Sirtindaki kambur sebebiyle O’na halk arasinda adi ile degil, daha çok “kambur hâkim” olarak hitap edilirmis. Babamdan ve Ermenek’te bulundugum yillarda oranin halkindan Nesip Hâkim hakkinda birçok hikâye dinlemistim.
Bu hikâyeden birini de rahmetli arkadasim Ihsan Görgülü söyle anlatmisti:
Hüseyin adinda -sanirim hâkimin evinde kira ile oturan-birisi bir gün bu Hâkimin karsisina suçlu olarak çikar. Suçlu; “nasil olsa Hâkim tanidik, bana ceza vermez “umudunu tasidigindan durumu pek de ciddiye almaz ve hatta Hâkim karsisinda degil bir arkadasinin yaninda gibi davranmaktadir.
Bütün bunlara ragmen Hâkim bu sahsa islemis oldugu suçun karsiligindaki en hafif ceza olan üç aylik bir ceza takdir eder ve suçluya “üç ay ceza” verdigini bildirir.
Hiç ceza almayacagini, hatta Hâkimin kendisini affedecegini uman suçlu Hüseyin, sesini biraz yükselterek Hâkime; “Sirtindaki kamburu da yükle bari bu kadarcik suça üç ay ceza mi verilirmis?” deyince, Hâkim bey; “Öyle mi Hüseyin, pekâlâ” der ve kâtibine; “Yaz oglum kâtip. Mahkemeyi kübrada sahsima hakaretten üç ay daha verdim tamam mi Hüseyin?” deyince suçlu Hüseyin “Iste simdi anami aglattin Hâkim bey!” demis ve Jandarmanin kollarina vurdugu kelepçe ile çikip gitmis.
Bu hâkim karsisina iki arkadasi ile çikan babamin anlattigi olaya gelince:
Rahmetli babam ile köyden iki arkadasi Veysel ve Mahmut, gençlik yillarinda köyden birinin koyununu kimse görmeden bir yerde kesip yerler. Koyun, zengin bir agaya ait olup, sorusturmalar neticesinde, bu isi babam ve arkadaslarinin yaptigi anlasilir.
Büyükler araya girerek bu koyunun bedelini ve hatta iki katini ödemeleri teklifine ragmen aga ikna olmaz bu üç genci affetmez ve is mahkemeye kadar uzanir.
Iste babam ve arkadaslari bu Hâkimin karsisina çikacaklardir.
Mahkemeye giderlerken üçü de bu isi kendilerinin yapmadiklarini, iftiraya ugradiklarini söyleyip inkâr ederek bu suçtan kurtulmayi planlamaktadirlar. Ancak korkak, biraz da çelimsiz olan arkadaslari Mahmut’a tekrar tekrar “Hâkim ne derse desin haberimiz yok” demesi için tembihte bulunurlar.
Arkadaslarindan Veysel gözünü budaktan sakinmayan, son derece atak ve belali biridir, Dönüp dönüp Mahmut’a “Sakin ha bir hata yapma. Eger bir hata yaparsan, senin gözünü çikaririm!” diyerek defalarca tembihler.
Nihayet Hâkim karsisindadirlar. Hem babam ve hem de Veysel suçu kabul etmeyip inkâr ederler. Sira Mahmut’a gelince Hâkim kâtibine söyle seslenir:
“Oglum kâtip Karaman ile Ibrala’nin arasi kaç saattir?”. Kâtip: “Sekiz saat Hâkim bey.” der.
Hâkim: ”Biz bu çocugu simdi saliversek aksam olmadan köyüne varabilir mi?” dediginde kâtip; “Varir Hâkim bey, hem de ortalik kararmadan varir” der. Hâkim devamla “Peki öyleyse bu çocuk simdi olanlari anlatsin da onu saliverelim. Aksama kalipta korkmadan evine varsin” der.
Rahmetli babamin anlattigina göre; bu konusmalari duyan bizim Mahmut, durusmadaki yerini de birakarak, ta Hâkimin yanina kadar yaklasmis, “Yanimdaki diger arkadasim Veysel’in, Mahmut’a, o anda bir sey yapamamanin izdirabi ile, hirsindan birbirine sürten dislerinin sesini duyuyordum” demisti.
Mahmut bizim inkâr edecegimiz olayin tamamini hem de bütün teferruati ile Hâkime anlattigi için üçümüz de birer yil hapis cezasi aldik. Jandarma kollarimiza kelepçe vurdugunda Mahmut aglamaya baslamis, Veysel ise “Agla agla daha aglayacagin geride, sana gösterecegim” diyordu. Nitekim Mahmut ceza evinde yatarken “Benim sayemde Veysel’den görecegi cezanin çogundan kurtuldu” demisti. Babam devamla, “hapisken çiktiktan sonra, Veysel o koyun sahibi agadan bu bir yillik cezanin kat kat fazlasini aldigini söylemis, ancak bunun ne oldugunu, neyi kastettigini bana söyleyememisti” demisti.
Hâkim Nesip beyin mezari Konya’da Musalla Mezarliginda. Atatürk’e, Istanbullun isgalini telgrafla bildiren Manastirli Hamdi’nin kabrinin hemen bati tarafinda esi ile yan yanadir. Mezar tasinda bile Kambur Hâkim diye yazilidir.
Adi geçenlerin tümünün ruhu sadolsun.
KAMBUR HÂKIM
Paylaş