Ayin degirmisini basina yastik yapip uyumaktasin
Güzel uykular,renkli düsler seninle olsun
Ama,bir zamanlar dizlerimde yattigini da unutma,hatirla emi?
Hazreti Mevlana’nin gurbeti, hasretligi ve ayrilik acisini en güzel dile getirdigi çok sevdigimden de dilimden düsmeyen bu siirini her hatirladigimda, aklima birinci sirada; içinde dogup suyu, ekmegi ve havasi ile büyüdügümden, kendisine her yönü ile borçlu oldugum, Köyüm Ibrala gelir.
Ta çocuklugumdan beri gurbeti bilirim. Çocuk yasta ilk hayata atildigimda Suduragi Istasyonundan trenle Çukurova’ya dogru giderken, sag tarafimda uzanan ovadan sonra köyümden son gördügüm Kalif’in kel daglariydi ki trenin sürati ile görüntümden kaybolurken, çocukluk kalbimde gurbetin ilk açtigi derin yaralar olmustu. O ani hiç unutmadim.
Asrin icabi olan ve “Insanlar dogdugu yerde degil doydugu yerde” deyimi sebebiyle bizim kismetimizde hep gurbet oldu.. Ancak esimin de ayni köyden olmasi, asker dönüsü aldigim uzun memuriyet yillarinda, gurbetin bütün bu olumsuzluklarini beraberce omuzladigimizdan, tamamen bitmemis olsa da oldukça hafifletmisti.. Bilhassa memuriyetin ilk yillarinda karsilastigimiz çesitli zorluklari, artik bugün yanimda olmayan rahmetli esimle birlikte köyümüzden edindigimiz örf ve adetlerimizden olan kanaat, sadakat sefkat sevgi ve saygi gibi aliskanliklarimizin yardimi ile asmistik.
Su anda çogu insanin ihtiyacina cevap verebilecek, kocaman bir sehirde ve benim yasta birinin de normal yasayacagi imkânlara sahip bir dairede yasamimi sürdürürken, yasliligin üzerime yükledigi ve beni birakmayan bazi rahatsizliklarim olsa da, simdilik Allaha Sükür el ayak zenginligim, okuma, anlama sorgulama ve akil yürütme gibi algilama duygularimla birlikte, ta çocuklugumdan beri içinden kopup geldigim toplumdan, zor günlere uyum aliskanligim sayesinde geçinip gidiyorum.
Ancak sunu da samimiyetle söylemem gerekir ki, hele su günlerde en çok görmeyi arzu ettigim yer, yine de yoksul ve kalabalik, kisitli imkânlari içindeki bir ailenin çocugu olarak ta olsa, içinde dogdugum, suyu, ekmegi ve havasi ile büyüdügüm, ama kendisine hiç doyamadigim gibi, unutamadigim hatiralarla dolu çocukluk yillarimin geçtigi (Ibrala) Yesildere Beldesidir.Ki maalesef ve ne yazik ki, hele su günlerde eskisi kadar oraya gidemedigimden, kutsal bir görevi yerine getiremeyenler kadar, vicdanen rahatsizlik duyuyor ve üzülüyorum.
Cemrelerinde sona erdigi su günlerde, eski günlerimde yaptigim gibi söyle Yukari Dereye veya Döseme Köprüsü de denilen, o yillardaki durumu ile, tarihi köprüye dogru yürümeyi ne kadar isterdim. Hani derler ya: “Öyle zaman olur ki, hayali cihan deger”diye.
Iste o yillar ve hem de bu mevsimde sik gittigim yerlerden biri de bu köprüydü. Hani tam bu mevsimde lodosun da etkisiyle, eriyen kar sularinin, derenin yatagina sigmadigi için etrafini basa basa bu köprüye kadar geldigi zaman, köprünün iki gözünden akisini dakikalarca seyreder, hele gözümün sularin coskun hareketinden etkilenerek dalmasindan, sanki köprü ile birlikte uçar gibi olurdum.
