Bilindiği gibi bu yılın başlarında Çin’de baş gösteren, sonra da bütün Dünyada ve yurdumuzda büyük bir hızla yayılan bir virüs’ün sebep olduğu bir hastalık sebebiyle bugüne kadar yüzbinlerce insan yaşamanı yitirmiş olup, buna dur diyecek bir çare de henüz keşfedilmediğinden, daha ne kadar insan kaybının olacağını da bilemiyoruz.
Tarihte Kolera, Veba, çeşitli milletlerin adı ile anılan grip (Misal Rus gribi, Çin gribi gibi) ve buna benzer birçok bulaşıcı hastalık sebebiyle, aşısı veya ilacı bulununcaya kadar, milyonlarca insanın ölüp gittiğini biliyoruz.
Bulaşıcı bir hastalık olması sebebiyle benim burada anlatmak istediğim; doğduğum ve çocukluğumu yaşadığım, o yıllardaki üç mahalle, beş yüzün üzerindeki hanede, binlerce kişinin yaşadığı tarihi belde İbrala’da (Yeşildere), sanırım 1941 veya 1942 yılında, benim de yaşımın 10`unda veya 11’inde olduğu yıllarda şahit olduğum, yine bulaşıcı bir hastalık olan Tifüs hastalığıdır.
Gerçi köyümüzde de; o günlerde başta sıtma olmak üzere verem ve ismini bile bilemediğimiz çeşitli hastalıklardan ölenlerle birlikte; doğum sırasında, apandisitten, zatürreden nice nice insanımızı kaybettiğimizi, yalnız Allah bilir.
Tifüs; yukarıda da belirttiğim gibi bulaşıcı bir hastalıktır ki, bizim köydeki bu hastalığı insandan insana bulaştıranlarda; bit ve pirelerdi ki, o yıllar bilhassa üzerinde bit taşımayan insan varmaydı bilemiyorum.? Bilhassa saçları uzun da olduğundan, kadınlarımız bunları temizlemek için çok uğraş verirlerdi.
Bitin yumurtasına sirke, sirkeden çıkan yavrusuna yavşak ve büyüğüne de bit denilirdi ki, bilhassa saçlardaki sirkeler, bir başkası ( yakını) tarafından iki tırnak arasında çıt çıt diye öldürülmeye çalışılırdı.
İlkokulda her sabah sınıf mümessili tarafından yapılan bit muayenesinde; üzerinde bit çıkanların numaraları yazılır, gelen öğretmene verilir, öğretmenler de öğrenciye bir daha olmasın diye sıkı sıkı tembihte bulunurdu. Köyümüz nahiye merkezi de olduğundan, nahiye müdürünün emri ile kahvede Jandarmalar tarafından bit muayenesi yaptırıldığını da işitmiştim.
İşte yukarıda yazdığım tarihlerde köyümüzde bir hastalık başlamış, aşağı yukarı her gün iki üç kişi hayatını kaybederken; insanlarımız acaba yarın kimler ölecek diye büyük bir korku içinde işini gücünü de bırakarak, üç mahalleden, büyük bir cemaatle, cenazeleri musallada, cenaze namazından sonra, çokça aşağıdaki iki mezarlığa, birazı da yukarıdaki mezarlığa taşıyorlardı.
Bu durumun duyulması üzerine, Karamandan yetkililer gelmiş; ölümlere sebep olan bu hastalığın Tifüs olduğunu, bitler ve pireler tarafından insanlara bulaştırıldığını, onlardan öğrenmiştik. Bu sebeple bizim mahalleden Çukur Sokak veya Horun Yeri (Harun sokak) dediğimiz yerde; bir komşumuzun kapısına bir müddet kilit vurularak, dışarı çıkmaları veya dışardan birilerinin içeri girmeleri yasaklanmış, kocaman buharlı bir etüv ile çamaşır ve yatakları, bu makine ile temizlenmişti.
Çok şükür ki bu hastalık atlatılmış, ancak bunu yapan taşıyıcılar bit ve pireden ne yazık ki DDT denilen ilaç elimize geçtikten sonra, ancak kurtulabilmiştik.
