedisi cilt 3, sayfa 180- 181
Bütün bu olumsuzluklar karşısında
Kazakistan’ın Sayram kasabasında doğan Ahmet Yesevi, büyük bilgin ve Din Âlimi’dir. Türk destanının kahramanı Oğuz Han’ın idare merkezi olduğu bilinen “YESİ” kentinde eserlerini sunan büyük bilgin,din alimi bir Türk ortaya çıkmıştır. Ahmet Yesevi ,bütün Türk dünyası için çok büyük öneme sahiptir. Bilimi öne alan,Din anlayışının temsilcisidir. Ahmet Yesevi’nin din anlayışı ; saf, açık, berrak, Kur’an ve Sünnet kaynağına tam bağlılıktır.
Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilmesine karşın,Türk’dilini seçerek öğrencilerine Türkçe dersleri vermiştir. Eserlerini de Türkçe yazmıştır.
Hoca Ahmet Yesevi, İslâm tasavvufunu esas alan, bilim, edebiyat ve sanata önem veren bir medrese kurdu. Bu medresenin, konuşma dili, yazışma dili, şiir ve öğretim dili TÜRKÇE idi. Allah’a bağlı, ve âşık olan, O’nun yasaklarına yakın olamaz. Allah’a imanın O’na ibadetin gereği; O’nun”yasaklarından uzak durmaktır.”İslamiyet’in amacı, insanın olgunlaşması; kemâle ermesidir.”Kur’anın ilk ayeti “Ikra” (oku) dur.Kültürdür. Hoca AHMET Yesevi’nin Medresesinden yetişen binlerce insan”Erenler, Alperenler” Türk Dünyası’nın,Her,tarafına,dağıldılar.Her,yerde,olduğu,gibi,Anadolu’nun,Müslümanlaşmasında,öncü,rol,olmuşlardır.Alperenler,sadece,Allah’a,kulluk,eder.İn-sanlara,kulluğu şiddetle ret eder. Bu yetişen “Erenler,Alperenler” gittikleri her yerde Ahmet Yesevi’nin Türkçe şiirlerini, eserlerini dillendirdiler. Böylece yeni bir Türk edebiyetı doğar ve doğdu. Bu sırada Ahmet Yesevi döneminin,” güya bilgin denilen Türk Aydınları, “Farsça ve Arapça yazarken, Hoca Ahmet Yesevi, Türk halkına, Türk topluluklarına “Hikmet”lerini kendi dilleriyle Türkçe yazmış, Türkçe konuşmuştur.O dönemin bilgin denilen Fasça, Arapça yazan, Türk aydınları, Hoca Ahmet Yesevi’yi Türkçe yazdığı için kıyasıya eleştirmişlerdir. Ahmet Yesevi ise bir hikmetinde, dizeleriyle şu yanıtı ve şu gerçeği dile getirmektedir.
Sevmiyorlar bilginler sizin Türçe dilini
Erenlerden işitsen açar gönül dilini
Ayet – Hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar.
“Hoca Ahmet Yesevi, yedi atana rahmet”
Ahmet Yesevi’nin öğrencilerinden biri olan Alp erenlerden ,Hacı Bektaş’ı Veli Hazretleri dergahını o devirde Hıristiyanların kalbi durumundaki Göreme Bölğesi’inde kurmuş ve oradan Anadolu’ya “Bu yurtta Türkçe konuş, Türkçe sev,Türkçe haykır diyerek Anadolu’yu kucaklamıştır.
Türk Dili Nasıl kurtarıldı: Karamanoğulları Beyliği Orta Asya’da Üst yurttan (Türk yurdu) Anadolu’ya gelince, İlk olarak SELÇUKLU DEVLETİ Sultanı Alâeddin Keykubad tarafından Taşeli’nde Ermenek’in Kamış, boğazı, ile, Balkusan‘a ( 1228) yılında yerleştirmiştir. Karamanoğulları halkı Türkçe den başka dil bilmezlerdi. TAŞELİ BÖLGESİ Etrafı dağlarla çevrili bulunduğundan “ TEKERLEĞİN DEĞMEDİĞİ Yer” lir olduğu için yabancı diller bu bölgeye girememiştir. Türk Dilinin incelenmesi için en doğal bir bölgemizdir.
Karamanoğlu Mehmet Bey, babası Karaman Beyden sonra, Beyliğin başına geçince, Anadolu Türklüğü yabancı dil, yabancı kültürün boyunduruğu altında idi. Türk kültürü Ve Türk Dili yok olmak üzere iken topraklarımız Moğol çizmeleri altında çiğnenirken, Yabancı kültürün, yabancı dilin, karşısına mertçe, erkekçe çıkmıştır. Onlarla hayatı pahasına gece, gündüz dövüşmüş ve savaşmıştır. Bu kötü gidişe dur diyecek başka, bir güçte yokken, bir avuç Oğuz Türkü’nün başında bulunan Mehmet Bey ( 13 Mayıs 1276 yılında Konya’yı zapt etmiştir. Selçuklu Devleti Sarayında devlet dili Farsça, ilim dili Arapça olduğunu görmüş bu sebepten topladığı divanda şu tarihi fermanını Yayınlamıştır.