Simdi terk ettigimizden birer viraneye dönenen bir zamanlarin Irem Baglari kadar güzellikteki bir birine ulali,Yukaridere, Asagidere ve Karsiyaka’daki bahçelerimiz, baglarimiz, aile sirlarimizla birlikte çogu kez çoluk çocuk içinde yasadigimiz bir odali da olsa evlerimiz, kekik ve yavsan kokan yaylalarimiz, pinarlarimiz, tarihi çesmelerimiz ve kuyularimiz, sürü sürü hayvanlarimiz, nur yüzlü, agzi duali büyüklerimiz, riyasiz, tertemiz dualari kabul olunan imam ve hocalarimiz, cansiperane ve özveri içinde, hemen hemen bütün yil çalisan, eli nasirli, üreten ana ve babalarimiz.
Tertemiz olduklarindan hiç çekinmeden suyunu içtigimiz, içinde çesitli baliklarin kaynastigi deremiz, bu derenin suyu ile gece gündüz dönen, önünden geçerken ögüttügü un ve bulgurun güzel kokusunu duydugumuz degirmenlerimiz. Ve bilhassa güz aylarinda, bu degirmenlerin önünde siraya giren müsterileri..
Yine çocuklugumun o ilk yillarindaki öküzler ve sabanlarla yapilan çiftçiligin, at ve pulluga, en sonunda da traktörlere geçildiginde çok daha kolaylasmasi ile yeni yerlesim yerleri olan Denircik, Kayaönü ve Ovaya göçülmesi, yeni ve ek kazanç saglayan kavakçilikla birlikte, teknik usullerle yetistirilen bol verimli ve kaliteli Golden ve Starking vb. elma yetistiriciligi gibi, yeni girdilerin devreye sokularak, köye daha çok maddi kazancin girdigi,.
Zaten yüzyillardir Jandarmanin, Nahiye Müdürlügünün, Nüfus Memurlugu ve Ilkokulun bulundugu, bunlara ilave olarak ta, orta ve lise gibi okullarin açilisi, Belediyenin otobüsü ile uzaklarin yakinlasmasi, köye her geldigimizde, memuriyet icabi bulundugumuz kazalarda bile olmayan o tarihi hamamimizda, çoluk çocuk yikandigimiz günler..
O bildik dügünlerimiz, bu defa Belediyenin Dügün Salonunda yapilir, köye gelen yabanci misafirler açilmis olan asçi dükkâninda karnini doyurabilir, haftada kurulan pazardan ihtiyaçlar giderilir, Belediye isçileri tarafindan yollar sulanir süpürülürdü.
Köyün bes camisinde de ezanlar okunur, kalabalik cemaati ile namaz eda edilir, dügün ve bayramlarda olan birlik ve beraberlik içinde sevinilir, kutlanilir, bir cenazede, ayni birlik ve beraberlik, bu defa cenaze sahibinin acisi da yine birlikte paylasilirdi.
Karaman’da, Kayaönü’nde veya Denircik’te olacak dügünler için,Belediye Otobüslerine dolusularak gidildigi gibi,en önemlisi, bir kaza aninda yaralanmis veya hastalanmis olan vatandaslar, gece gündüz denilmeden, yine Belediyenin vasitalari ile hastanelere ulastirilirdi.
Arife günleri bilhassa asagi camide kilinan ikindi namazindan sonra, bir imamla birlikte, üç mezarligin birlestigi alanda, su andaki elektrik trafo binasi yaninda, imamin okudugu Yasin Suresi husu içinde ve sessizce dinlendikten sonra, hocanin duasi ile son bulur, sonra da sahsi kabir ziyaretleri yapilarak, evlere dönülürdü. Bayram Namazlarinda ise;Asagi Cami ile birlikte, devreye Kale Camiside girer,Bayram Namazlari, bu iki camide kilinirdi.
Bundan yüz yil önce bile köyde Kilise Cami Mahallesi, Haci Bayram Veli Mahallesi, Ali Fakih Mahallesi, Haci Ilyas ve Haci Eyüp Mahallelerinde, bu gün Kazim Karabekir dahil, Karaman’a bagli bütün köy ve beldelerden daha çok hanede, en büyük nüfusa sahip bir yerlesim merkezi iken, köyümüzün bugünlerdeki duruma düsmesi, hepimizin elimizi sakagimiza dayayarak düsünmesi gereken en önemli bir sorun haline geldigi unutulmamalidir.