İşte şimdi de; dünyayı ve yurdumuzu kasıp kavuran ve bugüne kadar yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olduğu gibi, bundan sonra da başta insanlar olmak üzere, daha nelerimizi kaybedeceğimizi bilemediğimiz, ucu açık, kapkara gün ve olaylara gebe, Korona Virüs belası.
Şöyle arkamıza dönüp bir baktığımızda; yurdumuzda bu belanın ilk görüldüğü günden bu güne kadarki, kısa sayılan bir müddet içinde, başta binleri aşan insan kaybımız olmak üzere, günlük hayatımızdaki stres ve panik, ekonomimiz üzerindeki etkilerinden binlerce iş yerinin kapanması, oralarda çalışan işçilerimizin işsiz kalmaları, başta 65 yaş olmak üzere, evlerimizdeki kapalı kaldığımız yasaklı günler ve daha niceleri.
Başta bilim adamlarımız olmak üzere: Sağlık Bakanımız da bu hastalıkla ilgili olarak neleri yapıp, nelerden sakınmamız gerektiği hakkında; aşağı yukarı her gün televizyon ekranlarında gereken izahları ısrarla tekrar tekrar anlattığı halde, ne yazık ki bazı vatandaşlarımız büyük bir vurdumduymazlıkla, bunlara hiç aldırmadan “bana bir şey olmaz” mantığı ile, hem kendisine ve hem de, belki en yakını ve sevdiği kişi ile, diğer suçsuz insanlara bu mikrobu taşıyarak, onların hastalanmasına ve belki de ölümlerine sebep oluyorlar.
Yukarıda yazdığım bizim köydeki Tifüs olayındaki yıllarda; başta bilgisizliğimiz olmak üzere, yokluklar içinde, bir hastamız olduğunda, ne doktorumuz, ne sağlıkçımız ve ne de bilinçli bir ebemiz vardı. Bunların bulunduğu en yakın ilçe merkezine gitmek için de, dağ yollarından, hayvan sırtında, o da sekiz saatte ancak varılırdı ki, işte biz o yıllarda çok insanımızı kaybettik.
Bugün yeterince çok iyi doktorlarımız, hemşirelerimiz var. Onlar hayatlarını bile ortaya atarak canla başla bu hastalarımızı iyileştirmeye çalışıyorlar ki, onlara çok şey borçluyuz. Ancak, hemen hemen hepsi de, bilim adamlarımızın ikazlarına rağmen(bu vahim durumu bildikleri halde) bazılarımız, bütün bu uyarılara kulak asmadan; asker uğurlama, düğünler ve buna benzer bazı taşkınlıklara sebep oluyorlar ki; bunlara hemen son verilmeli, toplum içinde gerekli mesafeler korunarak mutlaka maske takılmalıdır.
Aksi takdirde; başta insan kaybı olmak üzere, daha neleri kaybedeceğimizi düşünerek, bir an önce, yalnız bilim adamlarımızın bu konudaki tavsiyelerini yaparak, bu belayı atlatalım. Bu uyarıları bildiği halde, hala tavsiyelere uymayanların önce kendilerini, sonra da kendi ailesinden birilerini tehlikeye atarak, onların ölümüne sebep olacaklarını unutmasınlar.
KORONA VİRÜS VE TİFÜS
Paylaş
Recep Erdoğ 4 Yıl Önce
Harika ders niteliğinde bir yazı kaleminize sağlık
Mustafa Gökdoğan 4 Yıl Önce
Ellerinize sağlık kaleminize sağlık sizin yaşınızda ki kişinin duyarlılığı keşke bizde de olsa kendimize düşeni yapabilsek sorun çok güzel bir şekilde tarihi gerçekleri de vurgulayarak dile getirmişsiniz Allah razı olsun Yaşayan tarih Teyfik amca Allah sizi başımızdan eksik etmesin.
KAROĞLAN 4 Yıl Önce
GEÇMİŞTE SENTEZ EDEREK GÜZEL AÇIKLAMIŞSINIZ.TEŞEKKÜR EDERİZ.
Feridun DEMİR 4 Yıl Önce
ELİNE KALEMİNE EMEĞİNE SAĞLIK BABA..ALLAH SAĞLIK İÇİNDE UZUN ÖMÜR VERSİN.....