Bu adetlerimizi köyden erken ayrildigimdan tamamini köyde yasayan biri kadar bilemem veya eksikleri olabilir. Aklima gelmeyen veya eksik bildigim için onlardan pesinen özür dilerim.
Ben o zamanki bu adetlerimizi birincisi Saglikla, digeri de o yillarda Halkin yasami olarak ikiye ayirarak anlatmak istiyorum
Saglikla ilgili olanlar;
Bilindigi gibi o yillarda dünyanin birçok yerinde ve Türkiye’de dolayisi ile bizim köyde en çok görülen Sitma hastaligiydi. Bu hastalik insani kansiz ve güçsüz düsürdügünden insanin is verimi azaldigi gibi baska hastaliklara da zemin hazirlardi. Onun en etkin ilaci Kinin ise de çocukken bu hastaliga yakalandigimda babamin çay sekerine damlatip verdigi aci bir ilaçla sitmadan kurtuldugumu hatirliyorum.
Yine çocuklugumda hatirladigim Tifüs hastaligindan dolayi günde 2,3 kisinin öldügü de hatiralarim arasindadir.
Köyde bütün evlerin iç duvarlarinin boyasi, Kestel’in düzlügündeki toprakliktan kadinlarin alip getirdigi adina da Aktoprak dedikleri topragin suyla karistirilmasindan sonra bir bezle duvarlara sürülmesi sekli yapilirdi. Yüz yillardan beri kullandigimiz bu Asbest’ li topragin etkisi ile simdiye kadar kaç kisinin Kanserden öldügünü yalniz Allah bilir
Zayif (Hirik) bir türlü kendini toparlayamayan çocuklar, ibrik veya gügümle degirmenlerin çark evinden aldiklari suyu güneste veya ateste hafifçe isittiktan sonra, iki kisiden biri çocugu legenin üstünde tutarken digeri de su dökerek ve“Sifalar olsun” dualari ile yikarlardi. Sonra çocuk bir fakir kadinin sirtina bindirilir ve köyün etrafi dolastirilirdi. Bildigim kadari ile bu isi o günlerde Çolak kiz veya Elif ufacik bir ücret karsili severek yaparlardi.
Tarihi dere köprüsünü geçince sola ayrilan dik yol üzerinde dallarinda yüzlerce bez parçalari bulunan her derde deva ve dileklerin kabul edildigine inanilan Igde agacinin kökünden çocuk üç kere geçirilir, bir dilek bezi baglanirdi. Çogunlukla o igde agacindan ufak bir parça da bir gök boncuk ile birlikte nazarlik olarak çocugun omuz basina dikilirdi.
Anamin anlattigina göre benden öne üç kardesim birer ikiser yaslarinda öldükleri için dogdugumda, bir yakinimizin tavsiyesi üzerine askerdeki bir arkadasinin ismine izafeten o koca köyde simdiye kadar hiç duyulmayan Tevfik adini almisim. Sonra yukarda saydigim bütün tedbirlerden baska Karamandaki Demir gömlek tekkesindeki Demir gömlekten bile geçirilmisim..
Köyde kiyici ocagi veya Kiyici tekkesi de denilen yerde köy halkindan veya disardan gelen agrilari olanlar bu tekkeye gelir buradaki görevli, hastanin agriyan yerinin üzerine kirmizi bir örtü ile kapatir büyükçe bir biçakla kiyar gibi yapardi..Yürüyemeyenler bile burada kiyildiktan sonra yürüdügünü söylerdi.
Köyde bizim ve bizden evvelki kusaklarin çogununun arka ense kökü denilen yerlerinde iki üç santim çapinda yanik izleri vardi. Bu izler bogmaca olanlarin kizgin bir demirle yakildigindan oldugu söylenirdi.
Yukarida anlattigim gibi küçük çocuklarin giysilerinin omuz basina dikilmis bir gök boncuk ile igde dalindan ufak bir parça bulunur, bunlarin nazardan sakladigina inanilirdi.