Bir düsünür: “Siyasetin bünyesinden sahteyi ayiklamaya kalkarsaniz, geriye çok sey kalmaz”,der. ,Iste ne yazik ki, siyasilerin aldatip yönlendirmesi ile, bütün Türkiye’de de oldugu gibi, sehirler imrendirildiginden, bizim köyün halkinin da, Karaman’a yavas yavas göçmesiyle, köyümüz bosaltilmis, yüzlerce yillik resmi dairelerle okullar, birer birer kapatilmis, en sonunda da 29 Mart 2014 günü mesaiden sonra saat 19.06 itibariyle, 60 yillik Belediyemizin kapisina, kilit vurularak kapatilmistir.
1954 yilindan baslayan ve kapatildigi 29 Mart 2014 yilina kadarki 60 yillik sürede belediye reisi, memur ve isçileri olarak hizmetimizi gören tüm bu insanlarin Allahin rahmetine kavusanlarina rahmet, sag olanlar için de rahat ve uzun ömürler dilerim. Ancak aklimi daima kurcalayan (çünkü ayni gün onlarin belediyesi de kapanmisti), Taskale Halki ile
birleserek, dönüsümlüde olsa, tek bir belediye altinda birlesmemiz mümkün degilmiydi ki? diye de, bir düsüncemi belirtmek isterim.
Bilmiyorum ama, bu mümkün idiyse, yani Taskale ile birlikte oldugumuzda belediyemiz kapatilmayacaksa idi eger(hele belediye olarak mevcut hükümetin partisinden de oldugumuzdan), bu büyük bir ihmal ve hata olmustur diye düsünürüm. Insallah düsündügüm gibi degildir.
Daha kaç yil sürer bilmiyorum ama,ben son iki yildan beri; “gidip de dönmemek var”sözcügündeki anlama uyarak, son güz aylarinda oraya bir yakinimin kullandigi araba ile özel olarak gidiyor ve Insallah gelecek yillarda da diyerek ayriliyorum..
Son gittigim geçen güz ayinin bir gününde oradan ayrilirken, Köyün çikisinda; oradan tüm ayrilanlarin sahidi ve bekçilerinden Korundibi’ne geldigimde(Ben binlerce yildir ayni yerlerinde duran ve asirlarca oralarin bin bir hadiselerine sahitlik etmis, ayni zamanda orada dogan ve ölen atalarimizin tamaminin yüzünü görmüs olan, Köyümüzün Korundibi’ndeki Magaralara, Kale, Dere, Kayabasi, Döseme ve Köyümü çepe çevre saran daglarimiza,Köyün Bekçisi derim); içimde kabaran ayrilik atesi ile, hemen sonrada sag tarafimizdaki Üç Mezarlikta Ahret’e kadar sessiz, sükun ve husu içinde derin uykularinda olan atalarimiza, hiç kimseyi ayirt etmeden, riyasiz, dua ve selamlarimi iletirken, içim çok üzgün, hüzün ve hicran doluydu.
“Hani bir deyimde derler ya:“insanin dogup büyüdügü, sonunda da bütün ani ve hatiralarina veda ederken, son bir kez dönüp arkasina bakmasi var ya, insani deli eden isyankâr bir çigliga benzer” diye. Ayni zamanda “Insanin içine sindiremedigi en aci sey de, içinde dogup büyüdügü topraklari terk etmesiymis” sözleri.
Iste oradan son ayrilisimda;“Insallah seneye de” diyerek hüzün ve hicrani içimin ta derinliklerinde duyarak, bogazimda dügümlenen çok aci duygular içinde terk ettim.
O tertemiz çocukluk yillarimdan bu günlere kadar; yurdumdaki bütün olanlarin yabancisi da olmadigimdan, içinde bulundugumuz su günlerde olanlari, içim parçalanarak izliyor, çok üzülürken, o eski yillarla karsilastirdigimda diyecegim tek cümle; “Allah Bu Milleti Korusun”. Yurdumuza kötülükte azanlara da diyecegim; “Azginligin dizginleyemedigi nefsi,iki metrelik çukur teskin eder” sözlerini hatirlatirim.Selamlarimla, Hosça kalin.
GERIDE BIRAKTIKLARIMIZ
Paylaş