“ Bu günden sonra, Divanda Dergâhta, Bargâhta, Mecliste ve Meydanda Türkçe’mden başka dil kullanılmayacaktır. Defterler dahi Türkçe yazılacaktır.”
13 Mayıs 1277, diyerek, Arapça ve Farsça dillerini yasaklayan ünlü fermanını yayınlamıştır. Türkçeyi, Devletimizin resmi dili ilan etmiştir. İşte ( 742.) yılını kutladığımız “ TÜRK DİL BAYRAMI” budur. Bütün Ulusumuza kutlu olsun.
(1930) yılından ( 1980) yılına kadar yürürlükte olan (5237 ) sayılı Belediye gelirleri kanununun ( 21 .) maddesi Türkçeyi koruyucu hükümler taşıyordu. Bu madde yürürlüğe tekrar konup işletilmelidir.
Yabancı dil başka ülkelerle ilişkiler bakımından öğrenilmelidir. Ancak yabancı dil öğretilirken bir “amaç “ değil, bir “ araç “ olarak öğretilmelidir. Yabancı kültür benim kanıma, canıma işlememelidir. Yabancı dili öğretirken Türk çocuklarının Türkçeyi ihmal etmeleri, unutmaları, ana dil Türkçe’nin yetersiz olduğu inancı ile yetiştirilen bir Türk genci, kendi diline, kendi kültürüne, kendi milletine nasıl saygı duyar? Büyük tehlikeler taşıyan yabancı dil ile eğitim ve öğretim hayranlığından ve tuzağından kurtulmalıyız.
Ülkemizde nitelikli, vatandaş ve milletimize bağlı insanlar yetiştirmek istiyorsak, başkalarının dili ile değil, kendi dilimiz, kendi özümüz, kendi kültürümüz, öz Türkçe olan kendi dilimizle yetiştirmeliyiz Çünkü milli dil olmazsa, milli edebiyatta olmaz.
Ey iman edenler! Kur’an’ı Kerim sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’ı daha çok sevin. Eğer müminler iseniz (Kur’an’ı Kerim Maide suresi 57.ayet) Kur’an’ı Kerim’deki bu cümle kulaklarımıza küpe olsun. Bu ilahi sözün anlamı, dilde, kültürde, gelenek ve göreneklerimizde düşmanlara benzemeyiniz. Bu konularda dost olmayınız çünkü onlar sizi kültür ve dil yoluyla bozar, yok eder, demektir. Senin varlığına, birliğine inananları vatansız bırakma Ya Rabbi!
Bir Alman’a İngilizce ile bir soru sorulsa o Alman İngilizce bildiği halde Almanca sormadığı için yanıt vermez. Kendi diline çok duyarlıdır.
Dil eğitiminde de anaokulundan, ilköğretimden, üniversiteye kadar en büyük görev öğretmenlere düşüyor. Öyle ise dil sorununda çözümü nitelikli, iyi yetiştirilmiş çok başarılı öğretmenler yetiştirmek bütün sorunların başında geliyor. Dil bilinci yüksek, Türkçe sevdalısı, yüce vatanımızın, yüce milletimizin bölünmez bütünlüğünü, kişiliğini tamamlayan aydın öğretmenler yetiştirilmesi kesinlikle gereklidir. Köy Enstitülerinde yetiştirilen öğretmenler gibi. Öğretmenler yetiştirilmelidir. Öğretmenlikten başka ikinci bir iş yapmaması için yeterince maaş verilmelidir. Başka bir iş yapmasında kesinlikle önlenmelidir. Öğretmen en iyi şekilde yetiştirilmelidir. Çünkü Öğretmenlik insan yetiştiren tek meslektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkçe’nin yozlaşmaktan kurtarılması için “Türk Dili’nin kullanılmasına ilişkin “ kanun tasarısı bir an önce yasalaşmalıdır.
Fransa,1994,yılında, hükümetin, önerisiyle Fransızcayı, İngilizcenin boyunduruğundan korumak için, (Fransız dilinin kullanılmasına ilişkin) yasa çıkarılmıştır
Kaynak: Türklerin kültürel ve kozmik kökenleri s.29,298 Burhan Yılmaz “Türkçemizin Felsefesi, Kilim MTB 2009- İstanbul
Kaynak: Türkistan, piri, Hoca Ahmet Yesevi, s.49- 59, Turan Bozkurt. İstanbul 2012.
Kaynak: Hoca Ahmet Yesevi s.20 den, 23 e kadar. Hamdi Mert T.D.V.Yayın Matbaacılık, Mithat paşa Cad. No:62/B, Kızılay,