Bütün bu tedbirlere ragmen çocuga veya büyük bir kimseye nazar degdi kanaatine varilirsa, Kursun Dökme islemine basvurulurdu. Bunun içinde bir parça kursun küçük bir tavada eritilir bir baskasinin hastanin basinin üstünde tuttugu kap içinde ki soguk bir suya bosaltilir. çikan cazz sesi ile birlikte soguyan kursunda meydana gelen göz göz. sekilleri görünce “Gördünüz mü bak göz degirmisler, kör olasicilar” derlerdi.
O yillarda satlican diye bilinen ve bugünkü adina Zatürree dedikleri hastalik sebebiyle köyde çogunun vefat ettigini bilirim. Köyde islerin çogunun disarida yapilmasi sebebiyle kis aylarinda üsütmeden olusan çok çesitli hastaliklar olurdu.
Bu hastaliklar için Sise veya kupa çekme, Gazele yatirma gibi islemler de yapilan tedavi sekilleriydi. Sise çekmede hasta yüzü üzerine sirtindaki giysileri alinarak yatirilir, kupanin içine ispirto sürülerek yakilip hemen hastanin sirtina yapistirilir, biraz sonrada çekip alinirdi. Bu islem hastanin sirtina birkaç yere daha tatbik olunduktan sonra kupa izlerinin üzerine kolonya veya ispirto sürülerek önce bir gazete ile örtülür sonra da hastanin çamasirlari giydirilir ve terletilirdi,
Hastaya önce umumiyetle dag çayi veya ihlamur kaynatilip bir aspirin veya o yillarda meshur olan gripin ve opon hapi içirilir, üzeri iyice örtülür ve üstü açilmasin diye de basinda beklenir, bir müddet sonrada çamasirlari degistirilirdi.
Terletmek için bazen da yatagin üzerine bolca ceviz yapraklari dösenir hasta çiplak olarak yatak üzerine yatirilir, üzeri kalin yün yorganlari ile bastirilir yine basinda durularak terletilirdi.
Halkin yasami hakkinda hatirladiklarim;
Köyün geçim kaynagi o yillarda iptidai sekilde yapilan çiftçilik ve hayvanciliktan temin edilirdi; Traktörün ve diger makinelerin olmadigi o yillarda bu is insan ve hayvanlarin gücü ile yapilirdi.
Baharda topragin tava gelmesi ile tarlalar öküzlerin çektigi sabanla sürülürdü Güz aylarinda tekrar sürülür üzerine tohumlar elle serpilir ve üzeri taban denilen ahsap bir kalas parçasi ile kapatilirdi. .Bu ekim isi bitince zaten kis gelirdi.
Zamani geldiginde olgunlasan ekinler orakla bazen de elle yolunup loda yapilir, harman yerlerine çekilir düvenle sürüldükten sonra rüzgârli günlerde savrularak dane ve samanlar ayrilir, sonra da ta oralardan dane çuvallari ile saman hararlari yine merkep sirtlarinda köye tasinirdi.
Hemen hemen yilin üçte ikisini kapsayan yukarida saydigim isler, bugünlerde Traktör ve diger makinelerle bazen iki gün ve bazen de bir hafta içinde bitiriliyor.
Eski yillara dönersek artik harman kaldirilmis, bu isi yapanlarda o yillarin deyimi ile güz yigidi olmuslardir. Ayni zamanda evlenme isleri de ancak kisin yapilacaktir.
Köyde yapilan dügün islerini diger bir yazimda anlatmistim. Ancak yine de o günlerdeki dügünlerle ilgili olarak çok yakinimda bulunan emmimin esi rahmetli Ayse yengemin yaptigi olmasa olmaz isleri de burada anlatmak istiyorum.
Rahmetlinin mükemmel bir zekâsi, çesitli marifetleri ve insanlari adeta büyüleyen çok güzel bir hitap sekli vardi. Bizler onun bitmez tükenmez masallari ile büyüdük. Büyükler bile onun hikâyelerini dikkatle dinlerlerdi
Onun en iyi marifetlerinden biri de penceresinin önüne koydugu gergefi ile köyde evlenecek kizlarin yastik veya perde oyalarini, nisanlilarina gönderecekleri o yillar adina yaglik denilen mendillerinin kenarlarini hep yengem islerdi. Ayni zamanda köyde dokunan hali ve kilimlerin iplerini meshur koca çikrigi ile o büker sahibine verirdi.
Yengem o isleri yaparken bazen de bir olayi anlatan içli türkülerden birine baslar, orada olanlarda bu içli ve aci olayin hikâyesini dinlerdi.
Bunlardan biri de çocugu olmadigi için kocasinin bir baskasi ile evlenmesini ve bu yüzden çektigi aciyi ve arzuyu anlatan çok uzun bir serzenisin aklimda kalan kismi söyleydi.
Yokusuna dogruda Engürü yolu, Bir oglum olsa da versem hocaya
Üstüme gelenin oldu bir oglu Okuya okuya çiksa heceye
Kollarim bom bos yüregim dolu Yüzümde kalmadi sefil kocaya
Hey ninni demeyen dillerim benim Hey ninni demeyen dillerim benim
Cici besik ügrümeyen kollarim benim Cici besik ügrümeyen kollarim benim
O yillar köyün çok genis meralarinda binlerin çok üstünde küçükbas, koyun ve keçi, çiftçinin en kiymetli yardimcisi öküz, sagilan ve yoz denilen inekler, dana, beygir ve develer’in sürüleri ve bunlari güden çobanlari vardi.
Bunlar hakkinda anlatilacaklar sayfalara sigmaz. Ancak hayvanlarla ilgili bilhassa koyun çobanlari tarafindan oynanan, adina da “Saya oyun” denilen ve bu oyunda söylenen tekerlemeler de bildigim kadari ile söyleydi.
Çobanlardan biri arkasina önüne davar postlarini baglar, basina da deriden bir külah geçirir, bacaklarina ve kollarina muhtelif ses çikaran çanlari baglardi. Ayni zamanda gidecekleri evlere yaklastiklarinda önceden o evde bulunan çocuklarin korkmamasi için haberdar edilir, kapi açildiginda aralik denilen yere saya yüzü üstüne sangir sungur yatarken diger arkadasi da o tekerlemeyi söyle sayardi.
“Saya saya sallim baya.,Dört ayagi nallum baya,.Saya geldi duydunuz mu? Selem verdim aldiniz mi? Bay bayadan bayadan. Yilan akar kayadan. Düü dedim meledi. Önüne koydum yaladi. Gügül gügül gügüldesin. Gügüldegi doldurasin. Ver ver diyen ablamin sari perçemli bir oglu olsun. Verme verme diyen ablamin da kel basli bir kizi olsun” diyerek sona erdirirdi.
Ev sahibi, sayanin yaninda getirdigi torbaya umumiyetle bulgur, çömlegine de yag koyup yollarlardi. Bazen sayaya çuvaldiz batirma veya üzerine su dökme sakalarinin da yapildigini hatirliyorum.
Güz aylarinda Imam bagi denilen yerde baglar bozulur üzümlerden pekmezler orada kaynatilirdi. En büyük besin kaynagi olan bulgurluk ve unluklar Geriz de yikanir kurutulur, köyün degirmenlerinde ögütülüp evlere tasinirdi.
Çokça yukari dere mevkisinde bulunan cevizler çirpilir, damlarda bulgur ve yogurttan yapilan tarhanalarla birlikte kurutulurdu Zengin kisiler bir veya iki adet kisir davar veya büyükbas sigir cinsiden etlik yapardi.
Bulgur veya domates salçasi kaynatilirken onun atesinde taze ve mis gibi kokan misirlari pisirip yerdik. Artik okular da açilmis olurdu.
Yukarda da söyledigim gibi köydeki yapilan ve yasananlar tabii ki bu kadarin çok üstünde. Ben yalniz buraya sigdirabildigim, aklima gelenleri yazdim. Unuttuklarim için tekrar özür dilerim. Selam ve saygilar
ESKI YILLARDA KÖYDEKI ÖRF VE ADETLERIMIZ
Paylaş